Korkma Süskind bu kent seni unutmaz

ASKİ’nin bir çok konuda hayata geçirdiği olumlu çalışmalara rağmen halen Başkent’in çözülemeyen bir sorunu bulunuyor: Koku. Patrick Süskind’in “Koku” romanında anlattığı 1700’li yılların Paris’ini andıran bu sorun Akay Altgeçidi’nden, ODTÜ Kavşağına, Atakule Kavşağı’ndan Ahmetler’e kadar bir çok bölgede çok yaşanıyor. ASKİ Genel Müdürü Kamil Kılıç’ın iki yıl önce söz vermesine karşın bu sorun hala aşılabilmiş değil.

NE zaman Akay Altgeçidi’nden geçsem, ki bu her sabah oluyor...
Ne zaman ODTÜ kavşağından geçsem, ki bu da her akşam oluyor...
Tek bir şey geliyor aklıma.
Patrick Süskind’in “Koku”su.
Arşive baktım 17 Eylül 2007’de, Başkent’in öngörülebilir kuraklığa öngörülemeyecek basiretsizlikle yakalandığı o günlerdeki bir yazıyı gördüm.
Şöyle yazmışım:
“Süskind’e göre, ‘caddeler gübre, avlular sidik, merdivenler çürümüş tahta ve sıçan yağı’ kokardı. O yıllarda Paris’in ırmakları, meydanları, kiliseleri ve köprü altları da kokardı. Hatta ‘bütün soylu tabaka, kral bile’ kokardı. Muassır medeniyet hedefindeki Türkiye’nin Başkenti ile 1700’lerin Paris’ini buluşturan da bu özelliği işte.”
Yazının üzerinden bir kaç gün eksik olmakla birlikte üç koca yıl geçmiş.
Üç yılda Ankara su idaresi konusunda çok yol aldı. Artık Kızılırmak’ın endüstriyel suyuna muhtaç değiliz.

KÖTÜ BİR KARABASANDI

Kızılırmak, hafızalarımızda, haftalar önce gördüğümüz bir karabasanın, tüyleri diken diken eden ürpertisi gibi silikleşmiş bir iz bıraktı.
Tabi bir de devletin harcama kalemlerinde bol sıfırlı rakamlar.
Ama artık ASKİ, derelerdeki suyu bile hayatımıza katıyor, su yönetimi konusunda ciddi adımlar atıyor.
Ankara Hürriyet’in dünkü sürmanşetinde ASKİ Genel Müdürü Kamil Kılıç’ın Başkent’in iki yıl yetecek suya sahip olduğu yönündeki sözlerini okudunuz.
Kılıç, bu konuda Ankaralıların hakkını da teslim edip, vatandaşların tasarrufa alıştığını belirterek, yaptıkları alt yapı çalışmalarını anlatıyor.
Bunlara hiç itirazım yok.
Ancak bu olumlu adımları atan ASKİ’nin kentin koku sorununu çözememesini insan zihni almıyor.
Bundan iki yıl önce, bir Ramazan akşamı, iftarda biraraya geldiğimiz Kılıç ve ekibine aynı şikayetleri iletmiştik.
Notlarını almışlar, koku sorununun çözüleceğini söylemişlerdi.
Geçen süreye karşın Başkent’te kokan noktaların sayısı azalmadığı gibi, insan burnuna “soluk aldırmayan” bir yoğunlukla kentin tüm tünel ve kavşaklarını dolaşan hain bir virüs haline geldi bu koku sorunu.
İşte ben de ne zaman kavşaklardan geçsem Süskind’in Jean-Baptiste Grenouille’ini hatırlıyor, burnumdan başlayan mide bulantısıyla karışık, tüm vücuduma yayılan bir ürpertiyi yaşıyorum.
ASKİ yönetiminin, Patrick Süskind’i unutturmayan bu “çabasını” takdirle mi karşılamak gerekir, yoksa bir Başkent’in neden bu kadar kötü koktuğunu bir kez daha mı araştırmak gerekir karar sizin olsun.
Ama ben, Süskind’in bir heykelini dikelim de, kentteki unutulmazlığını pekiştirelim derim.

Veysel Eroğlu’nun burnu

BU yazıda Ankara Çayı’na neden hiç değinilmediğini merak edenler için...
Eylül başında Yalçın Bayer’in köşesinde ASKİ’nin eski Genel Müdürü Şükrü Barutçu’nun konuyla ilgili bir mektubu yayınlandı.
Tarkan’a çıkışan “işinin ehli” Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’nun “Üç yıl sonra Ankara Çayı’nda çay içeceğiz sözlerine” yanıt veren Barutçu şunları yazmıştı:
“Bir Ankaralı olarak bu açıklamadan son derece memnun olmakla birlikte yapılacak yatırımın ve harcanacak paranın heba olmaması için bu yatırımdan önce çaya kanalizasyon atıklarının akmamasını sağlamak gerekir. Çaya kanalizasyon atıkları akarsa derenin kenarında değil çay içmek yakın yerlerde evlerde kokudan oturmak dahi mümkün değildir. Bu durumdan iskan sahipleri senelerdir şikayetçidir. Yapılacak harcamanın boşa gideceği de aşikardır.”
Nedense Tarkan’a “uzmanlık” konusunda çıkışan Eroğlu’nun Barutçu’ya yönelik hiçbir açıklamasına rastlamadık.
“Herkes herşeye burnunu sokmasın” sözlerinin sahibi Eroğlu’nu burnunu biraz bu işlere sokmaya çağırmak gerekiyor. Örneğin acaba Eroğlu’nun burnu Meclis’in yanındaki Akay Geçidi’nden geçerken ne diyor?
Yazarın Tüm Yazıları