PaylaÅŸ
Son verilere ‘tek haneye’ iniş dışında birkaç önemli veri daha vardı:
1. Türkiye, son 1 yılda 1.4 milyon kişiye iş yaratmayı başardı.
2. İşgücüne katılım oranı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1.1 artarak yüzde 49.9’a yükseldi.
3. İşsizlik oranının düşüşünde ‘mevsim’ etkisi var dense bile, turizm ve tarıma yönelik istihdamın esasen Mayısla birlikte canlanacağını da unutmamak gerekiyor.
Dünya ve Türkiye rakamları
Temmuz ayındayız ama en son Nisan ayı rakamları açıklandı. Avrupa Birliği’nde Mayıs, ABD’de ise Haziran verileri kamuoyu ile paylaşılmış durumda…
 Avrupa Birliği’nde en son açıklanan rakamlarda ortalama işsizlik oranı yüzde 9.9, ABD’de ise yüzde 9.2 düzeyinde seyrediyor. Bu iki ekonomide kriz döneminde işsizlik oranları 2 puan ve civarında daha yüksek düzeylere çıkmıştı.
Kriz öncesinde ise AB’de yüzde 7’ler, ABD’de yüzde 5.5’ler düzeyinde işsizlik oranı vardı. Türkiye, 9’ların üstünde bir oranla yoluna devam ediyordu.
Son açıklanan rakamlar, Türkiye’nin ‘kaybettiği mesafeyi’ alma konusunda daha atak olduğunu ortaya koyuyor.
Kriz öncesine dönüş performansı
Krizin göbeğinde yüzde 16’lara çıkan işsizlik oranı çoğu kimseyi umutsuzluğa itmişti. Ancak, Türkiye, öyle ya da böyle, yüzde 9.9’lar oranına kadar geriledi. Kriz öncesi düzeye ulaşması için çok az kaldı.
Ama geçen hafta ABD’de için yapılan bir araştırma, trendin böyle devam etmesi halinde, işsizlik oranının yüzde 5.5 düzeyine ulaşmasının 2018-2024 tarihlerinde mümkün olabileceğini ortaya koyuyor. 153.4 milyon olan işgücünün, işsiz olan 14.1 milyonu ve yeni katılan işgücüne iş bulmak en kötü ihtimalle 13 yılı bulacak.
AB’de ise İspanya, Yunanistan, Portekiz, İtalya gibi yüksek oranlı işsize sahip ve sorunlu ekonomiler nedeniyle, ‘kriz öncesine’ dönüşün 3 yıldan önce olması mümkün görünmüyor.
Türkiye’nin normal işsizlik oranı
Şuna da dikkat çekmek gerekiyor: Yüzde 9.9 ya da 9’lar düzeyi, Türkiye’nin sorununu aşacak bir oran değil. Ancak, Türkiye’nin, hızlı büyüme dönemlerinde bile yüzde 8-9 oranında işsizlikle yola devam ettiği göz önüne alınırsa, önümüzdeki birkaç yılda bu oranlardan kurtulmak kolay olmayacak.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da seçim öncesi yaptığımız söyleşide bu soruna dikkat çekmiş, Türkiye için normal olan yüzde 5’lere kolay ulaşılamayacağının altını çizmişti ve eklemişti:
‘Gerekli reformları yapamazsak, yüzde 10’dan aşağı indirmemizi çok zor görüyorum. Bizim zamanımızda da yüzde 9’u gördü ama inemedi.’
Son söz: Türkiye, işsizlikte iyi bir performans gösteriyor. Ama Babacan’ın söylediklerini de unutmamak gerekiyor. İşsizlik katılaşmış zor bir sorun… Geçici iyileşmelere kapılmamalıyız.
Altında neler oluyor?
Dün sabah gazetelerin internet sitelerinde şu haber dikkatimi çekti: ‘Altın güne rekorla başladı. Altının onsu 1600 doları geçerek rekor kırdı. Kapalıçarşı’da ise Cumhuriyet 570, çeyrek altın ise 140 TL’den satılıyor.’
Gerçekten de birkaç aydır altın iyice gündeme yerleşti… Elinde altını olan, tasarrufunu değerlendirmeyi düşünen ya da takı için alım yapacakların göz kulağı fiyatlarda… O nedenle daha sık bu konuya bakmak istiyorum.
‘Korku ticareti’ etkisi
İzlediğim yatırım uzmanları, son birkaç haftadır yaşanan yükselişe, ‘Korku ticareti’ (Fear trade) adını veriyorlar. Örneğin, BCA Research, düşen faiz oranları, zayıf dolar, ABD’deki durgunluk endişeleri ve Avrupa’daki borç sorunu nedeniyle oluşan ‘Mükemmel fırtına’ya dikkat çekip, korkunun altına güç kazandırdığını ileri sürüyor.
İngiliz araştırma şirketi Capital Daily, ABD’deki para genişlemesinin altını çiziyor: ‘Eylül 2008’den bu yana parasal genişleme yüzde 200’e ulaştı, aynı dönemde altın fiyatları sadece yüzde 70 yükseldi.’
Bu görüşü savunanlara göre, Ağustos’ta ‘Üçüncü parasal genişleme’ olursa, para arzı daha da artacak ve altın yine güç kanacak.
Daha nereye kadar gider?
Bütün bu görüşler arasında şöyle önemli bir konu da var: Altın hep böyle yükselerek mi gidecek? Orta ve uzun vadede nasıl yön bulacak.
Önce şunun altını çizmek lazım; Para piyasalarında hızlı yükselişlerden sonra düzeltmeler gelebilir. Altına da böyle bakmak lazım. Ancak, orta ve uzun vadede genelde yükselişin devamı yönünde eğilim var. Hatta enflasyon düzeltmesi yapıldığında altının 1980’deki 2.400 dolar fiyatının oldukça altında seyrettiği bile söyleniyor.
Kıdem Tazminatı Fonu’na karşı çıkmak
Yaklaşık 25 yıldır çalışma hayatındayım. Bu sürede çok fazla iş değiştirdiğimi söyleyemem. Ama en azından 1 şirkette ‘kıdem tazminatı’ sıkıntısı yaşadım, birikimlerim havaya uçtu.
Ben 1 defa yaşadım ama çevremde kıdem tazminatını, şirketin zora girmesi, batması ya da ‘hülle yoluyla’ başka bir kuruma kiralanması nedeniyle kaybedenlerin
sayısı hiç de az değil.
Gazeteci arkadaşlar arasında ise 1980-1990’larda batan birkaç gazeteden alacağı olanlar hala var.
Türkiye’de kıdem tazminatı iyi bir haktır, çalışanların geleceğine ciddi katkı yapar. Ama kötü niyetli işverenler ya da batan işletmeler nedeniyle binlerce ‘zede’ oluştuğunu da biliriz.
Hükümet ortaya Kıdem Tazminatı Fonu’nu atınca, ben olaya bu açıdan baktım. Eğer böyle bir fon olsaydı, hiç kimse sıkıntıya girmeden birikimini alacaktı.
Oysa, işçi sendikaları hemen ‘hayır’ demeye baÅŸladılar. Bence, sendikalar, bu konuyu dikkate alıp, önerilerle işçiler lehine geliÅŸtirmeye baksınlar. Çünkü, bu konu, öyle dikensiz gül bahçesi deÄŸil. Ortalık ‘kıdem tazminatını alamayanlarla’ dolu.Â
twitter.com/sirketdoktoru
PaylaÅŸ