Hipoglisemide, sorunun tedavisinden çok yönetimine odaklanmakta fayda var. Çünkü birkaç istisna dışında hipogliseminin tedavisi yok.
Ayrıca hipoglisemiyi yönetmenin de öyle pek kolay bir şey olmadığını hatırlatalım. Bu iş bilgi, dikkat ve yaşam tarzı değişikliği gerektiriyor. Özellikle beslenme yanlışlarınızdan vazgeçip yaşam tarzınızı değiştirmezseniz, bu işi başarmanız zorlaşıyor. Hipoglisemi eğer “insülin fazlalığı” veya “insülin direnci” ile alakalıysa (yani yemeklerden 1-2 saat sonra ortaya çıkan bir reaktif hipoglisemi söz konusuysa), başarının anahtarı kandaki insülin seviyesini azaltmaktan geçer.
ÜÇLÜ TAKIMLA ÇALIŞIN
Kan analizlerinizde insülin direnci belirlenmişse, “üçlü bir plan yapmak” ve sorunu “doktorunuz, beslenme uzmanınız ve egzersiz danışmanınız” ile birlikte çözmek zorundasınız. Doktor pankreas bezinizin aşırı insülin salgılanmasına engel olacak bir reçete düzenlemeli (örneğin metformin kullanmayı düşünmeli), diyet uzmanı düşük glisemik yüklü bir beslenme planı için sizi eğitmeli, egzersiz uzmanı daha fazla fiziksel aktivite konusunda yardımcı olmalıdır. Bu üçlü takımın birlikte çalışması kanınızdaki insülin miktarının azalmasını ve sonuçta insülin direncinin kontrol altına alınmasını sağlayacaktır.
Yani ne sadece metformin kullanarak, ne yalnızca diyet yaparak, ne de gün boyu yürüyerek problemi çözebilirsiniz. Bu üçlü program insülin şeker dengenizi düzgün hale getirecek, sizi un, şeker, nişasta yüklü yiyeceklerden, tatlı krizleri veya açlık nöbetlerinden kurtaracaktır. Bir süre sonra yemek sonrası uyuklamalarınızın azaldığını, kuşluk ya da ikindi saatlerinde ortaya çıkan sinirlilik, öfke patlamaları, alınganlık, unutkanlık, odaklanma güçlüğü gibi problemlerinizin azaldığını ve o bir türlü veremediğiniz kilolara veda ettiğinizi görürseniz sakın şaşırmayın!
DİĞER NEDENLER
Hipoglisemi sorunu her zaman insülin fazlalığından kaynaklanmaz. Sorun bazen insülinle denge kuran hormonal sistemin arızalanmasıyla da ilişkili olabilir. Örneğin kan şekerinin kontrolünü sağlayan hormonlardan glukagonun azalması da hipoglisemiye sebep olabilir.
Ayrıca hipofiz bezi veya böbrek üstü bezi yetersizliklerinde de hipoglisemi sorunuyla karşılaşma olasılığı var. Bu nedenle hipogliseminin nereden kaynaklandığını bulmak, bilmek, belirlemek ve nasıl çözümleneceğine ondan sonra karar vermek gerekiyor.
Dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta daha var. Eğer hipogliseminiz varsa, 2-3 saatten fazla aç kalmamalısınız, kahvaltı yapmayı unutmamalısınız, ana öğünleri atlamamalısınız. şeker, un ve nişastadan zengin yiyecekleri ya hiç yememeli ya da çok az miktarlarda yemelisiniz. Aç karna egzersiz yapmak, tok karna yatağa girmek gibi hatalardan da uzak durmalısınız.
