Paylaş
İşte o hikâyelerden biri Gamze Cizreli. Diyarbakır’da başlayan, Ankara’da devam eden bir dünya markası yaratan bir hikâye bu.
KADINLAR HER YERDE!
Önce şunu söyleyeyim. Şu sıralar iş dünyasına dair ortalıkta dolaşan fena halde ‘erkek’ fotoğrafların aksine genç girişimcilerin olduğu her yerde kadınlar var. Demek ki biraz özen gösterince fotoğraf değişiyor. Bu hafta Gamze Hanım’ı ilham konuşmacısı olarak ağırlayan Hamdi Ulukaya Girişimi (HUG) işte o girişimlerden biri. Türkiye’nin dört bir yanından gelen gençlerin desteklendiği bu program daha ilk 6 ayda yüzde 18 şirketleşme başarısı sağlamış. Ve bu şirketlerin çoğunu genç kadınlar kurmuş!
BİR ANKARA HİKÂYESİ
HUG, genç girişimcilere ilham veren konuşmacı olarak bu sene Big Chefs’i bir dünya markası yapmak için emin adımlarla ilerleyen Gamze Cizreli’yi davet etmiş. Sizi bilmem ama ben kendisini ne zaman dinlesem ‘Bu hikâye hemen bir film yapılmalı’ diyorum. Hikâyeyi bilenler hak verecektir ama bilmeyenler için birkaç ipucu vereyim.
Memur bir annenin kızı olarak dünyaya geliyor Gamze Hanım. Başarılı bir öğrenci olduğu için babası onun okuyup Merkez Bankası’na genel müdür olmasını istiyor. Gamze Hanım ODTÜ’yü kazanınca evde bir bayram havası. Gamze Hanım bankaya girecek, memur olacak... Memur kentinde, kurulacak en güzel hayallerden biri bu, ama Gamze Hanım’ın ruhunda isyan var... Önce özel sektör sonra iş dünyası.
ODTÜ’DEN PASTA BÖREK İŞİNE
Gamze Hanım her girişimci gibi iyi bir gözlemci. İş seyahatleri sırasında farklı ülkelerde farklı mekânları gördükçe hep kendine şu soruyu soruyor: Neden Ankara’da böyle mekânlar yok? Capuccino’nun başkentte olmadığı yıllarda cheesecake satmaya karar veriyor ve garantili işini bırakıp eşiyle birlikte bir mekân açıyor. Etraftakilerin ‘Sen ODTÜ’yü pasta börek yapmak için mi okudun’ serzenişlerine kulağını tıkıyor.
KAYBETMEDEN BAŞARMAK MÜMKÜN DEĞİL!
Düşüp kalkmadan zirveye çıkılmıyor! Biz zirvede görüyoruz başarıyı ama iyi hikâyelerin sırrı kaybedişlerin muhteşem olmasında... Gamze Hanım’ın hikâyesi de öyle. İlk kurduğu işini büyütüp keyfini süreceği bir sırada her şey altüst oluyor. İşinden ve eşinden ayrılmak durumunda kalıyor. Hikâyenin devamı hem finansal hem duygusal açıdan zor ve stresli bir dönem...
FOTOĞRAFI DEĞİŞTİRMENİN BAŞKA YOLU YOK!
Sonra ikinci perde başlıyor. Sıfır sermaye ile tamamen banka kredisiyle yeni bir mekân açıyor. Mekâna isim olarak onu yalnız bırakmayan şeflerin adını veriyor. Big Chefs 10 yıl önce işte böyle doğuyor. Gerisini biliyorsunuz. İstanbul’a, ardından Ortadoğu’ya açılma. Yabancı yatırım fonuyla büyüme. Şu an 50 şubeli bir dünya markası... Gamze Hanım’ın hedefi, şirketi zirvede bırakıp kendisini gençlere adamak. O nedenle Türkiye’nin her yerinde gençlerle buluşuyor ve onlara ben yaptım, siz de yapabilirsiniz diyor...
KARS’IN GİZEMİ NEREDEN GELİYOR?
