Fahiş fiyat yok ama...

İSTANBUL Deniz Otobüsleri’nin (İDO) feribot ve hızlı deniz otobüsü ihalesinin öyküsüne yeniden dönüyoruz.

Çünkü olay yasalara, ihale şartnamesine karşı ‘ince’ aykırılıklarla dolu olduğundan oldukça önemli...

Nedense İDO değil de Büyükşehir’in açtığı ihale duyurusu haziran, ihale ise 27 Temmuz’da Büyükşehir’in Saraçhane’deki binasında yapılıyor.

İki adet 90 metre uzunluğunda hızlı feribot ihalesi dosyası açıldığında Austal, İncat, OTS Hong Kong firmalarının teklif verdiği görülüyor. OTS Hong Kong’un, Kamu İhale Kanunu’nun (KİK) 33. maddesine göre ‘standart forma uygun’ teklif veremediği ve geçici teminat mektubu gösteremediği için teklifi incelenmeden; İncat firmasının teklifi ise, verilen fiyat sadece yazıyla yazılıp rakamla yazılmaması nedeniyle değerlendirme dışı bırakılıyor.

Bu durumda Avustralyalı Austal firması, iki gemi ihalesini 110.151.235 milyon dolar karşılığında kazanmış oluyor.

Ancak şartname alan firmalardan Batsevercie Madal’ın Türkiye temsilcisi Multimar Denizcilik önce Büyükşehir’e ‘ihalenin şekil ve şartları’ için itiraz ediyor.

Büyükşehir, itirazı yerinde bulmuyor. Multimar, bunun üzerine 26.8.2005’de KİK’e gidiyor. KİK de aynı yöndeki itirazları reddederken ‘İhale işlem dosyasının, mevzuata aykırı olduğundan Büyükşehir tarafından incelenmek veya soruşturma yapılmak üzere İçişleri Bakanlığı’na gönderilmesine’ karar veriyor.

MUHALEFET ŞERHİ

KİK
üyesi H.Hüseyin Gürhan, bize göre hiç gereği olmayan ve alternatifi bulunmayan, ancak Austal firmasında bulunan İSO 9000 belgesi şartının ihaleye katılımı olumsuz yönde etkilediğini belirtiyor. Bunun KİK’in ilkeleriyle bağdaşmadığını, ihalenin ‘belli istekliler’ arasında (uzman firmaların) yapılması gerektiğini, teklif verenlerin sayısının en az 3 olması gerektiğini vurgularken, 22 adet ihale şartnamesi alınmasına karşın bir adet geçerli teklifin bulunmasının, ihale yönteminin yanlış seçiminden kaynaklandığını ifade ediyor.

Yani özetle... Belediye bu ihaleyi ‘açık ihale’ usulüyle yapmakla sağlık memuru, aktör, avukat, ressam vs. gibi ‘serbest meslek’ erbabına kapıyı açıyor. Bu ihaleye herkes katılabilir imajını veriyor. Diğer taraftan yeterliliği bulunan ve işin uzmanı olan firmalara (tersaneler) da gemi imalatında teknik olarak hiç gereği olmayan ‘organizasyon ve personel’ durumuna ilişkin İSO 9000 belgesini şart koşarak, ihaleye katılımı sınırlandırıyor. Böylece ihalenin akıbeti belirlenmiş oluyor.

Geçenlerde ‘İhale Kurumundan Büyükşehir’e: Mevzuata uy’ (6.12.2005) başlıklı bir yazıda, bu ihalede KİK’in, Büyükşehir’i hangi yönlerden uyardığını yazmıştık. KİK’in 9.11.2005 tarihindeki toplantısında alınan kararları, 18.11.2005 tarihinde postaya vermiş. Birkaç gün sonra Büyükşehir’e gelmiş olması gerekiyor mektubun...

Bundan sonra ne mi oluyor?

Büyükşehir ve İDO’dan bir heyet Avustralya’ya gidiyor.

