Faşizanlığımız

ÜLKEMİZİN üst düzeydeki politikacıları hikmetli (bilgece) konuştukları için olsa gerek her dediklerini anlayamıyoruz. Nitekim Başbakan Erdoğan’ın “Yıllarca bu ülkede bir şeyler yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşamın neticesiydi” şeklindeki pek hikmetli lafının da içinden çıkamadık.

Çıkamadık, çünkü Türkiye’de yaşayan azınlıkların veya farklı etnik kökenden insanların kendilerini belirli bir baskı içinde hissetmiş olmalarından söz etse, anlardık. Nitekim lafı uzatmadan gösterilecek örnek var:

Eğer çoğunluktan farklı etnik kökenden gelen Türk vatandaşları devlet memuru, polis, subay olma gibi konularda gizli bir ayrımcılığa tabi tutuluyorlarsa -ki bizce tutuluyorlar- "Başbakan doğru söylüyor. Bu ayrımcılık süratle ortadan kaldırılmalıdır. Bunu yapma görevi de kendisine düşer" der, hem de kendisini alkışlardık.

Azınlıklara ait olduğu ileri sürülen taşınmaz mallar sorununun bir an önce bir hukuk devletine yakışır şekilde çözülmesini de kendisinden isterdik.

Ama dediği o değil. "Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu" diyor.

Eğer Lozan Konferansı bitmeden yani 30 Ocak 1923 tarihinde İsmet Paşa ile Elefterios Venizelos arasında imzalanan "Türk ve Rum Nüfus Değişimine İlişkin Sözleşme"yi kastediyorsa, buna gülmeyecek birini bulmakta çok zorlanır.

Kaldı ki o sözleşme sadece Türkiye’deki Rumları yerinden etmedi, Yunanistan’daki Türkler de evlerini, yerlerini terk edip buraya geldi. Yanlış bilmiyorsak hiçbir Yunanlı devlet adamı da bu yüzden kendilerini "faşizan bir yaklaşım"la suçlamadı.

Geriye ne kalıyor?

Eğer 6/7 Eylül 1955 tarihli faciadan söz ediyorsa, onun tarihi ve vicdani hesabını Erdoğan başkalarına değil, pek öykündüğü Demokrat Parti yöneticilerine sormalı.

O facia yüzünden ülkemizi terk edenler de "kovulmuş" değildir. Maalesef o facianın yarattığı korku yüzünden gitmişlerdir.

Son bir ihtimal daha var... Öyle ya Başbakan Erdoğan belki de 1964-65’te "Yunanistan’a gitmeye mecbur edilen Yunan vatandaşlarından" söz ediyordur.

Onu da anlatalım... Söz konusu kişiler, İsmet İnönü ile Venizelos’un 31 Ekim 1930’da Ankara’da imzaladıkları "İkamet ve Ticaret Anlaşması"na göre ülkemizde yaşıyorlardı. Çoğunun da burada kendi işi vardı. Ama Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios, Aralık 1963’te oradaki Türklere karşı yeni bir "etnik temizlik" harekátı başlatınca İsmet İnönü bunun durdurulması için Yunanistan’dan yardım istedi. Yunanistan tam aksini yaptı. Hem Kıbrıs’a pek çok asker ve silah gönderdi hem de Ege adalarını -Lozan’a aykırı olarak- silahlandırdı. İnönü, sorunu görüşmeyle çözmek için ABD’den yardım istedi. Yunanistan onu da reddetti. Bunun üzerine İnönü, 34 sene önce kendisinin imzaladığı anlaşmayı feshetti ve Türkiye’de yaşayan Yunanistan vatandaşlarına, "Hadi bakalım, kendi ülkenize gidin" dedi.

Keşke buna gerek kalmasaydı. Ama yapmasının neresi faşizanlık ise, geçenlerde "Ülkemizde kaçak yaşayan Ermeniler var ama biz onların üzerine gitmiyoruz" diyerek aba altından sopa gösteren Başbakan açıklarsa hep birlikte öğreniriz.
Yazarın Tüm Yazıları