Konumuz yine erkekler

Dört kadın benim evin salonunda sohbetteyiz. Çay içiyoruz, pasta-börek yiyoruz.

Haberin Devamı

Sohbet o anda harika... Çocuklarının okulunu anlatıyorlar, yazın planlarını, programlarını konuşuyoruz...
Ayakkabılar bu sene yine platformmuş, oh diyorum, ne rahat.
Sonra para-pul dertleri, ay diyorum ya susun.
İlerleyen dakikalarda kızlardan biri diyor ki “Aman benimki yok, ben yemeğe kalayım”, öbürü diyor; “ben bekârım, uyar”, bir diğerinin sevgilisi iş seyahatinde, “aaa” diyor, “valla Ayşe, hadi makarna yap.”
Hal böyle olunca yemekte -yani elma suyu içmiyoruz herhalde- konu yine erkeklere geliyor.
Bugünlerde hiç konuşmak istemediğim tek konu belki de.
Ah diyorum, ben başıma bunun geleceğini biliyordum, size meyve suyu verseydim keşke.
Sen sadece bizi dinlersin diyorlar.
Dediklerine kendileri de inanmıyorlar.
Çatlak Aysun başlıyor, klasik sözüyle. “Ömrümü verdim be, ömrümü. Ben onunla evlendiğimde o neydi be, babam iş kurdu, bak herif şimdi ne oldu, beni aşağılıyor. Bir de aldattığı kadının suratını hatırlıyorsunuz değil mi, ya baykuş bile ondan güzeldir...”
Leyla konuşmaya başlayacakken ne diyeceğini, içindeki acıyı bildiğimizden üçümüz birden peçete uzatıyoruz hemen.
“Ben neden bu yaşıma geldim hâlâ anne olamadım, neden? O İsmail yüzünden. Erkeklere güven mi bıraktı bende, nelerimi verdim, sırtımda taşıdım yıllarca, sonra nasıl yedim kazıkları, nasıl? Nasıl haaa? Onun için şimdi böyle lay lay lom ilişkiler yaşamıyor muyum yaaaa?”
Diğer arkadaşımızın konuşmaları çok bipliiiii geçti. Peçete falan istemediği gibi evdeki kıymetlilerimi kırmasın diye korumaya aldım.
Bunlar beni bu kadar gaza getirince, sanırsınız ben engin tecrübeler sahibiyim ya, içim de ne kadar dolmuşsa...
Bakın dedim, hata bizde.
Biz işi bilmeyen kadınlardanız, safız.
Yahu başlıyoruz flörte mesela, adam hoş moş iyi de zayıf.
Yani algıda, görgüde, her bir şeyde ama sevgi var ya içimizde, hemen geçeriz, görmez geliriz bunları.
İlişkide tersine, kral muamelesi yaparız şahsa.
Haksız mıyım be?
O zayıf halka da ertesi sabah kral olarak kalkar, başlar yeni güne.
Böyle özel, böyle kendinden statü farkı olan bir kadın onu bu kadar çok seviyorsa aynada der ki kendine, “işte ben buyum be, gerçek değerim bu işte!”
Kadın sevdikçe şişirir o erkeğin egosunu.
Verirsin, verirsin, sevgiden...
Suşi bilmez mesela, bir gece, “Neredesin, geç kaldın” diye ararsın.
“İş arkadaşımla suşi yiyorum, yılan balığını tavsiye ettim ona” der, bunlarla karşılaşırsın.
Sonra bu adamları “Hadi gel, neredesin” diye ararsın.
Geri gelmezler.
Sen bunları eğitip sokağa salmışsındır, bunları kral yapmışsındır.
Onlar düşünür ki “ben çok değerliyim.”
Aslında onları bir gün alıp sokakta gezdirmek gerekir.
Bak burası ilk suşiyi öğrendiğin yer...
Şurası seni ilk sevdiğim yer...
Ama anlamaz erkekler, akılları hep bir sonrasındadır, hep bir sonraki kadında.
Ben bunları söyleyince herkes sustu.
Patlattılar bana şampanya.
Ağzı bu kadar konuşan, eli bu kadar yazan ama hareket olarak da senden beceriksizi yok dediler.
Durun dedim ya, yaz geliyor...
Artık kafam da çok çalışıyor.

Yazarın Tüm Yazıları