Ve heyet orada iken 30.11.2005 tarihinde Canbera’da Avustralya Başbakanı John Howard bir açıklama yaparak, Başbakan’ın 7-11 Aralık tarihleri arasında Avustralya’yı ziyaret edeceğini açıklıyor ve iki ülke arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkilerin geliştirileceğini ve 110 milyon dolar değerindeki iki feribot alımının da Austal firmasına verildiğini müjdelerken, aynı gün Ticaret Bakanı Mark Vaile bu haberi teyit ediyor.

Ve Başbakan adı geçen tarihlerde Avustralya gezisini gerçekleştiriyor.

Demek ki Büyükşehir, KİK’in uyarısını dikkate alarak kendi değerlendirmesini yapmış, ancak İçişleri Bakanlığı’na danışmaya gerek görmeden işi çoktan bitirmiş ki, Avustralya Başbakanı bu açıklamayı yapmış oluyor.

Uzman bir tersaneciye, gemi bedellerinin pahalı olup olmadığını sorduk, ‘Pahalı değil, bedeli makul’ dediğini de ekleyelim. Çünkü Kanada’da bir belediyenin ‘haciz’ nedeniyle açık ihale ile satışa sunduğu aynı tipteki bir katamaran feribotu fiyatın yüksekliği nedeniyle alamamıştı.

Hayırlı olsun ama keşke bir de ‘usule uygun’ ihale yapılsaydı...

İnşallah Austal geçmişte olduğu gibi gemi teslimatlarını geçiktirmez.

ÖTEKİ İHALELER

Öteki iki adet hızlı arabalı vapur ihalesinine gelirsek... Batservis (Norveç) 70 milyon dolar, Austal (Avustralya) 68.6 milyon dolar Damen (Hollanda) 68.5 milyon dolar ve Fjellstrand (Norveç) 65 milyon dolar teklif verdiler. Damen ve Austal dışındakiler, İSO 9000 belgesi olmadığından ihale dışı bırakıldılar. Ancak Büyükşehir’in, bu ihaleyi bedellerin yüksek olması nedeniyle iptal etmesi dikkat çekti. Dileriz, ihalenin yenilenmesi halinde aynı hatalara düşülmez.

Ancak Damen, 5 adet hızlı deniz otobüsü ihalesini aynı süreç içerisinde Büyükşehir ile sözleşmeye bağladı. Bu ihaleye, Austal 50.4, Batservis 43.0, Fjellstrand 41.8, Damen 37.5 milyon dolar teklifte bulundular. Öncekinde olduğu gibi Fjellstrand ve Batservis, İSO 9000 belgesi şartına uyamamaları nedeniyle devre dışı kaldı; ihaleyi sonuçta Damen aldı.

Yani sonuç olarak büyük gemileri Austal’a, küçükler de Damen’e verilmiş oldu.

Gemi yapımcısı bir mühendise bu durumu sorduk, bize şu yanıtı verdi:

‘Fiyatları normal, ancak gemi yapımında esas olmayan kriterler ihalenin sonucunu belirleyici olmuş. Ancak, bir kabzımalın da katılabileceği gibi açık ihale usulü yerine uzman firmaların katılabileceği usul uygulanmalıydı. İSO 9000 gibi gemi yapımıyla ilgisi olmayan şart yerine gemi yapımında aranan teknik yeterlilik belgesi aranmasına ve finansal durumlarının değerlendirilmesinde gemi inşa sektöründeki kural ve esasların dikkate alınmasına özen gösterilmeliydi. Yoksa, mevcut şartname ile yapılacak gemi alım ihaleleri sakat doğar, sonuçları ağır olur. Çünkü can taşınıyor.’

Gümrükler kaynıyor

GÜMRÜK Müsteşarlığı’nda bugünlerde yine fırtınalar esiyor. Cumhurbaşkanlığından Başbakanlığa, Jandarma Komutanlığı’ndan Adalet Bakanlığı’na kadar çeşitli iddialarla ilgili olarak inanılmaz olaylar ve isimler gündeme geliyor.

