Güncelleme Tarihi:
O gece milletin, demokrasinin, seçilmişlerin, birlikteliğin, bunların uğrunda canını veren şehitlerin, gazilerin ve daha sıralayabileceğiniz pek çok şeyin gecesiydi. Bir de sıradan yani ondan bundan olmayan; polis telsizi dinlemekten, kaldırımlarda saatlerce siyasetçi beklemekten, mikrofon uzatmaktan korkmayan, olağanüstü her durumda ofise ya da yöneticinin görevlendirdiği yere anında gidilmesi gerektiğini bilen sadece gazetecilikten taraf çalışanların gecesidir.
15 Temmuz 2016 akşamı dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’ın; “Bu bir kalkışmadır” dediği saatlerde CNN Türk Ankara Ofisi’nin yaptığı da buydu, mesleğinin gereklerini yerine getirmek. Kimi görev yerinde ateş altındaydı, kimi ofiste haber peşinde ya da yayında. Kimse inanamasa da o an yaşadıklarına, korksa da şaşırsa da hatta ara ara ağlasa da çocuğunu, eşini arasa da merak edip; sonuçta herkes görevinin başındaydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de o tarihi yayın böyle bir atmosferde ve yine gazetecilik, meslek ilkelerinin gereğini yerine getirme kaygısı ile yapıldı.
CNN’DE TARİHİ ÇAĞRI
Savaş uçaklarının şehirlerin üzerinde uçup bombalar attığı, helikopterlerin ateş açtığı, tankların caddeleri kapattığı o gece, Cumhurbaşkanı Erdoğan CNN Türk ekranında saat 00.24’te yaptığı tarihi çağrıda “Şu anda bu milletin imkânlarıyla ortaya konmuş olan tankı, topu, uçağını, helikopterini kullanarak milletin üzerine gelmenin bedelini bunlar çok ağır ödeyeceklerdir. Milletime de bir çağrı yapıyorum, milletimizi illerimizin meydanlarına davet ediyorum. Halk gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar...” demişti.
Tam da dediği gibi olmuş ve o sözlerin ardından bir millet sokaklara inmişti. O gece büyük bir mücadele yaşandı, demokrasi yolunda şehitler verildi. Bir millet ülkesini, vatanını, geleceğini, demokrasisini elinden almaya kalkan terör örgütüne “Dur!” dedi. Terör örgütünün beli kırıldı, Türkiye içindeki etkisi büyük oranda ortadan kaldırıldı. Ancak mücadele bitmedi. Bazı izler hâlâ duruyor... Bazı acılar hâlâ taze... Buna rağmen kimileri utanmadan o gece için; “Tiyatro” diyebiliyor, hakaret ve iftiraları peş peşe sıralayabiliyor.
MÜCADELE SÜRÜYOR
Türkiye’yi 15 Temmuz 2016’ya götüren süreç, 1980’lerde başladı. Bir istihbarat örgütü gibi yapılanan; karanlık koridorlardan oluşan; kainat imamından küçük bölge imamlarına kadar düşünülmüş, oluşturulmuş terör örgütüne 1980’lerden beri nasıl bir yol açıldığı, neden açıldığı şüphesiz konuşulmalı, tartışılmalıdır. Üstelik bu durumdan devlet ve tüm siyasi partiler, vatandaşlar gerekli dersleri çıkarıp; bir daha ne bu tür örgüt ya da organizasyonlara böyle bir yol açmalıdır ne de kötülüklerine alet olmalıdır. Bir ülkenin eğitim kurumlarına, küçük çocuklarının beyinlerine, emniyetine, jandarmasına, silahlı kuvvetlerine, yargısına sızarak; devleti ve milletini ele geçirme amacı için her yolu mubah görerek, kendi vatandaşlarını öldürmek, kendi ülkesini bombalamak tam anlamıyla gözü dönmüşlüktür. Beş yılın ardından hâlâ Türkiye içinde yapılan operasyonlar ve bu operasyonlar neticesinde ortaya çıkarılanlar ne kadar derinlere indiklerini de göstermektedir. Güvenlik birimleri bu konuda mücadelenin kararlılıkla süreceğini belirterek, örgütün Türkiye’de etkinliğini kaybettiğine dikkati çekiyorlar. Diğer yandan son dönemde yurt dışı operasyonlara da ağırlık verildi. Örgütün üst düzey yöneticilerinin bir kısmı ve kamuoyu tarafından tanınmış isimleri Türkiye dışında özellikle de Avrupa ülkeleri ve ABD’de bulunuyorlar. O ülkelerden Türkiye düşmanlığı yapmaya ise devam ediyorlar. Türkiye karşıtı lobileri, medya imkânlarını ve sosyal medyayı kullanarak yalanlarını, iddialarını gündeme getirmeye çalışıyorlar. Sanki 1980’lerden beri devleti ele geçirmeye çalışan onlar değilmiş, sanki kumpasları onlar kurmamış, sanki 15 Temmuz gecesi onlar ateş açmamış, bomba atmamış gibi konuştukça, konuşuyorlar.
BU NASIL MÜTTEFİKLİK?
15 Temmuz televizyonların canlı yayınında; tüm dünyanın gözü önünde yaşandı. Türkiye, buna rağmen Avrupa ülkelerine ve NATO müttefiki, stratejik ortak ABD’ye o gece yaşananları tek tek anlattı, anlatmak zorunda kaldı. Dosyalar hazırlandı, örgüt mensupları hakkında yargının harekete geçmesi için başvurular yapıldı. Peki ne oldu? Hiçbir şey... Türkiye’nin FETÖ elebaşısı için hazırlayıp, kolilerce gönderdiği dosyalar ABD Adalet Bakanlığı depolarında belli ki çürüyor. Peki bu nasıl müttefiklik? Bu nasıl stratejik ortaklık? Benzer bir saldırıyı batı ülkelerinden biri yaşasaydı ve Türkiye de o batı ülkesinde terörist ilan edilen isimleri ülkesinde barındırsaydı ne olurdu? Avrupa ve ABD söz konusu isimler hakkında müttefikliğin gereğini yapıp, yargısal süreçleri artık bir an önce harekete geçirmelidir.