Dünyanın 64’üncü kuzey enleminde nefes alıyorum. Bahsettiğim yer güzeller güzeli İzlanda. Özgürlük bu olsa gerek. Ne kimseyi tanımak ne de tanınmak. Yalnızca volkanik adada var olmaktan ibaret her şey. Tuhaf bir hissiyat; önümde uzun bir hafta var ve hayatta belki de bir kez yaşanabilecek bir deneyim için büyük kum saatini ters çeviriyorum. Hangimiz bilinmeyeni keşfetmek için bir macera yaşamak istemez ki? İşte İzlanda’ya dair izlenimlerim ve gezi rehberim...
#İzlandaKış nasıl geçer bilinmez ama Avrupa’da halen yazdan kalma keyifli günler yaşanıyor. Sonbaharın renkleri etrafı kuşatmış durumda. Danimarka’daki Zealand Yarımadası, başkent Kopenhag sarayların en güzellerini barındırıyor. Sheakespeare’in Hamlet’iyle ölümsüzleşen Kronborg, ormanların içine gizlenen Frederiksborg bu mevsimde mücevher gibi parlıyorlar. İngiltere’nin en yeşil bölgelerinden İskoçya, göller bölgesiyle, kültür kenti Edinburgh’la en güzel günlerini yaşıyor. İspanyol ressam Salvador Dali’nin doğduğu Figueres kenti, Pireneler’in devamındaki Emporda Ovası’nda. Barselona’dan iki saat mesafedeki bu şehre güzel bir tren yolculuğuyla ulaşabilirsiniz. Verimli toprakları, ormanları mevsimde kartpostal gibi görüntüler sunuyor. Bu hafta boyunca Figueres’te hava sıcaklığı 21 derecelerde seyredecek. Hem sonbahar hüznünü hem de SPA keyfini yaşamak istiyorsanız Prag yakınındaki Karlovy Vary diğer bir seçenek.
Zombiler, bira perileri, yeni doğan melekler, pop akımı satıcıları, yürüyen maskotlar... 35 yıllık Glastonbury Müzik Festivali; bütün bu ucubelere yıllardır ev sahipliği yapıyor. Ünlü fotoğrafçı Barry Lewis, çılgın festival alanının tam ortasına kurduğu çadırda izleyicilerin portrelerini çekti.