Gümrük örgütü oluştuğundan beri üst düzeyde böyle bir vekáletle yönetim dönemi hiç yaşanmadığı gibi, bu boyutlarda bir ihbar furyası da yaşanmamıştı. Bunun dışında, ithalat ve ihracatın libere edilmesiyle bu boyutlarda gümrük kaçakçılığı olmamıştı.

(Halen müsteşar, bir müsteşar yardımcısı, iki genel müdürlük ve 14 başmüdürlük kadroları vekálet sistemiyle yönetiliyor.) Örneğin... İstanbul gümrüklerinde yıl içinde 241 trilyonluk kaçak mal ve uyuşturucu yakalandı. Eskiden bir-iki TIR’ın kaçak mal taşıdığı dikkat çekerken, bugün bu olayların boyutu yüzlerce konteynerle dile getiriliyor. Dolayısıyla gümrüklerde dönen rantın kimler tarafından nasıl organize edildiği ve rüşvetlerin büyüklüğü sorusu haklı olarak gündeme geliyor. 4926 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibi ile ilgili yasanın getirdiği ‘kolaylıklar’ın, kaçakçılığın boyutlarının büyümesine neden olduğu da ayrı bir olgu sayılıyor.

BİR SKANDAL

Bazıları çirkin ve karalamaya dönük de olsa, ihbar mektuplarını olay ve kişi bazına inmeden, gelişmeler üzerinde genel bir değerlendirme yapmak gerekiyor.

Bu ihbarların bazıları çok ciddi görülüyor. Bazı üst düzey bürokratların yakınlarına ‘gümrük müşavirliği’ büroları kurdurdukları, bunlara gümrük işlemlerinde destek oldukları, personel yer değişikliğinde öneriler getirdikleri anlatılıyor. Kimlerin hangi kaçakçılık ve rüşvet olaylarına karıştıkları, geçmişten ve bugünden örneklerle açıklanıyor. Bazı olayların ‘kanıtlanamaz’ boyutlarda süregelen bir çark olduğu da dikkat çekiyor. Yani, 100 milyonu aşan ‘otomasyon’ sistemine karşın ‘insan’ faktörünün hálá etkinliğini ciddi şekilde sürdürdüğü anlaşılıyor.

Bütün bunların nedeni olarak ‘vekálet’ sistemi gösteriliyor.

Bir gümrük müşavirini dinliyoruz:

‘Önce şunu unutmamak gerekiyor; otokontrol sistemi açısından ‘gümrük’ ve ‘gümrük muhafaza’ örgütlerini birleştirmenin sakıncalı olduğu ortaya çıkmıştır. Bir başka gelişme de; gönderilen bazı atamaların bakandan, bazılarının da Başbakan’dan geri dönmesi bir iç çekişmeyi gündeme getirirken; uzlaşılan isimler de ‘sakıncalı’ olduklarından Cumhurbaşkanlığı’nca geri çevriliyor.

Bunun sonucunda şimdiye kadar görülmemiş şekilde bir ‘vekálet’ dönemi başlıyor. Örneğin, Nevzat Saygılıoğlu’nun iki yıl önce ayrılmasından beri müsteşarlık ‘vekáletle’le yürütülüyor. Saygılıoğlu’nun yerine Ali Rıza Tunagay yine vekáletle getiriliyor. Akaryakıt kaçakçılığının üzerine gidince ‘rahatsızlık’ doğuyor ve ‘vekálet’ görevi bu kez Gümrükler Muhafaza Genel Müdürü Cihat Ancin’e veriliyor.

İşlerin yola gireceği sanılırken, bu defa çıkar çevrelerinin de kışkırtmasıyla üst makamlar arasında çekişme iyice su yüzüne çıkıyor. Adı İzmit’teki akaryakıt yolsuzluğuna karışan Gümrükler Genel Müdürü Sezai Uçarmak, Cumhurbaşkanı’nın asaletini onaylamamasına rağmen ‘vekálet’ görevini üç yılı aşkındır sürdürüyor.

