Müthiş zeki, vefalı, karizmatik ve başarılı, işte Türk futboluna hükmeden adam: Mahmut Özgener

Yıllardır değişmedi. Saygılı, hürmetkar, adam gibi bir adam. Ona, hayatından ödün vermemeyi dedesi Osman Kibar öğretti. Tüm İzmir’in sevdiği, saydığı baba Esin Özgener ise hayatı... Yaşasalardı sanırım, onunla gurur duyarlardı.

Haberin Devamı

Tıpkı dostluğundan gurur duyan benim gibi… Bu genç yaşta yüklendiği, Türkiye Futbol Federasyon Başkanlığı görevi bıçak sırtı. Ailesi mutsuz. Ama o görev aşkıyla, başarıyı yakalama uğruna, sağlığını bile hiçe sayıyor… 

Kimilerine göre  belki bu yazdıklarım fazla gelebilir. Ama hayır. Hayatım boyunca hep doğruları yazdım. Benim yaşamımda Mahmut Özgener’in, yani Türkiye Futbol Federasyonu’nun Sayın Başkanı’nın yeri ayrı. Sanırım ondada benim öyle. Şu an isimlerini yazmıyorum. Pek çok ünlü meslektaşım, kendisiyle röportaj yapmak istedi. Sağ olsun,  var olsun,  vefakar dostum evinin kapılarını, beynindeki güzellikleri bana açtı.
Yakışıklı, karizmatik, İzmir’in  gurur duyduğu star  bir ismi, gerçek bir delikanlıyı bu kez ‘Bir İnsan, Bir Yaşam, Bir Öykü’ de huzurlarınıza getiriyorum. Ne eksik ne de bir fazlalık var yazdıklarımda ve onun anlattıklarında.  Neyse o.  Köklü bir aileden gelme. Gencecik yaşında büyük başarılara imza atmış harika bir insan. Dostuna dost.  Mahmut Özgener ve yüreği de, kendisi de dünya güzeli olan eşi Ayşe ile Çeşme’de, Ardıç’daki muhteşem yazlıklarında buluştuk. Konuk, Türkiye Futbol Federasyon’u Başkanı olunca tabi ki ilk soru spor olur. Ama aldığım yanıt  beni de sizleri de hayal kırıklığına uğratacak. Çünkü yıllardır hemen aynı kiloya sahip, sportmen görünüşlü başkan hiç spor yapmıyor. Niye mi? “Vallahi Şenaycığım  aktif spordan söz ediyorsak  çok kötü. Üstelik de  okul yıllarımda, lise ve üniversitede   çok başarılı bir spor hayatım oldu.  Yıllarca voleybol oynadım.  Karşıyaka Voleybol takımında kaptanlık yaptım. Sportif alanda pek çok başarıya imza attım. Ama 1981 yılında ayak bileğimin kırılmasıyla da tabiri caiz ise bıçak gibi sporu bıraktım.
İnkar etmiyor, Altay hastası
Haftanın altı günü  antrenmana giden, bir günü de maç oynayan Başkan, tüm olumsuzluklara rağmen sporu bırakmış. Doktoru bazı sağlık sorunları nedeniyle ısrarla sporu öneriyor. Başkanlığı nedeniyle stres altında olmasından dolayı da şart  koşuyor, üstelik.  Sabah 07.00 de kalkıyor. Vakti var.  Ama  sporu sevmiyor. Denizi çok sevdiği halde de denize girip çıkması bile saniye sürüyor. (Burada gülüşmeler). Spor yapmıyor ama futbolu çok seviyor. Hele de Altay’ı. Yıllardır Altaylı. Zaten ailesinde de Altay’ın önemi  çok büyük. Rahmeti babası, yine İzmir’in gurur duyduğu işadamlarından Esin Özgener. Altay’ın efsane Başkanı Esin Ağabey. Burteçin Zorlu ile birlikte Altay’ın tarihinde çok önemli iki kahraman isim. Mahmut “Doğduğumda Altay, babam  öldüğünde yine Altay ve Allah gecinden versin hepimize. Ölünceye kadar da Altay hayatımda hep olacak. Zaten dört yılda biliyorsun Altay’a başkanlık yaptım. Ayrıca Şenaycığım herkes takım tutar. (tutmadığını söyleyen yalan söyler)” diyor.
İzmirli iş adamları duyarsız
Altay’dan hazır söz açılmışken, “ İzmir takımlarına şöyle bir uzansak?” diyorum. Çok dertli. Öfkeli. Hayli sert konuşuyor; “Şimdi sevgili Şenay, öncelikle İzmir ve İzmir takımları Türkiye’nin neresine giderseniz gidin çok seviliyor. Kimle konuşursam bana hemen (Yahu inşallah bu yıl Süper Toto Süper Lig’de bir İzmir takımı olur) diyorlar. Yıllarca başkanlık yaptığımdan, İzmir takımlarında, başkanların çektikleri sıkıntıları çok iyi biliyorum. Bu sıkıntılar daha  da kötüye gidiyor. İzmir’de ne yazık ki hiç bir işadamı bu spor kulüplerine sahip çıkmıyor. Sponsor bile bulamadılar. Sağ olsun Mesut Sancak Bey bir ilki başlattı ve Altay’a sponsor oldu ki İstanbullu bir işadamı. Hatta Siirtli. Dilerim örnek olur. Allah uzun ömür versin bir de Selçuk Bey (Yaşar). İzmir’de, bizim spor kulüplerimiz, çok üzgünüm hep yalnız bırakıldı. Halbuki İzmir’de çok önemli işadamlarımız var. İzmir bir sanayi şehri ama (Biz hangisine yetişelim) diye kesip atıyorlar. Buna katılmıyorum. Her biri bir takıma sahip çıksa. Ya da bir havuz oluşturulsa. Bahane çok. Bir de Belediyenin de sahip çıkması gerek. Mesela Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak, üzerine düşen görevi fazlasıyla yaptı ve yapıyor. Kendisine  teşekkür ediyorum. Demek ki istenilirse oluyor. Cemil Şeboy da öyle. Buca Spor’un buralara gelmesinde önemli rol oynadı. Büyükşehir Belediye Balkanı Aziz Kocaoğlu da önderlik etmeli.  