Erkek olduğum için vicdan azabından ölmek üzereyim

O, yani Gökhan Akçura benim komşumdu. Ayaspaşa'daki üç evvelki evimde. Biz arkadaştık. Ama Oğluş'um onun kedisi Pati'yle arkadaş olmadı bir türlü.

Arabaların üzerinden atlayan, hiperaktif, koca kafalı bir tekirdi Pati. Fazla sokak kedisiydi, benim ana kuzusu oğluma zarar verebilirdi. Çünkü babası onu fazla ‘‘özgür’’ yetiştirmişti. Pencereden girip girip çıkardı. Herkese kafa tutardı. Gökhan'ın da bu kitabı yapmasının nedeni aynı. Daha önce yapılanı beğenmemiş, kafa tutuyor. Onun araştırmacı bir yazar olduğunu, tarihe meraklı olduğunu, ıvır zıvır peşinde koştuğunu bilmeyen kalmadı, beni ilgilendiren yanı, benim de tanıdığım Pati üzerinden bir Kedi Kitabı yapması. Türk edebiyatında kediyle ilgili yazı yazmış kim varsa (kıyıda köşede kalmış dahi olsa) sıkıştırmış o kitaba, kayıtsız kalmam beklenemezdi...


Nereden çıktı bu Kedi Kitabı?

- Ivır Zıvır Tarihleri'ni biliyorsun. Kendi yazılarımdan oluşan bir dizi. Buna paralel, daha antolojik yapıda, yeni bir diziye başladım: Arşiv Dizisi. Aralık ayında Yılbaşı Kitabı çıktı. Kedi Kitabı'nın ardından da Aşk Kitabı ve Sinema Kitabı çıkacak...

Oooo maşallah! Allah bin bereket versin. Ama ben şunu soruyorum: Bu yaptığın Kedi Kitabı, kedileri sevdiğin için ödediğin bir ‘‘gönül borcu’’ mu, yoksa ‘‘Satar abi!’’ anlayışı mı?

- Elbette sevgili kedim Pati için yapıyorum her şeyi. Gönül borcu yani! Ama daha bilimsel bir cevap istiyorsan, 8 yıl evvel yayınlanan Kedi Hikayeleri Antolojisi'ni yetersiz bulmuştum. O kitapta bence atlanmaması gereken, ama atlanmış, kitaba alınmamış, o kadar çok yazar vardı ki. En başta Mesut Cemil Tel. Dayanamadım tabii, bir eleştiri yazısı yazdım...

Ve hızını alamadın daha kapsamlı bir Kedi Kitabı yaptın...

- Aynen. Cahit Kayra'nın, Gülriz Sururi'nin ve Selma Emiroğlu'nun yazıları ilk kez benim kitabımda yer alıyor. Ama daha önemlisi, kıyıda köşede kalıp bu kitapta keşfedilen yazılar var. Refik Halit Karay'ın, Peyami Safa'nın yazıları. Sonra Necip Fazıl'ın, Osman Cemal Kaygılı'nın, Nahid Sırrı Örik'in, Samim Kocagöz'ün hikayeleri...

Sence bütün bu edebi şahısların kedi takıntısının sebebi ne?

- Bir kısmı hem kedilerle yaşıyor, hem de onları gözlüyor. Hüseyin Rahmi mesela, kedisi Nazlı'nın 12 yıllık yaşamını neredeyse bir bilim adamı gibi inceliyor. ‘‘Kedim Nasıl Öldü?’’ adlı hikayesinde, Nazlı'nın hayatını ayrıntılı olarak öğreniyoruz. Nasıl 36 çocuğu olmuş, sayfiye yerine nasıl gider gelirmiş, son dönemlerini nasıl geçirmiş...

Yani kediler hakkında yazmak, bir felsefe haline gelebiliyor...

- Gelmez mi? Hüseyin Rahmi, kedisi Nazlı'ya ‘‘Sen bizden mutlu yaşadın. Çünkü bilim ve fen alanına hiç girmedin!’’ diyor. Refik Halit ise ‘‘Kedimin Gözleri Karşısında’’ yazısında, giyinmek denen o garip seremoninin, aslında ne kadar anlamsız bir şey olduğunu ortaya koyuyor. Giyinmek, sırtlandığımız bütün anlamların bir metaforu oluyor. Yani kedi denilen yaratık, insanlığı ve hayatı anlatabilmek için şahane bir araç... Kendi kedim üzerinden, hayatın anlamının gerçekte ne kadar basit bir cevabı olduğunu verebiliyorum: Pati, pencereden çıkıyor, kız peşinde koşuyor, yemek yiyor, uyuyor, kendini sevdiriyor, sonra yine dışarı çıkıyor... Aslında, bunun dışında yaptığımız her şey, bizim tarafımızdan geliştiriliyor. Bunun ötesi ‘‘insanlık’’ dediğimiz şey. Her an yanımızda yaşayan ve insanlık öncesinin somut bir anıtı olarak dimdik ayakta duran kedi, insanlık sayesinde edindiğimiz her şeyin anlamını veya anlamsızlığını gösteriyor...


