Feyzi Aslangil’e mektuplar...

Haberin Devamı

 

 

GEÇEN hafta, MÜZİKSEV’de, ‘Türk Müziği Günleri’ başlıyor diye duyurmuştum. Başladı ve “tatlı – sert rüzgârı”yla devam ediyor. Meraklısı, mayıs ayı boyunca sürecek etkinlikleri, Alsancak Garı Karşısı No: 458 adresindeki butik konser salonunda ve saat 20.30’da dinleyebiliyor.


İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı İKSEV’in, İzmir Kalkınma Ajansı desteğiyle somutlaştırdığı ve “Kentin başlıca müzik ve sanat merkezlerinden biri olmayı hedefleyen, toplum ile dinamik, canlı ilişkiler kurabilen ve yaşayan/yaşanan bir mekâna dönüşecek” MÜZİKSEV Projesi’nin vizyonundan birkaç satır paylaşmak isterim:
MÜZİKSEV, müzik aletlerinin insanlığın teknolojik evrimiyle senkronize ilişkisinin kaçınılmazlığı sonucunda teknoloji müzesi karakteristiği de taşıyacak bir oluşumdur / Öte yandan müzik aletlerinin kültürel bir değer olma ve kültürel değerlerle ayrılmaz ilişkisi nedeniyle MÜZİKSEV, sanat, tarih ve etnoğrafya müze konseptlerine yakın bir anlayışı benimseyecektir. / Çok yönlü bir karakteristiği barındıracak MÜZİKSEV, eğitim-öğretim, koruma, toplumun haz kültürüne katkıda bulunma gibi başlıklar altında toplanabilecek farklı işlevlerin tümünü bir arada yerine getirebilme potansiyeliyle donatılacaktır. / Çağdaş yaklaşıma uygun, koleksiyonlarının geniş bir kültürel coğrafyayı kapsaması amaçlanan MÜZİKSEV, benzeri kuruluşlar gibi, dünyanın tüm kültürlerine kapılarını açmayı amaçlamıştır...
Bu paragraftaki kilit sözcükler içinden, sadece birini cımbızla çekip almak zorunda kalsam, hemen hepsini kapsayan ve hemen hepsine hizmet eden “haz kültürü”nü tercih ederdim. Sonra da MÜZİKSEV’in misyon yaklaşımından bir cümle seçip üzerine eklerdim:
“...tarih ile gelecek arasında köprü olmak...”
23 Mayıs Perşembe akşamı, işte bu kompozisyonu resmetmeye çalışacağız. “Tarihten bir yaprak kıvamında” bir Usta’yı, seçilmiş “Saz Eserleri”nden oluşan bir repertuvarla, bir Piyano Resitali’nde anacağız. Üstelik, o gece, piyanonun tuşlarını, bana emanet etmek nezaketini gösterdiler.
Türk Mûsikîsinde piyano, (özellikle ağır nazariyatçıların gözüyle) hayli netamelidir ve reddedilmiş bir enstrümandır. Meselâ rahmetli Cinuçen Tanrıkorur, hiç etrafında dolaşmaz konunun;
“...Batı sanat müziğini, göz kamaştırıcı bir ihtişamla tek başına temsil yeteneğine sahip olan piyano, Mızıka-i Hümâyûn züppeliğiyle Osmanlı Sarayına girdikten sonra...” diye başlar, “...müzikten anlamayan kulakları uzaktan Nihâvend’i, Mâhur’u, Acemaşîran’ı andıran zevzeklikleriyle eğlendirme modasını getirmişti. Radyoya da sıçramakta gecikmeyen bu vebâ, piyanoyla saz eserleri ve –hele- taksim(!)ler gibi müzik sanatı adına tüyler ürpertici bir rezalet şeklinde...” diye devam eder; nihayet, “Piyano ile Türk Mûsikîsi çalmanın neden mümkün olmadığını aklı başında müzisyenlere anlatmak zor değildir. Çaldıklarının Türk Mûsikîsi olduğunu zan veya iddia edenler ayrı tabîi...” diyerek, mesajı tamamlar.
Ama ben bu tartışmada, bir başka üstâdın, Münir Nureddin Bey’in fikrine katılanlardanım. Bu tarafta olmamı ise, birinci ağızdan dinlediğim hoş bir hâtıraya borçluyum. 1950’li yılların sonlarındayız... İstanbul’da, (Harbiye) Açıkhava Tiyatrosu’nda, Saadettin Kaynak’ın jübilesinde, sahnede Münir Nurettin Selçuk var.
“Arkamda saz heyetini göremeyince şaşırmış olabilirsiniz” diye söze başlıyor Üstâd; “Sadece Feyzi Aslangil ile geldim; esasen kendisi bir orkestraya bedeldir...”
Dinletinin adına gelince... “Feyzi Aslangil’e mektuplar...” derken; “sanatsal düzeyi gözeten bir haz kültürü”ne katkıda bulunmayı düşlüyoruz. Seçilmiş her notanın, dokunulmuş her tuşun hâtırasını yaşatmayı deneyeceğiz. “Tarih ile gelecek arasında köprü olmak için mütevazı bir niyetleniş belki de...” ‘Usta’nın sert ve parlak rüzgârı’nı taşıdığını düşündüğümüz repertuvar, İzmir’den bir vefa seslenişi olacak. MÜZİKSEV’in, bu ideale fırsat veren farkındalığını, ayakta alkışlamak lâzım. Unutmadan, etkinlikler için, web sitelerinde, “yer ayırtın” diyor...

Haberin Devamı

Feyzi Aslangil’e mektuplar...

Haberin Devamı


Feyzi ASLANGİL, (1910 – 1965) virtüözlüğü ile iz bırakmış, en tanınmış Türk Mûsikîsi piyanistidir. Dönemin en seçkin musiki topluluğu olan Darüttalim-i Musiki Heyeti’nde yer aldı. 1933’te Münir Nurettin Selçuk’un konserlerine de piyanosuyla iştirak etmeye başladı. İstanbul radyosundaki, “Piyano ile Saz Eserleri” programı sayesinde, adı bütün ülkede duyuldu. Günümüze, 1950’li ve 60’lı yıllara ait, çok az sayıda radyo kaydı ulaşmıştır.
Parlak, sert ve keskin bir stili vardır. Ama asıl önemlisi, Türk Mûsikîsindeki tek sesli (porteli) icrayı, ezgi ve melodik çizgiye sadık kalmakla birlikte, eşzamanlı olarak eklediği uyumlu notalarla destekleyip zenginleştirmek (Heterofoni) konusunda, yeri doldurulmaz bir konser piyanistidir.

Yazarın Tüm Yazıları