Düşman kardeşlerin 9 haftası

1888 yılı, 23 Aralık günü Fransa'nın güneyinde Arles kasabasındayız.

Geceyarısına birkaç dakika kala Lamartine Meydanı'ndaki‘‘Sarı Ev’’den bir adam süzülür.

Başının etrafında tuhaf bir sargı olan adam, yağmurun altında ıssız meydanı geçer ve ışıkları yanmakta olan bir evin kapısının önünde durur.

İçeri girer ve adıyla hitap ettiği bir kadına cebinden çıkarttığı mendili verir. ‘‘Bunu dikkatlice koruyun’’ der ve gecenin karanlığında kaybolur.

Adam ünlü ressam Vincent Van Gogh'tur. Birkaç dakika önce bir fahişeye uzattığı mendilin içinde traş bıçağıyla kestiği kendi kulağının parçası vardır.

Ressamın, kendi kulağını kurban etmesiyle sonuçlanan ‘‘çılgınlık nöbetini’’ ise yakın arkadaşı Paul Gauguin'le kavgası tetiklemiştir.

Kulak kesme olayı, Arles'daki dokuz aylık ortak çalışmayı sona erdirecektir. Gauguin, büyük ümitlerle geldiği Arles'ı olayın hemen ertesi günü adeta kaçarak terkederken, Van Gogh hastaneye kaldırılır.

İki arkadaş birbirlerini bir daha asla göremezler.

Amsterdam'daki Van Gogh Müzesi, iki ressamın Arles'daki dokuz haftasının öyküsünü 120'ye yakın tabloyla yeniden canlandırıyor.

Vincent Van Gogh, 1888 yılının şubat ayında Arles'a yerleştiğinde kafasında, sanatçıları biraraya getirecek ‘‘Güney Atölyesi' projesi vardır.

Öteden beri hayranlık duyduğu Gauguin'i Arles'a davet eder.

Bu arada birbirlerine resim gönderirler. Gauguin'in otoportresine karşılık, Van Gogh kendisinkini gönderir. Onu beklerken de sürekli çizer.

‘‘Gauguin'in koltuğu’’ arkadaşa duyduğu saygının ifadesidir.

Çünkü koltuk ‘‘Sarı Ev’’deki en şık mobilyadır.

Basit, tahta sandalye ise ‘‘Van Gogh'un sandalyesi’’dir.

Nihayet 1888 yılının ekim ayında Gauguin çıkagelir.

Gelir gelmez, korkunç bir dağınıklığın hüküm sürdüğü evde dizginleri eline alır.

Mutfak işine de el atar. Van Gogh, kardeşi Theo'ya yazdığı bir mektupta ‘‘Meğer Gauguin bayağı iyi yemek pişiriyormuş’’ diye şaşkınlığını dile getirir.

Arles'da havanın güzel olduğu günlerde iki ressam kırlarda saatlerce çalışır. Ancak kasım ayının soğukları bastırıp eve kapanınca ‘‘Sarı Ev’’in atölyesi iki ressama dar gelmeye başlar. Üstelik çoğunlukla aynı modelleri kullanmaktadırlar.

Esasında herşeyleri birbirinden farklıdır: Sevdikleri ressamlar, çalışma tarzları...

Van Gogh, tuvale deli gibi saldırır, bir saat içinde bitirir bir tabloyu. Oysa Gauguin, benzer bir tablo için bir hafta çalışır.

Rekabetle işbirliği, hayranlıkla kıskançlık arasında gidip gelen dostlukları, Gauguin'in tablolarının Paris'te değer kazanmasıyla darbe yer.

Van Gogh'un ‘‘çılgınlık nöbetleri’’ artar ve bir gece Arles sokaklarında arkadaşını traş bıcağıyla kovalar.

Aynı bıçakla birkaç gün sonra kulağını kesecektir.

Gauguin gittikten sonra, Van Gogh dostluklarının sembolü olarak gördüğü ‘‘Ayçiçekleri’’ temasına hararetle döner.

Van Gogh'un intiharından 11 yıl sonra Gauguin, ‘‘Sandalye Üzerinde Ayçiçekli Natür Mort’’'u çizer.

Amsterdam'da sergiyi benden önce gezen bir arkadaşım ‘‘Ağladım’’ dedi.

Ağlamadım ancak ayaklarım beni birkaç kez sevdiğim tabloların önüne sürükledi. Müzeden hiç ayrılmak istemedim.


İstanbul Müzik Festivali'nin adı var ile yok arası

NAFİLE
... Sesimizi duyuramıyoruz, tanıtımımızı yapamıyoruz.

Time Dergisi, son sayısının kapağını festivallere ayırmış. Kapaktan şöyle diyor: ‘‘Avrupa'yı yaz şölenine dönüştürecek festivaller, sergiler, konser ve gösteriler.’’

Sinemadan sonra tiyatro festivali başlayan, ardından müzik ve caza hazırlanan İstanbul nerede diye merakla sayfaları çeviriyorum.

Belgrad, Graz, Stockholm bile var İstanbul yok.

Sonra gözüme ilişiyor.. Yandaki sütunlarda tam tamamına iki satır. Üstelik bu yıl ünlü soprano Kiri Te Kanawa geliyor.

Festivallerin yurtdışında tanıtımını kim yürütüyor bilmiyor.

Netice sıfır.


Yunanlılar ‘‘illa Elgin Mermerleri’’ diyor


AKILLICA bir tanıtım örneği istiyorsanız, komşumuz Yunanistan'ın 2004 Olimpiyat'ları için hazırladığı dosya elimin altında.

Olimpiyat oyunlarının programı, sürdürülen altyapı çalışmaları, bütçe kısaca herşey var dosyada.

Dikkat çekici bulduğum iki şey daha eklemişler: Oyunlara adını veren Olympia'daki arkeolojik buluntularla ilgili hayli kapsamlı bir kitapcık ile Londra'dan Atina'ya getirilmesine çalışılan Elgin Mermerleri broşürü.

Biliyorsunuz, Yunanistan yıllardan beri, 19 yüzyılda Lord Elgin tarafından İngiltere'ye kaçırılan Akropolis'teki Parthenon Tapınağı'nın mermer yontuları peşinde.

Bir zamanlar Kültür Bakanlığı yapan ünlü oyuncu Melina Mercouri büyük bir mücadele vermişti mermerlerin ülkesine dönmesi için.

Sözünü ettiğim broşürde de Melina'nın bir Unesco toplantısında mermerlerle ilgili konuşmasının yanısıra, şimdiki Kültür Bakanı Venizelos'un çağrısı yer alıyor. Şöyle diyor Venizelos ‘‘Elgin Mermerleri'nin iade talebi Yunan Ulusu ve tarih adına değil dünya kültür mirası adına yapılmaktadır. Mermerler iade edilinceye kadar yağmalanmış tapınak dünya kültür mirasının bir yüzkarası olarak kalacaktır.’’
Yazarın Tüm Yazıları