İki adres üç kadın arayın, keyif çatın

Ne yazıymış meğer.

Arayan, mail atan, tanıdığım tanımadığım yüzlerce insan geçen hafta yazdığım evde davet yazısına öyle farklı tepki verdi ki, şaşırdım kaldım.

Yaşıtlarım, gençler, kadınlar, erkekler.

Akıl danışanlar, mutfaktan çıkmıyorum lafına sinirlenip kızanlar, evli olduklarının altını çizdikten sonra değil davet vermek ellerinde olsa hayatlarının geri kalanında mutfağa adım atmayıp kuru ekmeğe talim edeceklerini haykıranlar, mutfağın artık kadının değil erkeğin alanı olduğunu savunanlar, dünyanın, ona bağlı olarak da yemek yeme alışkanlıklarının değiştiğini vurgulayanlar, bıyık altından gülerek davet vermenin bizim gibi tuzu kurulara mahsus olduğunu, milletin parasızlıktan beli bükülürken böyle yazılar yazmanın ayıp kaçtığını söyleyenler, beni çocukluk günlerime götürdünüz elinize sağlık diyenler, davet vermenin püf noktalarını sayıp dökenler, bir gün yolum düşerse evlerine gidip mutfaklarında ıslık çalmamı isteyenler, ama en çok da çalışmaktan başlarını kaldıramadıklarını, değil davet vermek yemek yemeğe bile fırsat bulamadıklarını söyleyip, zamansızlıktan şikayet edenler.

Kimisi doğru, kimisi eğri yüzlerce tepki.

Akıl danışanların çoğu bir biçimde muhteşem aşçı olduğuma ve evde hemen her gün davet verdiğime inanmış, neyi nereden aldığımdan tutun da kime ne yaptırıyorum, adres soruyor.

Mutfaktan çıkmadığım için kızanlar, mutfağı çıkmaz sanıyor.

Haklılar: Akşam eve döndüğünde hal hatır sormadan ne yiyeceğini soran koca, adama kuru ekmek değil taş yedirtir.

Şeflerin büyük çoğunluğunun erkek olmasına bakarak mutfağı erkek alanı ilan etmek, yemeğin sadece lokantalarda pişirildiğini sanan gafillerin işidir.

Belki fazla ısındı, belki fazla küreselleşti ama zannımca ne üzerinde yaşadığımız dünya, ne yemek yeme alışkanlığımız değişti.

Yalan yok, ne yazarsam yazayım ’Bir lokmaya muhtaç milyonların yaşadığı ülkemizde’ diye başlayan maillerden fenalık geldi.

Her fırsatta konuksever bir millet olduğumuzla övünmek, ama yemek yapmanın ve bunu paylaşmanın tuzu kurulara mahsus olduğunu düşünmek abesle iştigaldir.

Yolum düşmez gelemem. Ayrıca kötü ıslık çalarım.

Zamansızlıktan şikayet edenlere ise yürekten inanırım.

İşbu yazı onlar içindir:

Aslında uzun süredir yazmak istiyordum da denk düşmedi. Gerçekten de İstanbul gibi insanı yoran bir şehirde, eğer bir de başınızı kaldırmadan çalışmaya mecbur olduğunuz bir işiniz varsa, yorgun argın eve dönüp nefes almadan mutfağa girmek kolay değil. Ya ocağa beş dakikada kotarılacak bir yemek koyacaksınız ya da gençlerin pek çoğunun yaptığı gibi eve yakın bir yerden yemek ısmarlayacaksınız. Bunun da derdi malum: Çeşit az.

Ne yaparsan yap, dönüp dolaşıp aynı yemekleri yemek kaçınılmaz.

Eğer şanslıysanız ve evde yemek yapmayı seven biri varsa ne ala. Yoksa yandınız. Hal bu iken bir de davet vermek gerçekten zor. Diyelim ki zaman yarattınız, bir iki kap yemek yaptınız, bunun sofrayı kurması, kaldırması, evi toplaması, mumu, çiçeği, içkisi, servisi var.

Hadi diyelim ki bütün bunları da göze aldınız. Bu sefer de canınızın çektiği herkesi çağıramazsınız. Eğer altı iskemleniz varsa yedinci konuğu nereye oturtacaksınız?

