Gülçin yazıyor...

Gülçin TELCİ
Haberin Devamı

Fatih'in yeni Fatih'i

Hafta sonlarında Hürriyet'i eline alınca ‘‘Gülçin hakkımda iyi sözler söyleyip beni methetmiş mi acaba?'' diye öncelikle benim sayfamı açan iş ve siyaset dünyasındaki dostlarımı bugün hayal kırıklığına uğratacağım... Derin politika yapmayacak, kültürel gülücükler dağıtacağım...

Birkaç haftadır, üzerimde bir huzursuzluk vardı... Böyle olması aslında doğaldı... Çünkü kırık kolumu bilekten omuza kadar çevreleyen yedi kiloluk alçıyla normal bir yaşantı sürmeye kalksam, asıl o zaman garip davranışlarda bulunmuş sayılırdım... İki gün önce alçılarım alındı, bu defa fizik tedavi diye daha da zor bir iş başladı ve garipliğim birkaç kat arttı...

Kolumun kırılması sadece günlük yaşantımı değil, zevklerimi de etkiledi... Üç hafta önce geçirdiğim kazaya kadar politik dedikoduların bana verdiği zevk kaybolup gitti, giderken yerini kültür ve eğitim merakına bıraktı...

Bu yeni merakım, beni hafta içinde Fatih'e, Belediye Başkanı Sadettin Tantan'a götürdü... Tantan'ı yıllar önce, İstanbul'da yasadışı çalışan meyhane, kumarhane gibi bilumum ‘‘hanelere'' yaptığı baskınların fotoğraflarından hatırlardım... Kapıyı Amerikan filimlerinden gelen bir tekmeyle devirir, elinde makineli tüfekle içeriye dalar, külhanbeyi, kabadayı cinsinden kim varsa toplayıp götürürdü... O günlerde dürüstlüğü efsaneleşmişti. Onunla çok sonraları, Fatih Belediye Başkanı olunca tanıştım... Dostlarım Fatih'in çehresini değiştirdiğini, dünya kadar iş yaptığını söylerlerdi... Bu yaptıklarını gözlerimle görmek için, hafta içinde Fatih'e gittim...

OKUL OLACAK

Tantan, Fatih'i ‘‘ilçe'' olmaktan çıkartıp ‘‘okul'' haline getirmeye karar vermiş olmalı. Artık Fatih'te her köşeden bir ‘‘eğitim merkezi'' yükseliyor... Bütün bunlar devletten beş kuruş gelmeden, sadece bağışla ve Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın desteğiyle yapılmıştı... Ahşap evler restore edilmiş, bilgisayarlarla donatılmış, Çukurbostan'daki üstü açık eski Bizans sarnıcı bilgisayarlı eğitim merkezi olmuştu... Birkaç ay öncesine kadar ahşap binaların tahtalarını çalıp yakan mahallenin çocukları, şimdi restore edilen o binalarda bilgisayar kullanıyorlardı... Aynı Çukurbostan'ın Yavuzselim'deki benzerinde de hummalı bir inşaat faaliyeti vardı... Sarnıç, birkaç ay sonra eğitim parkı haline gelecekti... Devletin değil ama UNESCO'nun sahip çıktığı ‘‘Zeyrek Projesi'' gerçekleştiği zaman yüzlerce tarihi eser yıkılmaktan kurtulmuş olacaktı... Yavuzselim'deki üstü açık Bizans sarnıcının ortasında bir mescid ve Kur'an kursu var... Sarnıç eğitim parkına çevrilirken kurs yerinde kalacak... Hatim dersinden çıkacak olan başları sarıklı küçük çocuklar soluğu 40-50 metre ilerdeki bilgisayar odalarında alacaklar ve asıl ‘‘eğitim reformu'' işte o zaman, Çukurbostan'da yaşanacak...

HER İŞİN BAŞI EĞİTİM

Sadettin Tantan, ‘‘Her işin başı eğitim'' diyor, Türkiye'nin dertlerinin eğitimsizlikten kaynaklandığını söylüyor...

Ben, Tantan'ın fikirlerine bütün kalbimle katılıyorum, ama onun bazı ‘‘meslekdaşlarını'' hatırlamadan da edemiyorum... Örneğin Maçka'da, Maçka Palas'ın arkasındaki koskoca yeşil alana inşaat izni veren ‘‘belediye reisleri''ni... Sadettin Tantan'ı örnek alsalar bir sonraki başkanlık seçimlerini garanti ederler ama onlarda o akıl nerdeee?