Şart.  Geçmişte yaptı belki ama. Şimdi niye arka plana çekildi. Senin şehrin önemli. Bu işlerde kırgınlık olmaz. Bu gün Spor Toto Süper Lig’e baktığınız zaman İstanbul Belediye Takımı lige heyecan kattı. İzmir takımları da bir yerlere gelirse şehre heyecan gelir. Ekonomi de etkilenir. Bugün maddi sorunlar aşılırsa, İzmir takımları başarıya ulaşır Buca gibi. Birileri çıkıp bir şeyler yapsın. Sayın Ekrem Demirtaş gibi. İzmir sporda çok geri kaldı. İçim acıyor. Defalarca çağrı yaptım. Eğer destek verilmezse İzmir takımlarına yazık olur.”
Osman Kibar’ın torunu
Beğendiği futbolcu konusunda isim vermekte zorlanıyor Sayın Başkan. Ama Mustafa Denizli’nin,  futbolcu olarak da antrenör olarak da bir efsane olduğunu söylüyor... Keza rahmetli Metin Oktay ve Ayhan Elmastaşoğlu da gözdeleri arasında. Bu güne gelirsek, Milli Takım’da oynayan tüm gençleri beğeniyor. “Ama bana kalırsa her şey alt yapı ile başlar. O nedenle çok başarılı sporcular alt yapısı başarılı olan kulüplerden çıkar. İspanya örneğinde olduğu gibi. Dilerim alt yapıdan ileride sana isim vereceğim pek çok genç  çıkar” diyor. Çok şanslı bir çocukluk geçirmiş Mahmut Özgener. Aile hayatına, saygı ve sevgi duyan bir aile içinde yetişti.  Unutamadığı ve anlatırken gözleri dolduğu  anne Bige Hanım, çok genç yaşta vefat etmiş. Fakat yaşamı süresinde mükemmel bir eş ve anneymiş. Bir de İzmir’in efsane Belediye Başkanı Osman Kibarın torunu olmak, onun terbiyesi, hayat görüşü ile yetiştirilmek, yaşamına çok şeyler katmış. Osman Kibar ile ilgili, torun Mahmut’un  anılarına gelince;
“Dedem  her cumartesi, bütün aileyi toplar, yemek verirdi. Son nefesine kadar da  devam etti. Hasta yatağında bile aksatmadı.  İşte bu yemekler bana, hayatımda  siyasetten, iş yaşamına, özele, sevgiye, büyüklerime hürmette çok şeyler kattı.  Dedem benimle, o yaşta bile,   her şeyi konuşur ve tartışırdı. Aslında Babam  Esin Özgener de  öyle. Yani Şenaycığım senin anlayacağın ben çok iyi, sevgi dolu öğretmenler arasında, yine sevgi ve saygı dolu bir evlat olarak yetiştim. Şımarık, kibir  ve  paranın bir erdem olmadığını, dedemden hep öğrendim”
Süper başarılı fakat çok haylaz
Çok haylazmış başkan. Sözün burasında güzel eşi Ayşe devreye giriyor ve gülerek, “Büyük oğlumuz Can da  maşallah onun izinde. Rahmetli annesine çok çektirmiş. Şimdi pek hatırlamıyor. Ama 8-9 yaşlarında odaya kilitlenecek kadar yaramaz bir çocukmuş. Zavallı Bige hanım bana hep anlatırdı. Hep eşi, Esin Bey ve  Mahmut  arasında kalırmış. Ablası ise  sessiz bir insanmış” Diyor. (Gülüşmeler). İnsanda sabır bırakmayan yaramazlıklarının sonu, babasından yediği dayakla sona erirmiş. Ama  yine de inat yaparmış. Dayağın acısı geçince, yine aynı küçük Mahmut olarak tabiri caiz ise kan kustururmuş. Kilitlendiği odadan kimi zaman Osman Dedesi onu kurtarır, kucağına alır nasihat edermiş. Okulda ise tam tersi ,müthiş başarılı, disiplinli ve de arkadaşlarıyla da çok iyi anlaşan bir öğrenciymiş. Bu konuda öğretmenlerinden hep takdir almış.  Kendisinin iyi bir eş ve baba olup, olmadığını soruyorum, hemen. Şu an iyi bir baba ve iyi eş olduğu konusunda şüpheleri var  Mahmut’ un (Gülüşmeler). Çünkü haftanın beş günü İstanbul’da ve ailesinden ayrı. “Onurlu bir görev ama zor. O nedenle iyi bir baba ve eş olmaya çalışıyorum” diyor yine gülerek ve güzel eşine bakarak. Ayşe’nin surat ifadesinden, memnuniyetsizliği hemen belli oluyor. “Doğru söze ne denir Mahmut’cuğum” diyor.

Yazarın Tüm Yazıları