‘HARBİ ERKEKLER’ KÖPEK SEVER...


Sence neden kimse ‘‘kedi’’yi Bilge Karasu gibi anlatamıyor?

- O erkeklikten soyunmuş bir beyin çünkü. Sıkı erkekler -şimdi ‘‘taş fırın erkeği’’ deniyor onlara- kediden hoşlanmazlar. Kedi, kadınlarla erkeklik rolünü en az tartışan erkeklerin hayvanı...

Daha ‘‘dişi’’ bir hayvan olduğu için mi?

- Yok. Erkek dediğimiz tür, insan olmanın tüm ‘‘giysi’’lerini üstleniyor. Bunları abartıyor ve koruması altına alıyor. Yani erkek, tüm ‘‘acizliğiyle’’ bir efendi! Kedi ise insanlarla yaşamasını öğrenmiş ama sonuna kadar vahşiliğini koruyan bir diğer tür. İnsanlarla ilişkilerini ancak kendi kuralları içinde yürütüyor. Bir ‘‘efendi’’nin de bu denli bağımsız bir arkadaşlığa haliyle tahammülü olmuyor!

Erkekler kedi düşmanı mı yani?

- Erkeklik kültürü ise kasdettiğin, evet! Sokak aralarında, kedilerin kuyruklarına teneke bağlayan, kimsenin görmediğine emin olunca onların beline tekmeyi basan, hep erkekler. ‘‘Harbi erkekler’’ daha çok köpek severler! Çağırdıklarında hemen gelecek, emirlerine uyacak, onlara hiç bir zaman başkaldırmayacak köpekleri...

Peki sen canım. Sen sevmez misin köpekleri?

- ‘‘Sen erkek misin?’’ diye sormak gibi bir şey bu. Bu anlamda erkek olmamaya çalışıyorum. İnsan olarak her zaman kendimi suçlu hissettim. Doğaya ve hayvanlara yaptıklarımıza bak. Hele insan türünün en acımasız cinsi, yani erkek olduğum için vicdan azabından ölmek üzereyim!

Ama insanların kedi-köpek sevgilerinin bu kadar felsefi nedenlere bağlı olduğunu söylemeyeceksin herhalde!

- Bence temelinde bu var. İnsanlara güvenmediğimiz, mutluluğu bulamadığımız ve yalnızlıktan kurtulamadığımız noktada ne yapıyoruz? Evcil hayvanların peşine düşüyoruz.

Paçayı kurtarabiliyor muyuz?

- Maalesef. Çünkü güven, aşk, mutluluk, yalnız olmama gibi kavramları biz insanlar yarattık. Bunda hayvanların herhangi bir suçu yok! Onların böyle dertleri de yok...


KADIN, TIRNAKLARINI ÇIKARAN KEDİ Mİ?


Edebiyattaki kedi-kadın ilişkisinin sebebi ne? Neden kimi yazarlar kadını kedi üzerinden anlatıyor?

- Kedi öncelikle kadınların hayvanı olmuş. Tarih boyunca bu böyle. Cadı kazanlarının kaynadığı dönemlerde, kediler de darağaçlarında sallandırılmış. Yani kadınların en özgür kısmı ‘‘cadı’’ oluyorsa, hayvanların en özgürü de kediler! Osmanlı'dan apartman dönemimize kadar, bahçelerde, konaklarda, sayfiye yerlerinde kedileri koruyan ve besleyen hep kadınlar olmuş.

Erkeklerin kedi-kadın benzetmesi bu yakınlıktan mı kaynaklanıyor yani?

- Vallahi, kadın, özgür, hırçın ve vefasız olunca; kediyle benzerlik kuruluyor. Egemen erkek ideolojisinin kediye bakışıyla kadına bakışı aynı. Kadın, kendine tabi olursa mesele yok. Ama tırnaklarını çıkarırsa, arkasını dönüp giderse, ‘‘Şimdi beni okşama’’ derse, yani kedileşirse, durum değişiyor tabii! O zaman kadın eşittir kedi oluveriyor...


CEMAL NADİR'DEN TAN ORAL'A İHAP HULUSİ'DEN BEHİÇ AK'A


Kedi Kitabı sadece yazılardan oluşmuyor. 50'ye yakın çizerin de katkısı var. Bunu niye gerekli gördün?

- Bütün kitaplarımda görsellik ana koşuldur gibi bir anlayışım var. Yani Kedi Kitabı'nın bunca çizilmiş desen, karikatür ve resme duyarsız kalması düşünülemezdi. Baskı siyah-beyaz olduğu için, ressamları ihmal ettiysem de, karikatür ve grafikerler açısından oldukça zengin bir toplama. Cemal Nadir'den Tan Oral'a, Ramiz'den Behiç Ak'a, İhap Hulusi'den Sadık Karamustafa'ya, kim kedi üstüne çizmişse koymaya çalıştım...
Yazarın Tüm Yazıları