Akademik hayat birçok süreci yapısında barındırır. Her aşaması akademik yolda yürüyen bilim yolcularını ayrı bir olgunlaşma sürecine yönlendirir. Yüksek lisans eğitimiyle başlayan heyecan, umut ve azim dolu bu süreç birçok sorumluluğu yükler bilim insanlarının omuzlarına. Her bir süreç bir sonraki süreç için altyapı ve çalışma ortamı oluşturur. Yapılacaklar listesi zihinlerinde akademik çalışmaların göbeğinde bulur bilim yolcuları kendilerini. Akademik hayata yeni adım atmış genç filizler güzelliklerle dolu bu serüvene başladığı andan itibaren bilim okyanusuna derin dalışlar yapar ve bilimin rengarenk dünyasında güzel bir yer edinebilme fırsatı yakalarlar. Akademisyen olma hedefi toplumun geniş kesimi tarafından benimsendikçe akademik yolda yürüme azmi, sevgisi ve üretkenliği doğrusal olarak artmış olur. Akademisyenlik sadece bir meslek değil aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Akademik çalışmaları hayatının bir parçası olarak gören her bilim insanı için başarı kaçınılmaz olur.
#Konuk YazarSanatçı adayları, küçük yaşlardan itibaren sanatla ilgilenmeye başladıkları için geçirdikleri ruhsal ve fiziksel değişimleri net bir şekilde algılayabiliyor ve gözlemleyebiliyorlar. Böylece modern çağda öne çıkan “farkındalık” kavramı çocukluktan itibaren tanınmaya başlıyor. Konservatuvar veya bir kurs programında eğitim alan her sanat öğrencisi geçirdiği disiplinli, zorlu ama bir o kadar da keyifli süreç boyunca ne denli önemli beceriler edindiklerini küçük yaşlardan itibaren dile getiriyor. Bu büyülü sanat dallarının kazandırdıklarını, bir eğitmen olarak ben de gözlemliyorum. Hatta sohbetlerimizde kendilerinden de sık sık bunları duyuyorum.
#Tan SağtürkRoman, Türk edebiyatına Fransızcadan yapılan basit çevirilerle girdi. Yıl 1862’ydi, Fénelon’un romanı Türkçeye Yusuf Kâmil Paşa’nın çevirisiyle ‘Terceme-i Telemak’ olarak çevrildi. Sonra Victor Hugo geldi... İlk Türk romanıysa bundan 10 yıl sonra yayımlanacaktı. Şemseddin Sami’nin ‘Talat ile Fitnat’ın Aşkı’ adlı eseri, ana-babasının zorlamaları sonucu istemediği biriyle evlendirilen ve sonunda kendini öldüren genç bir kızı anlatıyordu. Sonra Ahmet Midhat Efendi’ler, Recaizade Mahmut Ekrem’ler geldi. Türk edebiyatı akımlardan etkilendi ve yazıldığı döneme ışık tutan eserler üretildi. Kimi yazar insanı öne çıkardı, kimi tarihi, siyasi tutumunu, kimi cinselliği... Hepsi biricikti, hepsi bize masa başında yazılmış gibi görünen ‘gerçek hayatlar’ı anlattı. Okuyana ‘hayatın anlamı’nı sorgulattı. Bir liste yapıp romanlara gömülsek insanların, ülkelerin, psikolojinin, siyasetin nasıl değiştiğine dair tarih dersi almamız da kaçınılmaz. İşte biz de bu büyük fotoğrafa bakalım istedik. Hürriyet Pazar olarak ‘sinema’ ve ‘müzik’ soruşturmalarının ardından eleştirmenler, yazarlar, akademisyenler, edebiyat öğretmenleri ve yayıncılardan oluşan 100 kişilik bir jüriyle ‘Türk Edebiyatının Gelmiş Geçmiş En İyi 100 Romanı’nı çalıştık. Tavsiyemiz bu listeyi alın ve onun izinden bir kütüphane oluşturun.
#Türk Edebiyatının En İyi 100 Eseri