Evet dışarda gözümüz var

BU başlığı görünce, bazılarının tüylerinin diken diken olacağını biliyorum. Çünkü bu sözün arkasında hemen ‘‘Misak-ı Milli’’ tabusunu görüp ona göre tavır alacaklar.

Ama bunları artık açık açık konuşma zamanı geldi.

Çünkü bu gerçeği görmeyen ülkeler, önümüzdeki 10 yılda kaybolup gidecekler.

Ne demek isteğime, geçen hafta beni en çok etkileyen haberden başlayayım.

Geçen hafta sonunda Türk Efes Pilsen şirketinin, Sırbistan'da üç bira fabrikasını satın aldığı açıklandı.

EFES'İN FABRİKALARI

Efes, Rusya ve Romanya pazarlarında çok başarılı işler yapan bir Türk şirketi.

Dolayısıyla Sırbistan'da alınan fabrika, Rus pazarı içindeki yerinin yanında önemsiz gibi görünebilir.

Hayır tam aksine, çok önemli.

Çünkü Efes'in fabrika satın aldığı ülkeye dikkat.

Bu ülke Sırbistan.

Yani Bosna ve Kosova savaşları sırasında, Türkiye ile neredeyse kanlı bıçaklı hale gelen ülke.

Şimdi Sırbistan'ın psikolojisini okumaya çalışalım.

Yani kendimizi biraz o ülkenin yerine koyalım.

Yugoslavya'yı bölen en önemli savaşlardan ikisinde Türkiye, Sırbistan'a karşı oluşan cephede en ön mevzilerde yer almış.

Çok değil, daha bundan üç-dört yıl öncesinde Belgrad'ı vuran uçaklar içinde Türk F-16'ları da vardı.

Şimdi düşünün, siz olsanız bu kadar kısa süre içinde böyle bir ülkenin şirketine fabrika satar mıydınız?

Ruhlarını ve zekálarını ağır prangalarla geçmişe ve geçmişin efsanelerine, tabularına zincirlemiş kişiler elbette satamaz.

Ama kendini geçmişin tabularından kurtarmış, yüzünü geleceğe ve toplumlarının mutluluğuna çevirmiş insanlar Sırplar gibi davranırlar.

TÜRKİYE’Yİ GEÇİYORLAR

İşte bu yüzden 1980'li yılların başında, Türkiye inanılmaz bir zihniyet devrimi yaparken, onu hayranlıkla seyreden ülkeler, şimdi Türkiye'nin ilerisine geçiyorlar.

Ne yazık ki, toplumumuzun son 10 yıldaki dönemindeki savaşı ilerici zihniyette olan insanlar kaybetti ve eski ‘‘tabuperest statükocu’’, kendini aydın sanan yarı cahil zümre düşünce hayatımıza egemen oldu.

Türkiye şimdi bu yarı cahil zümrenin yarattığı zihni hasarı tamirle uğraşıyor.

Mevzilerini tek tek kaybeden o zümre artık tabulara ve Irak Savaşı'nın gölgesindeki bir pasifizme sarılmak zorunda kaldı.

SON UMUT TABU

Son umutları bu tabulardır.

Artık bu zümreyi elimizin kenarı ile bir yana itip, ileriye yönelmeliyiz.

Ben diyorum ki, ‘‘Misak-ı Milli’’ kavramına çağdaş bir içerik verme zamanı geldi.

‘‘Misak-ı Milli’’ kavramını, Türkiye'yi küresel dünyadan koparmak, onu ‘‘Yerli Malları Haftası’’ ambalajına sokmak isteyen zevatın oyuncağı olmaktan kurtarmalıyız.

Hepimiz aynı ihtirasla şunu haykırmalıyız:

‘‘Evet, bizim başkalarının topraklarında gözümüz var.’’

Yanlış anlamayın, savaş falan istemiyorum.

Ben artık bugünün gerçek fetihlerinden söz ediyorum.

Dün kanlı bıçaklı olduğumuz topraklara yatırımla dönmekten, yabancı sermayeyi de Türkiye'ye çekmekten söz ediyorum.

Türkiye ihtiraslı olmak zorunda. Ordusunu güçlendirmek, ekonomisini güçlendirmek, bölgesi üzerinde söz sahibi olmak zorunda.

Türkiye bu kinetik enerjiyi yakalama ve bu enerji ile yaşama yolunu seçmelidir.

KAYBOLAN ZAMAN

Son günlerde statükocu çevrelerin en çok saldırdığı kavramlardan biri de ‘‘reel politika’’ kavramı.

Reel politika, statükonun en büyük düşmanı olduğu için, bu duyguyu taşımaları da doğal.

Ama Türkiye'nin gideceği başka yol yok.

1990'lı yıllarda hortlayan tabuperest ideoloji, yavaş yavaş etkisini kaybediyor.

Bu ideolojinin neferleri giderek meczuplaşıyor. Daha bir süre Türkiye'ye zararları dokunacak ama emin olunuz, Türkiye bu ayak bağından kurtulacak.

Bu ideoloji bize 10 yıldan fazla zaman kaybettirdi.

Şimdi bu kaybolan zamanı geri almalıyız.

Artık bunlarla oyalanma lüksümüz yok. Çünkü civar ülkeler alıp başını gidiyor.

Yeni sloganımız şu olmalı:

‘‘Evet, başkalarının topraklarında gözümüz var...’’
Yazarın Tüm Yazıları