Kuyruktaki albino çocuk

JÜRİ üyesi Armağan Çağlayan'ın Türkstar elemelerinde yaşanan olayları anlatan yazılarını okudunuz mu?

Okumadıysanız mutlaka bulup okuyun.

Beni en çok etkileyen olay, kuyruktan kuyruğa koşan albino gencin hikáyesi oldu.

Çağlayan'ın yazdığına göre ‘‘06278 numaralı aday’’ Murat, albinizm hastası.

Vücudun çeşitli yerlerine rengini veren boya maddesi yok.

O nedenle saçları, tüyleri, kirpikleri, derisi bembeyaz oluyor.

Bir de gün ışığına bakamıyorlar. Çünkü gözbebeklerinin iris tabakası yok.

Ayrıca güneş ışığı bulunan yerlerde fazla dolaşamıyorlar.

Adapazarlı ve mesleği badana işçiliği.

İzmir'de yarışmaya katılmak istemiş, ancak izdihamdan sıra ona gelmemiş.

İkinci şansını Ankara'da denemiş.

Orada jürinin önüne gelmeyi başarmış.

Ama İstanbul'a gelebilmeyi başaramamış.

Buraya kadar albino bir gencin şansını denemesinden öte bir şey yok.

Ancak Murat'a kazanamadığı söylendiği an, insanı allak bullak eden bir itiraf başlıyor.

Şöyle hüzünlü bir itiraf:

‘‘Ben bu yarışmaya sadece kuyrukta yeni arkadaşlar edinmek, sosyalleşmek için geldim. Çünkü herkes hastalığımdan dolayı beni hor görüyor. Kazanamayacağımı biliyorum. Sadece benim de hastalığıma rağmen, insanlarla yan yana olabileceğimi, onlarla dost olmak istediğimi, benim de medeni cesaretim olduğunu göstermeye geldim.’’

Yazıdan çok etkilendiğim için, eşime de okumak istedim.

Ama okuyamadım.

Boğazıma bir şeyler düğümlendi, ağlama duygusu sınırına dayandı.

Kendimi onun yerine koydum.

Türkstar kuyruğunda bir albino olduğumu düşündüm.

Sonra boş evlerde, düz duvarların önünde elinde bir fırça ile geçen uzun saatleri aklıma getirdim.

Acaba neler düşünürdüm?

‘‘Kör ve engelli de olabilirdim’’ diye düşünür ve ‘‘Allahıma mı şükrederdim?’’

Yoksa ‘‘Ben niye öteki çocuklar gibi gün ışığına bakamıyorum’’ diye hayıflanır mıydım?

Birinci ‘‘Popstar’’ yarışmasına katılan çocukların hepsi beni çok etkilemişti.

O cesaretlerini, içinde taşıdıkları taşrayı aşma duygularını çok sevmiştim.

Finale kalan 13 çocuğun arkadaşlıkları, birbirleri hakkında tek kelime kötü laf etmemeleri, son ana kadar gösterdikleri dayanışma duyguları bana çok iyi gelmişti.

Hürriyet'te yayınlanan 13 kişilik fotoğraftaki duruşları, yüzlerindeki ifadeler bana ‘‘Friends’’ dizisini hatırlatmıştı.

Kuyruktaki albino gencin sözleri bana çok dokundu.

Sonunda hepimizin ruhunda bizi ötekilerden ayıran bir ‘‘zebra’’ çizgisi var.

Ama o çizgiler bir albino olarak derimizin dışına çıktığı zaman daha acıtıcı oluyor.

Bir müzik yarışmasının kuyruğunda aranılan dostluklar daha da hüzün veriyor.

Genel merkezde sigara yasağı

DYP'nin yeni genel merkezine ilk defa giriyorum.

Eski Genel Başkan Tansu Çiller'i, daha önce Demirel'in oturduğu odada ziyaret etmiştim.

Genel merkezler arasında en kötüsünün DYP'ninki olduğunu söyleyebilirdim.

Şimdi iyi bir binaya taşınmışlar.

Binanın alt katında büyük bir Migros mağazası var.

İlk bakışta, kapısı Migros'la bitişik bir siyasi parti binası insana tuhaf geliyor. Ama bana çok güzel göründü. Migros modern bir anlayışa sahiptir.

DYP de bundan yararlanabilir.

Ankara Temsilcimiz Sedat Ergin sigara içip içemeyeceğini soruyor. DYP Genel Başkanı Ağar, ‘‘Bize yasak, ama misafirler içebilir’’ diyor.

Odada Necdet Kalay'ın bir tablosu asılı.

Bir de bir Rus ressamın at tablosu.

Tabii ön planda koşan atın beyaz, yani bir kırat olduğunu söylememe gerek yok.
Yazarın Tüm Yazıları