Kendilerine çeki-düzen vermeleri aslında benim de pek işime gelmez... Çok yakında kolumun ve ruhumun eski halini almasından sonra büyük bir zevkle yazacağım marifetlerinin üzerine sünger çekmeye kalkarlarsa ben konusuz kalırım...

Çukurambar'da kararname sıkıntısı

Ankara'nın Çukurambar semtinin çehresi, Dışişleri Bakanlığı'nın buraya taşınması ile değişmişti. Bakanlığın taşınması ile daha çok gecekonduların bulunduğu semt, birden bire gelişmeye başladı. Bu gelişmede kuşkusuz, Refah Partisi Lideri Necmettin Erbakan'ın evinin burada bulunması, Başbakanlığı döneminde Çukurambar'ın alt yapı çalışmalarının çok hızlanması da önemli rol oynadı.

Şimdilerde Çukurambar'ın diplomat sakinlerinin en çok konuştukları konu ne komşuları Erbakan, ne de semtteki altyapı çalışmaları. Diplomatlar, bu aralar Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in göreve gelir gelmez yapmak zorunda kaldığı Büyükelçi Kararnamesinin yarattığı etkiyi konuşuyorlar.

Dışişleri kulislerindeki dedikolara göre, kararnamede yer alan 4 Büyükelçi Cem'e resmen, yeni görev yerlerini ‘uygun bulmadıklarını' söylediler. Yine söylentilere göre Cem de, bunlardan ikisinin itirazının haklı olduğuna karar verdi.

Buna göre, Jakarta'ya atanan Bakanlığın parlak büyükelçilerinden, Amerika ve Pasifik Dairesi Genel Müdürü Ergün Pelit'e bir sonraki kararnamede uygun bir yer aranacak.

Kararnamede Venezüela'ya atanan Günaltay Şıbay, bu görevi kabul etmedi.

Bu arada önce Tunus, ardından da Litvanya'ya gitmeyi reddeden Avrupa ülkeleri ile ilişkilerden sorumlu Genel Müdür Hatay Savaşçı'ya da yeni bir yer bulundu.

Kulislere göre, Savaşçı Kanada'daki Uluslararası Havacılık Teşkilatı'na (ICAO) Daimi Temsilci olarak atanacak.

Buradaki büyükelçi Tanju Ülgen ise Günaltay Şıbay'ın gitmeyi reddettiği Venezüela'ya kaydırılacak.

Prag'a atanan ekonomik ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcısı Temel İskit de tayin yerinden duyduğu memnuniyetsizliği dile getirmiş.

Ancak Cem, kararnamede Pelit ile Savaşçı dışında bir değişiklik yapma niyetlisi gözükmüyor.

Kararnamede sıkıntı yaratan bir başka nokta, Roma Büyükelçisi Umut Arık'ın durumu. Roma'ya gitmeden önce TİKA Başkanlığı yapan Arık'ın bu göreve atanalı 9 ay bile olmadan geri çekilmesi tartışma yaratıyor.

İddiaya göre Arık, TİKA'daki bazı harcamalarla ilgili yürütülen soruşturmalar nedeniyle merkeze çekilmiş. Oysa geçen yıl kararnamesi çıktığında Arık müfettiş raporlarıyla aklanmıştı.

İTALYA KÜSMESİN

Dokuz ay önce atama yapılırken sorun olmayan bir soruşturmanın atama yapıldıktan dokuz ay sonra konu edilmesi manidar bulunuyor. Bakan Cem bir terslik olduğunu galiba sonradan anlamış olmalı ki, Arık'a ‘‘Havana'ya gider misiniz?'' diye sorulmuş.

Bu soru şu garip durumu yaratıyor: Arık hakkındaki iddialar Roma'da görev yapmasına izin vermiyor; ama Havana'da büyükelçilik yapmasına bir mani yok. İsmail Cem, buradaki çelişkiyi izah etmekte zorlanacak.

Roma'da Arık'tan önceki Büyükelçi Ünal Ünsal da daha bir seneyi bile tam doldurmadan bu görevden alınmış, Pekin'e atanıvermişti. Türkiye'nin İtalya gibi Avrupa Birliği içindeki doğal bir müttefiği olan dost bir ülkeye her yıl yeni bir büyükelçi göndermesi olağan karşılanmıyor.

Ankara kulislerinde şimdi, bu kadar çok değişikliğin, Avrupa'daki belki de son kozumuz olan İtalya'yı küstürebileceği söyleniyor...

Yazarın Tüm Yazıları