Artık çok kişinin evde davet vermektense eşini dostunu dışarıda ağırlaması sanırım bu yüzden.

Ama ne kadar iyi olursa olsun, dışarıda yenilen yemek evde yenilen gibi mi?

İşte Şemsa ve Ceren’in bir araya gelmesi bu yüzden.

Çevrelerinde konuklarını evlerinde ağırlamak isteyen ama bu isteklerini bir türlü hayata geçiremeyen o kadar çok insan görmüşler ki, İzzet ve İkram’ı kurmaya karar vermişler. İzzet ve İkram ezelden beri var olan yemek şirketlerinden farklı. Kalabalık kokteyller için küçük atıştırmalıklar değil onların yaptıkları. Evlere gidiyor ve zamansızlıktan mustarip insanların mutfağına bizzat girip, daha önceden belirlenen yemekleri pişiriyorlar. Bu iki kişilik bir yemek de olabilir, yirmi kişilik de, yüz ve daha üstü de.

Az bulunur pahalı bir mönü de seçebilirsiniz, basit ev yemekleri yapmalarını da isteyebilirsiniz.. Seçim sizin. Ayrıca konukları iskemle adediyle sınırlı tutmak gibi bir derdiniz de yok. Arzu ettiğiniz takdirde iskemle, masa, örtü, tabak çanak, bardak getirip lojistik destek veriyorlar. Davetin sonuna kadar kalıp, her ayrıntı ile ilgileniyorlar. Size kimleri çağıracağınız, kimi kimin yanına oturtacağınız, sofranız şenlikli mi olsun sade mi, ana yemek olarak fırında kuzu mu yensin levrek mi gibi teferruat kalıyor ki, bu da keyfe keder.

Kim mi peki bu iki cevval kadın?

Onları tanımayan bilmem kaldı mı?

Ceren Büke ve Şemsa Temizel.

Biri yıllarca Doors grubunun Vogue gibi, da Mario gibi, Angelique gibi bütün mekanlarının şefiydi. Diğeri ise Nişantaşı’ndaki ünlü, öğle vakti iğne atsan yere düşmez Kantin’in sahibi.

Denedim bilirim. Zamanım yok diyenlere ya da zamanı olup da üşenenlere İzzet ve İkram’ı şiddetle tavsiye ederim.

ÇİÇEKÇİYE ABONE OLMAK İSTER MİSİNİZ

Hazır hayatı kolaylaştıran cevval kadınlardan söz açmışken, gerçekten bu güne kadar kimsenin akıl edemediği bir alana el atan başka birinden de söz edeyim: Adı Eren Tapan. İşi çiçekçilik.

Ama durun, Eren’i bir zamanlar sıkıldıkları için her köşe başında çiçekçi dükkanı açan, iki kere mezata gittikten sonra da bunalıp kapatan sosyete çiçekçileri ile karıştırmayın. Onun atölyesi Arnavutköy’de. Dikkatinizi çekerim. Dükkan değil atölye. Eren yan yana dizili kovalarda mevsim çiçekleri satmıyor. O çiçek tasarlıyor. Önem verdiğiniz birine göndereceğiniz buketleri, bahçenize dikeceklerinizi, balkonunuza ekeceklerinizi vazonuza yerleştireceklerinizi, hepsini.

Birbirinden güzel tasarımlarını ancak onun zevkinde birinin düşünebileceği ayrıntılarla süslüyor. Farklı malzemeleri yan yana kullanmaktan çekinmiyor. Nişan gibi düğün gibi önemli geceler için gerekirse yurtdışından malzeme getirtiyor. Ama bana sorarsanız yaptığı en farklı iş, abonelik sistemini kurmuş olması. Eren’e abone oluyor ve sokaktan aldığınız çiçeğe ödediğinizden daha az bir rakama evinizi bahar yerine çeviriyorsunuz. Önce size geliyor, hangi masanızda hangi vazonuzda sürekli çiçek görmek istediğinizi, hangi çiçekleri sevdiğinizi belirliyor ve her hafta birbirinden güzel buketler yollayarak insanı şaşkına çeviriyor.

İki adres üç kadın.

Ne diyeyim: Arayın, keyif çatın.
Yazarın Tüm Yazıları