Paylaş
Ne diyor “ilk tanık”?
-Ergenekon bir projeydi...
- O listeler, isimler, o çete şemaları... Hepsini işkence altında zorla söylettiler...
- O insanlar artık zindanlardan çıkarılmalı...
* * *
Bu itiraftan sonra hiç yüzü kızaran gördünüz mü?
“Büyük gazetenin genel yayın yönetmeni” diyerek benim koordinatlarımı, “Büyük gazetenin Ankara temsilcisi” diyerek Enis Berberoğlu’nun koordinatlarını veren o güya demokrasi kahramanı gazetede bir özür satırına rastladınız mı?
O gazetenin her hafta bizleri kurşuna dizen ombudsmanının bu konuda gazetesine yönelttiği küçücük bir dokundurmaya rastladınız mı?
Ya Tuncay Güney’i ekranlarına çıkararak saatlerce bana, Deniz Baykal’a saydıran TRT ekranlarından küçük bir “Pardon” sesi işittiniz mi?
Andıç olayı ortaya çıktığında ortalığı tozu dumana katan zevattan, “Yahu bu da andıç” manasına gelecek, hadi manasını bırakın, küçük yollu ima edecek üç-beş kelam, bir satır arası, bir dipnot okudunuz mu?
- Bir de onun hazırladığı bu deli saçması şemayı ciddiye alıp Başbakanlığa ve Genelkurmay Başkanlığı’na servis yapan MİT’ten özür bekliyorum.
Normal bir demokratik ülkede, yargı sistemini, Emniyet’i temelinden sarsacak böyle bir skandal, bizde birkaç son muhalif Mohikan’ın köşesi dışında itibar görmedi.
Demek ki böyle şeyler liberal bir yazarın, hükümeti destekleyen bir kalemin başına gelmediği sürece, sıradan vakalar olarak görülüyormuş.
Kendim için özür falan istemiyorum.
Ben alıştım, derim kalınlaştı...
Hadi deyin ki, “Sen de bir andıç faciasına yol açmıştın”, deyin ki, “Bu da sana ders olsun...”
Ama başkaları için bekliyorum.
- “Ergenekon’un kasası” diye gazete manşetlerinden, televizyon ekranlarından linç edilen, kahrından ve kanserden zindanlarda ölen Kuddusi Okkır’ın ailesinden özür dilenmesini bekliyorum.
Çünkü, cenazesini parasızlıktan belediyenin kaldırdığı babasının naaşını mezara indirirken oğlunun gözlerine çöken o hüznü hiç unutamıyorum.
- Kendine üst üste üç iftira atılan, o iftiraların yaraladığı gururunu kurşuna çevirerek kafasına sıkıp intihar eden Yarbay Ali Tatar’ın ailesinden özür dilenmesini bekliyorum.
Çünkü o gururlu subayın son sözlerini hiç unutamıyorum.
Bu insanların itibarlarının iade edilmesini bekliyorum.
- Bu çete şeması yüzünden işini kaybeden gazeteci Selahattin Sadıkoğlu’ndan özür dilenmesini bekliyorum.
Kurunun yanında yaşı da yakanlar cambaz diye büyük fotoğrafa baktıranlar
BİR de o dönemde beni derin hayal kırıklığına uğratan bazı aydınlardan özür bekliyorum.
- Mesela, “Kurunun yanında yaş da yanar” diyerek bütün bu adaletsizliklere, hukuksuzluklara entelektüel fetva verenlerden...
- Mesela, “Zarfa değil, mazrufa bakın” diyenlerden, “Büyük fotoğrafa bakın” deyip itibarsızlığa, intihara sürüklenen insanların, kayıp giden küçük hayatların vebalini taşıyanlara hafifletici nedenleri hazırlayanlardan...
Eğer hâlâ biraz aydın haysiyetleri kaldıysa...
İşte onlardan küçük bir özür bekliyorum.
Kendime değil...
Kayıp giden küçük hayatlardan geriye kalan hüzünlü yakınlarına, enkaza dönmüş annelere, babalara, kardeşlere, çocuklara bekliyorum...
Küçücük bir pardona bile razıyım.
Kızmayın, başka bir şey aramayın ama Türk bayrağına ne diyeceğiz
ÖYLE anlaşılıyor ki, “Türk” kelimesi, Anayasa’da miadını doldurdu.
Yeni anayasada bu kelime olmayacak.
Ama sorun orada bitmiyor. Günlük dil açısından teknik bazı sorunlar var.
Devletin adı Türkiye...
Bu isme kimsenin itirazı yok.
Ama günlük dilde mesela “Türk mutfağı” diye bir kavram var.
Hadi buna bir de “Kürt mutfağı”, “Çerkez mutfağı” falan ekler, işi dengeleriz.
Ama bu kadar basit olmayan dilsel sorunlar da var.
Mesela adı Türkiye olan devletin bayrağı var ki, ona “Türk bayrağı” diyoruz.
Bir de “Kürt bayrağı” olmayacağına göre resmi yazışmalarda bundan böyle ona ne diyeceğiz? Türkiye bayrağı mı?
Devlet diline soksanız bile, günlük dile sokmanız zor.
Yani sokakta “Türk” kelimesinden kolay kolay kurtulamazsınız.
Sevgili Kadir, şarap hazır ama önce gidip Karadeniz’e anlat
KADİR İnanır, Radikal’de Ezgi Başaran’a çok güzel bir mülakat verdi.
Söylediklerinin hemen hepsine katılıyorum.
Ancak benim “Türk hassasiyeti”ne dikkati çeken yazımla ilgili bir yanlış anlama var. Diyor ki:
“Ertuğrul Özkök benim dostumdur fakat yanlış düşünüyor. Kendisine kısa bir sohbette niye yanlış düşündüğünü anlatabilirim. Sohbetimizde şarap da olabilir”.
Hay hay şarap benden, bekliyorum.
Ama önce şunları bilmesini isterim.
- BİR Ben bu süreci sonuna kadar destekliyorum.
- İKİ Ama ondan bir farkım var.
Sanatçı değil, sosyoloğum.
Dolayısıyla sadece “temennilerle” konuşmam.
“Gerçeklere” de bakarım. Orada bir “hassasiyet” görürsem de, temennilerime uymuyor diye onu görmezden gelemem.
Nitekim, bu endişeyi benim dışımda AK Parti’yi destekleyen birçok kişi de dile getirdi.
Kadir İnanır’a bir de önerim var.
Konuyu benden önce, bir Karadeniz turuna çıkıp o bölgeye anlatmalı.
Çünkü beni ikna etmek çok kolay... Hatta şarabı gönderirim, gelmesine bile gerek yok.
Çünkü söylediklerini çok beğendim.
Paylaş