LDL çöp, HDL çöpçü gibidir
Kolesterolün ortalama yüzde 70’e yakını LDL parçacıkları, geri kalanı HDL parçacıkları halinde taşınıyor. LDL parçacıkları, kolesterolü vücudun ihtiyaç duyduğu bölgelere götüren feribotlar gibi düşünebilirsiniz. HDL parçacıkları ise dokulara kolesterolü taşımak yerine tam tersine dolaşımdaki kolesterolü emen, temizleyen bir elektrik süpürgesi gibi çalışıyor. Ya da çöp toplayıcısı işçiler görevini üstleniyor. Yani LDL ve HDL kolesterol arasında gündüzle gece kadar fark var. Biri damarı tıkamaya, sertleştirmeye, duvar yapısını bozmaya yönelik süreçlere sebep olurken, diğeri damarı temizleyen bir çöpçü gibi çalışıyor. Bu nedenle LDL kolesterol “kötü kolesterol”, HDL kolesterol “iyi kolesterol” olarak tanımlanıyor. Dyt. Güneş AKSÜS
Domuz gribi aşısı gebelere yapılmalı mı
H1N1 virüsü denilen domuz gribi hastalığından ilk ölen Amerikalı 33 yaşında, gebeliğin sonuna doğru bu hastalığa yakalanan hamile bir kadındı. Sezaryenle doğan bebeği ise sağlıklıydı. Aslında genelde hafif geçirilen bu hastalık, tedaviye iyi cevap vermektedir. Ancak küçük çocuklar, yaşlılar, kronik kalp veya akciğer hastalığı olanlar, kemoterapi vs. tedavisinde olanlar ve gebeler daha ağır geçirebilirler. Çoğunlukla evde tedavi yapılır ama gebelerin hastaneye kaldırılma oranları dört kat daha fazladır. Bunun sebebi ise gebelikte solunum ve bağışıklık sistemlerinin viral enfeksiyonlara karşı daha dayanıksız olmasıdır. Bu nedenle aşılama programı başlatıldığında, gebelere öncelik tanınması gerekmektedir. Bütün aşılarda olduğu gibi domuz gribi aşısı da yüzde 100 etkili olmayabilir. Ayrıca aşının yan etkileri de yetkili kuruluşlarca yakından takip edilmelidir. Gebe kadınların çevresindeki herkesin de aşılanması uygun olacaktır. Bilinmesi gereken en önemli nokta, H1N1 virüsünün her yıl görülen grip virüslerinden çok da farklı olmadığıdır. Her yıl gripten ölümlerin hep görülmüş bir şey olduğu (ABD’de yılda 36 bin), ancak korunma yöntemlerine iyi uyulması halinde domuz veya başka bir şey virüsünden kaçınılabileceğinin bilinmesi gerekmektedir. Dr. Erhan CANKAT
Spermlerin yalnız sayısı değil kalitesi de azalıyor
Farklı ülkelerde yapılan değişik çalışmalar, erkeklerin geleceğinin tehdit altında olduğunu gösteriyor! Son yıllarda sperm sayısı ve kalitesinde meydana gelen hızlı azalma ve bozulma, erkekleri endişelendirecek boyutlara vardı. Dar iç çamaşırları, kot pantolonlar, kilo sorunu, laptop’lar, cep telefonları derken şimdi de parfüm, deodoran ve losyonların da sperm sayısını azalttığını gösteren bulgular ortaya çıktı. Hollanda’da yapılan bir çalışma, sık ve yoğun parfüm, losyon, deodoran kullanan erkeklerin sperm kalitesinin kullanmayanlara oranla beş kat daha düşük olduğunu gösterdi.
Antibakteriyel sabunlar faydalı mı
Elleri sık sık yıkamanın, özellikle sabunla birlikte dikkatli bir temizlik yapmanın sağlığı korumada ne kadar önemli bir unsur olduğu özellikle domuz gribi olayından sonra daha iyi anlaşıldı. Yani “temizlik imandan gelir” cümlesi gerçekten çok önemli. Bununla birlikte antibakteriyel sabunlarla sürekli olarak ellerimizi ve bedenlerimizi yıkayıp durmamızın da gerekmediği, hatta bunun zararlı olabileceği ortaya çıktı. Bu alışkanlığın, cildin bağışıklık sistemini bozabileceği ve hastalanmayı kolaylaştırabileceği belirtiliyor. Ellerimizi yıkamak, fırsat buldukça el temizliği yapmak mutlaka gerekli ama antibakteriyel sabunları abartmamakta fayda var. Dr. Evren ALTINEL