AKP’nin görevden aldığı bölge müdürlerinin yargı kararıyla görevlerine dönmeye başlaması da, ayrı bir kargaşaya neden oldu. Geri dönen mevcut başmüdürlerle AKP’nin getirdiği başmüdürler arasında da ciddi bir çatışma başladı.

İstanbul Gümrükler ve Muhafaza Başmüdürü Nadide Ünlü hakkında, basına da yansıyan ihbar mektupları bu çekişmenin önemli bir parçası sayılıyor. Ünlü’nün asılsız ihbar mektupları için yargıya gittiği biliniyor.

HALEF-SELEF ÇELİŞKİSİ

En etkin bir makam olan Personel Daire Başkanlığı şu anda AKP’nin görevden aldığı ancak yargı kararıyla geri dönen Ceyhun Yalçın tarafından yürütülüyor. Yalçın’dan önceki Personel Daire Başkanı Hüseyin Şahin ise Personelden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı’na vekálet ediyor.

Halef-selef olan Yalçın ve Şahin arasında bir uyum olup olmayacağını Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’e sormak gerekmiyor mu? Başka sorular da var:

‘Cumhurbaşkanı, iki yıl önce müfettişlikten Gümrük Muhafaza Genel Müdürlüğü’ne getirilen Cihat Ancin’in atamasını onaylarken, 7-8 ay önce Müsteşar Vekilliği’ne getirildiği zaman kararnamesi neden asalete dönüştürülmüyor? Burada siyasetçiler arasında bir çekişmenin yaşandığı dikkat çekiyor. Vekálet görev durumundaki bir bürokratın, devletin yararına olan kararlarda direnme gücü olamıyor. Çünkü her an görevden alınma korkusu taşıyabiliyor.’

Çalışmalarında daha çok Dış Ticaret Müsteşarlığı’na ağırlık verdiği dikkat çeken Bakan Tüzmen, gümrüğün sıkıntılarına ve devlete verdiği zararı görmezlikten gelmemelidir. Teşkilatta bir başmüdür kadrosu olduğu yerde iki kişiye maaş ödenmektedir. Yasaya aykırı atamalardan dolayı Ankara’da oturanlar ‘bankamatik başmüdürü’ sayılırlarken, diğerleri de görevlerinin başında maaş almaktadır. Her başmüdürün 3’er milyar maaşı olduğu hesaplanırsa, üç yıllık ‘israf’ı Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hesaplamalıdır.

GÜNÜN SÖZÜ

‘Kuşkunun olduğu yerde otorite biter.’

(Robert Linoner)

Herkese bir avuç kayısı

ÜLKEMİZ dünya kayısı üretiminde ilk sırada yer almaktadır. Bu yıl yapılan rekolte çalışmasında kayısı üretiminin 850 bin ton olduğu belirtilmektedir. Geçen sezon dondan canı yanan üretici, bu sezon da üretim fazlalığından mağdur olmuştur. 2004’te kilosu 4 milyon 125 bin lira olan kuru kayısı, bu yıl 1 milyon 500 bin liraya düşmüştür. Binbir emekle üretim yapan üreticilerimizin alın teri yerde bırakılmamalı, tüm kurum ve kuruluşlar gerekli hassasiyeti göstermelidir.

Şemsi BAYRAKTAR-Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı

MESAJ PANOSU

İŞ seyahati için 2 gün önce, Adana’dan Trabzon’a gittim. İnanılmaz derecede hava kirliği vardı. Kirlilikten beyaz martılar gri olmuş... Trabzon doğalgazdan yararlanmazsa, hangi şehir yararlanacak? Doğalgaz acilen bu şehre getirilmelidir.

Erhan GEZER
Yazarın Tüm Yazıları