Güncelleme Tarihi:
15 Temmuz, hiçbir şekilde halkın oyuyla, seçimiyle hatta ekseriyetin katılımının baki olmadığı, itikadı ve çizgileri meçhul ve İslamiyet’le ilgi noktaları da muğlak bir cemaat tarafından tertiplenen bir harekettir. Bunların stratejilerinin maalesef bürokrasiye ama asıl korkuncu orduya sızmak olduğu anlaşılmaktadır. Bunda kısmen de muvaffak olmuşlardır ve asıl amaçlarının Türklerin Doğu Akdeniz’deki bahri hâkimiyetini önlemek olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan bir acemilik ve beceriksizlikle ki zaten çok zeki insanların dahil olduğu bir hareket değildir, sonuçlanan darbe teşebbüsü bu şekilde önlenmiştir.
KALINTILARIN VAR OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ...
Demokrasimizden ve bilhassa sivil idarenin yaşaması için bir engel ortadan kalkmıştır. Ama tabii bedavadan mevkii dağıtmayı amaçlayan bu gibi hareketlerin toplumlarda özellikle medya ve okuryazar insan katmanlarında çok taraftar toplaması doğaldır. Kalıntıların var olduğunu görüyoruz.
FETÖ hareketinin özelliği; kurumlara nüfuz sırasında insanları daha çok birey olarak fakat grup içinde eğitmek, kendi tarafına kazanmak, genç yaşlardan itibaren hayatlarını düzenlemektir. Bunu becerdiği ölçüde de bir örgütlenme meydana getirmiştir ve muvaffakiyet kazanmıştır. Bu tip harekelerde ve FETÖ’nün benzer stratejisinde başka kanatlar o kadar etkili olamadılar. Çünkü aynı stratejileri uygulayamadılar.
EĞİTİM HİZMETİ VERİYOR GİBİ GÖRÜNDÜLER
Başlangıçta Türk halkının da aydınlarının da sempatisini kazandı çünkü sosyal hizmet görüyordu. Sovyetler Birliği’nin yıkımından sonra açıkta kalan ülkelerde, sosyalist sistemin yıkıldığı Balkanlarda maarif hizmetleri yapıyor gibi görünüyordu. Böyle bir harekete kimse karşı çıkmaz, hatta müspet bakar. Fakat sonradan anlaşıldı ki bunun amacı; ne oradaki Müslümanları ne de Türkleri ön planda eğitmekti. Doğrudan doğruya ülkenin seçkin sınıf gençlerini eğitmek ve oralara nüfuz etmekti.
Niye oralara nüfuz etmek istiyor? İşte orada hareketin bütün mantıki görünen yapısı yanında enaniyet, bencillik ve bentapıcılığı ortaya çıkıyor; bir amaca hizmet ediyor. Kendi dini inanışlarına, kendi yeni dünya düzenlerini gerçekleştireceklerine inanıyorlar. Ancak bu noktada mantık dışı davranış başlıyor. Zaten meselenin çıkmaza girmesinin nedeni de budur. Bir müddet sonra bu yapı anlaşıldı. Balkanlarda; Kosova’daki, Arnavutluk’taki insanlar, bilhassa Türk azınlıklar, yine aynı şekilde Rusya’daki Müslümanlar ve Türk azınlıkların bu okullardan çok istifade edemedikleri, bunun daha ziyade yerel seçkinleri ele geçirerek, oralara yerleşmek olduğu anlaşıldı.
ORDUDA, ÜNİVERSİTEDE ADALET SİSTEMİNDE...
Bilhassa orduda korkunç nepotizmle başkalarının hakkını yiyerek terfi mekanizmasını ele geçirdiler. Bunun acı örneklerini mekteplerde de gördük. Üniversite sınavlarında kopyacı örgütlenmeler kurdular. Adaylarının giremeyecekleri yerleri, bunların kazandırdıkları görüldü. En seçkin sınıfta bile bunlardan birkaç kişi en azından görülmekteydi ve öbürleri de bunları tanıyor ve nefret ediyorlardı. Bu güdümlü gençlerin özellikle adliye mekanizmasına sızması Türk adalet sistemi için çok ağır neticeler doğurdu; bunların tasfiyesini elbirliğiyle ancak ve ancak partiler arası bir anlayışla mümkün kılabiliriz.
Tabii ki devletimizin kurumsal yapısına son derece zararları dokundu, memuriyet disiplinine, devlet hiyerarşisine, ordu içindeki geleneksel itaat; komuta ilişkilerinde fevkalade yıkıcı etkiler bıraktılar. Bunların kontrol ve önlenmesi birkaç yılın işi de olmayacak. Umarım bunun içinden toplumsal bir şuurla çıkmak başarılır.