Ev aramak

Her şey fıkralardaki gibi gelişiyor.

‘‘Hani bunun deniz manzarası?’’ diyorsunuz, bir iskemle getirip üstüne çıkarıyor sizi emlakçı.

‘‘Ve denizi görüyorsunuz’’ demek isterdim ama, hayır. Kışı bekleyeceksiniz ki ağaçlar yapraklarını döksün.

Peki ya dökmezse... Yaz kış yapraklı olan ağaçlar yok mu?

Ben de hiç tanımam, bilmem ki bunları, çok sevmeme rağmen. Yoldan geçen birine soruyorum, ‘‘Beyefendi, affedersiniz şu ağaç kışın yaprağını döker mi?’’

Adam öyle bakıyor yüzüme. Cevap yok. Belki de tanıyor beni.

Koşa koşa karısına gidip ‘‘Senin okuduğun o kadın boş bir evin balkonundan gelen geçene seslenip abuk sabuk sorular soruyordu’’ diyor.

*

Evet, yine ev arıyorum.

Ama bu, taşınacağım anlamına gelmiyor tabii. Sadece olağan kişisel mevsimlerimden birini yaşıyorum. Her sene bu aylar ev ararım ben. Sonra mevsim geçer, otururum oturduğum yerde.

Taşınmaya kalkışmamla taşınmaktan vazgeçmemin nedeni aynı.

Tebdili mekán durumu.

Önce tebdili mekánda ferahlık olduğunu düşünüyorum, sonra tebdili mekánda depozit, peşinat, komisyon, kamyon, hamal, badana, boya, tamirat, yorgunluk vs.

Esas neden Rex tabii. O kaybolduktan sonra küstüğüm kapı önüyle, sokakla, hatta muhitle bir türlü barışamadım. Uyumak gerekmese gireceğim yok eve, o gün bugündür.

Fakat bir yandan da bir ev sahibim var... Nesli tükenmiş bir beyefendi. Sırf onunla bağımı koparmamak için taşınmıyorum evden. Gerçi senede bir kere, kontrat zamanı görüşüyoruz ama olsun.

Neredeyse diyeceğim ki, ‘‘Falanca yerde bir ev beğendim, gelin şunu satın alın da ben yine sizin kiracınız olayım.’’

Anlayacağınız koltuklarla beraber ev sahibimi de götürmek istiyorum gideceğim yere.

Hele şimdi ev ararken karşıma çıkanları görünce...

Biri demiş ki emlakçıya... ‘‘Ooo kimbilir ne partiler verir evde.’’

Tabii tabii. Hatta eve tesisat kurdurur, yırtmaçlı tuvaletimi giyer, konser de veririm.

*

İnsan her vesileyle çeşitli tecrübeler ediniyor. Mesela bu arada dürüstlüğün bazı durumlarda işe yaramadığını öğrenme fırsatı buldum. Sanki daha önceden hiçbir durumda işe yaramadığını bilmezmişim gibi. Neyse...

Ev sahibinin biriyle buluştuk, o saate kadar top 10 listemin en başında bulunan ev hızla inişe geçti.

Adamcağız dürüsttü zira.

Evin, benim asla göremeyeceğim, bilemeyeceğim ne kadar kusuru varsa bir bir saydı.

Ve ‘‘Hırsız da girdi o eve’’ diyerek son darbeyi vurdu.

Yanlış anlamayın, evi vermeme numaraları değil. Aksine çok memnun talip olmamdan. Fakat dedim ya, adam dürüst.

Fakat ben zorluklarla mücadeleyi severim. Her ne kadar alt sıralara düştü dediysem de gittikçe kışkırtıyor beni o ev. Bakarsınız inadına tutarım. Kime inat acaba? Temel'in sülalesinden de değilim ama...

Bu durumda az önce okuduklarınıza aldırmayın. Yani dürüstlük hakkında dediklerime... Tam tersine bir netice de verebilecek yani...

Kısaca ‘‘dürüstlük muallakta’’ diyebiliriz.

*

Siz siz olun bir evin durumunu apartman sakinlerinden öğrenmeye kalkışmayın.

Müstakbel komşunuz olacağını düşündüğünüz kişi aslında rakibiniz olabilir.

Bu da geldi başıma.

Meğer kapısını çaldığım adamın, birkaç aya kadar oturduğu daireyi boşaltması gerekiyormuş. Niyeti benim sorduğum daireye taşınmakmış.

Bunları o söylemedi tabii. O sadece ‘‘Ev yaramaz’’ dedi. ‘‘Isınmaz, akar, kokar...’’

*

Hayatı tanımanın yolları arasında ‘‘ev aramak’’ çok önemli bir yer tutuyor. Bunu anladım.

Çıkın, ev arayın bazen. Üşeniyorsanız ben size anlatırım ara sıra. Hatta sık sık.


Ender Düğüncü


Hayrola?

Bitti mi?

İyiydik ya.

Aman her şeyin tadı kaçtı vallahi. İşte düğünlerin bile...

Nerdeee 40 gün 40 gece sürmeler...

Şimdi 7 günde kesiyorlar. Toplumu keser mi kesmez mi diye düşünen yok.

Kesmedi nitekim beni.

İsterdim doğrusu, mutluluklarına tanık olmayan tek mekán kalmasın İstanbul'da. Oysa bir Reina, bir Kuruçeşme Divan, bir Yeniköy Şamsa, bir Zeyrekhane... Arada bir de Halas Yatı'yla Boğaz'da yalı... O kadar.

Hakikaten nedir bu durum?

Düğün manyağı yaptılar insanları.

Kulağıma geldi... Her akşam Çırağan Sarayı'nın önünde otobüslere bindirilmeye alışan dünyaca ünlü konuklar son düğünün ertesi günü de hazırlanıp inmişler kapıya.

‘‘Düğün mafiş’’ denilince arbede çıkmış. Prenslerden biri, Muhammed Bin'lerden birinin kaşını patlatmış.

Benim kanımca, annesi evlenen kızdan bizar olmuştu.

Annemden biliyorum. Bizden bunaldığında ‘‘Bir alan çıksa, deve keseceğim’’ derdi.

Ah anacığım!

Bir deveyle çırak çıkaracaktın bizi. Zaten onu da kestirmeyecektik kıyamadığımızdan...

Ender Düğüncü de ne anne ama... Kızlarının kızı gibi duruyor.

Fakat ileriyi görememiş zamanında. Doğurmasaydı o üç kızı, şimdi ‘‘25 yaşındayım’’ diyebilirdi. Lakin insanlar en büyük kızın yaşının üzerine koyuyorlar en az 18 seneyi... İşte tıbbın aciz kaldığı durum bu.

İlelebet ‘‘Gencim’’ demek istiyorsanız doğurmayacaksınız. Ha, çocuk diye deliriyorsanız, menopoza doğru yapacaksınız bu işi.


MIŞ-MUŞ


Cola Turka'nın da sahtesini yapmışlar.E, yapma sahtesini, yaparlar sahteni.

Obezite SALGIN HASTALIKmış.Zayıflama işini de devlete ihale edeceğiz anlaşılan.

Gül, ‘‘Irak'a huzur için gideriz’’ demiş.Huyumuzdur, Kıbrıs'a da barış için gitmiştik.

Kemal Derviş CHP'de ikinci adam oluyormuş.Gidişi kesin demektir.

Kalp ölümünde kadınlar öndeymiş.Yarışta kazana kazana bir bunu kazandık.
Yazarın Tüm Yazıları