BU satırları Kars uçağında yazıyorum. Siz bu yazıyı okurken ben doğduğum evde, o uzak köyde olacağım. Senede iki kere yaşıyorum bu güzelliği. Bir yaz, bir de kış. Çünkü bizim buralarda her mevsim ayrı bir memlekettir, her mevsim insana ayrı bir ilham verir... İnsan şu ara çok popüler olan bu coğrafyaya bakınca merak ediyor: Kars’ın gizemi nereden geliyor? Ben eski ağızla Kars diyorum ama siz ona Ardahan ve Iğdır’ı da ekleyin.
GÖÇLER VE SÜRGÜNLER MEMLEKETİ
Kars’ı Kars yapan iki etken var. Biri sınırda olması, iki göç yollarının, sürgün diyarlarının kenti olması. Burası kavimlerin birbirine kavuşma noktasında kurulmuş bir bölge. Kimi ‘kaça kaç’ta, kimi 93 Harbi’nde, kimi Rusya sürgünlerinde akıp gelmiş Anadolu’nun sınırına, bu serhat coğrafyasına. Bizimkiler de öyle. Bir kısmı Gürcistan’dan bir kısmı Azerbaycan’dan gelmiş. Annemin çocukluk arkadaşları Alman, babamın lise arkadaşları Malakan’dır mesela. Benim arkadaşlarım da öyle... Akademik hayatta kendime araştırma konusu olarak göçmenleri ve mültecileri seçmem boşuna değil.
SERHAT PSİKOLOJİSİ
Kars’a gittiyseniz görmüşsünüzdür. Tam bir dinler ve etnik gruplar mozaiğidir buralar. Kürtler, bizim ‘yerli’ dediğimiz Ahıska Türkleri, Türkmen dediğimiz Aleviler ve Terekeme dediğimiz Karapapaklar aynı mahallede yaşar gider... Düğünler, kız alıp vermeler... Bu kısım önemli zira bizim düğünler tam bir şenliktir. Kızlı-erkekli eğlenilir. Bütün bu kaynaşmaların sonucudur ki bizim buraların insanı gittikleri yere çok kolay uyum sağlar zira daha çocukluktan bilirler ki insanlar çeşit çeşit, hepsi başka güzel! Türkiye’de farklılıkları bir arada, barış içerisinde yaşamak istiyorsak hepimizin bu coğrafyadan öğrenecek çok şeyi var. Kars’a işte bu hasretle gidiyorum. Her sene... 18 yaşımda buradan ayrıldıktan beri... Çünkü insanın evi gibisi yok...
HAFTANIN SORUSU
OKUL GÜVENLİĞİNİ ARTTIRMAK İÇİN NE YAPMALI?
TÜRKİYE’de olunca gazetelerin üçüncü sayfasına biraz daha çok bakıyorum. Neredeyse her gün okuldaki çocukların başına gelen bir kaza ya da kavga haberi var. Çocukların kendilerini en güvende hissetmeleri gereken yer olan okullarda bu denli kaza, kavga sadece o çocukları değil tüm okulun iklimini etkiliyor. Korkan, kendini güvende hissetmeyen çocuk öğrenemez! O nedenle bu haftanın sorusunu okul güvenliği konusunda artık bir marka olan Osman Öztürk’e yönelttim. Bahçeşehir Üniversitesi kampusunda ziyaret ettiğim CSG CEO’su Öztürk’e göre okulları daha güvenilir yapmak için şu 5 adım atılmalı:
1- Okul risk haritası hazırlayarak okuldaki fiziki ve mimari yapıdan kaynaklı eksiklikler tespit edilmeli.
2- Giriş-çıkış ve ziyaretçi güvenliği, yasal yetkileri olan uzman görevliler tarafından sağlanmalı.
3- Başta öğrenci ve öğretmenler olmak üzere tüm paydaşların kendilerini fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan güvende hissetmelerini sağlamak okul yöneticilerinin birincil görevi olmalı.
4- Tüm paydaşların katılımı ile proaktif bir güvenlik ve acil durum yönetimi oluşturulmalı, şiddete karşı politikalar ve programlar uygulamaya konulmalı.
5- Öğrencilerin güvenli yollardan okula yaya, toplu taşıma ya da servis araçları ile ulaşmaları sağlanmalı.
Ayrılmadan önce Osman Bey şu önemli noktanın altını çizmemi istedi: Riskleri konuşmak karamsarlık üretmek değil, çocuklarımız için riskleri minimize etmektir!
Paylaş