Paylaş
Dördü gay...
Biri çok güzel bir kadın.
Altıncı da ben.
Gay’lerden ikisi yeni evlenmiş.
Biraz da bu evliliği kutluyormuş gibi bir havadalar.
Geçen cuma akşamı New York’taki ilk günüm böyle başlıyor.
***
Son dört yıldır çeşitli defalar Brooklyn’i yazdım.
Yeni New York, Manhattan’ın karşısındaki bu bölgede doğuyor.
Rock müziğinin yeni San Francisco’su burası.
Nirvana’nın Seattle’ı da buraya taşındı.
“Indie” denilen ve büyük müzik endüstrisine meydana okuyan yeni “rock” burada doğdu.
Bu müziğe “Brooklyn art rock” deniyor.
Washington’dan trenle New York’a iner inmez mesaj geliyor.
Bu gece Brooklyn’deyiz...
***
Brooklyn’le ilgili ilk sosyolojik gözlemimi, Manhattan’dan Brooklyn’e geçerken metroda yapıyorum.
Bir yanda o semtin eski ahalisinin mensupları.
Afrika kökenli Amerikalılar, hiphop kültürü...
Hemen yanında, 1980’lerin “yuppi”lerinin, 1990’ların “broker”larının yerini alan yeni dijital kuşağın mensupları.
İki gay genç sarmaş dolaş yürüyorlar ve daha metroya gelmeden öpüşüyorlar.
Aklıma Melih Gökçek geliyor.
Belli ki burada onun demir kanunları geçerli değil.
Semtin eski ve yeni sakinleri birbirine dokunmadan yaşıyor.
***
1970’lerin San Francisco’sunu düşünün...
Onu biraz Bodrum’la karıştırın.
Yeni Brooklyn işte böyle bir yer.
Hava yumuşak... Sokaklar cıvıl cıvıl... Barlar dolu... Her yerden müzik fışkırıyor.
Akdeniz’deyiz...
Mykonos sanki kışı geçirmek için buraya gelmiş.
Masadaki gay’lerin en büyük konusu
MASADAKİ iki gay arkadaşımız yeni evlenmişler.
Biri büyük bir şirketin çok üst düzey yöneticisi.
Ötekilerden biri, yine çok başarılı yatırımcı.
Böyle bir gay community içinde ilk defa yoğun bir gece geçiriyorum.
Masanın en büyük konusu “Madonna”.
Daha doğrusu Madonna’nın sevgilisi “Brahim Zaibat”...
Bir saate yakın o ve Madonna’nın öteki dansçılarından biri olan Türk, Yaman Okur konuşuluyor.
Orada öğreniyorum ki, Madonna’nın Guy Ritchie’den olma 13 yaşındaki oğlu Rocco da Brahim ve Yaman’la birlikte dans ediyormuş.
50 dolarlık sebze tabağı da olur mu diyeceksiniz... Oluyormuş
GİTTİĞİMİZ restoranın adı “Elm”...
Bir kenara not edin, çünkü gelecek yıl iki Michelin yıldızı alması bekleniyor.
Restoranın genç şefi “Paul Liebrandt” daha önce Manhattan’ın “Tribeca” bölgesinde iki Michelin yıldızlı bir restoranın şefiymiş.
Ancak genç yaşta aldığı yıldızları göğsüne takıp, keyfini çıkarmak yerine, yeni bir maceraya atılmış.
Amerika’nın yükselen yeni bölgesi Brooklyn’e gidip Elm’i açmış.
HBO daha şimdiden bu genç adamın portresini yapmış.
Önümüzdeki ay anı kitabı çıkıyormuş.
Amerika herkes için, ama özellikle de genç şefler için hâlâ en büyük “fırsatlar ülkesi”.
Mönüde en dikkatimi çeken yemek, 50 dolarlık bir sebze tabağıydı.
Allah’ın sebzesinden 50 dolarlık ne çıkar diye düşünebilirsiniz.
Harika bir yemek çıkıyor...
Bir gay’le güzel bir kadının arkadaşlığı nasıl bir şeydir
YEMEKTEN sonra restoranın terasına çıkıyoruz.
Karşımızda harikulade bir Manhattan gecesi duruyor. Genç bir enerji etrafımızda dans ediyor.
Masamızdaki tek kadına bakıyorum.
Çok varlıklı bir ailenin kızı.
Henüz 40 yaşına girmiş...
Siyah saçlarının kenarlarını beyaz bırakmış.
Kendinden çok emin... Gay arkadaşıyla Brown’da okurken tanışmışlar.
Aralarında “Friends” dizisine benzeyen çok güzel bir ilişki var.
Oradan anlıyorum ki, insanlar arasındaki ilişkiler sadece erkek-kadın, kadın-kadın veya erkek-erkek ilişkisinden ibaret değil.
Bir de kadın-gay ilişkisi var ki, o gece harikulade bir arkadaşlık ilişkisine şahit oldum.
21’nci yüzyıl insanı kompleks... Anlamak çok kolay değil.
Ama insana güven veren bilmediğimiz yeni tür ilişkiler de var...
O gece bir kadınla bir erkeğin arkadaşlık derinliğini çok iyi hissettim.
Gece otelime dönerken, insani açıdan kendimi çok daha eğlenceli, çok daha derinleşmiş hissettim.
Ertesi gün kilisenin karşısında gay evliliğe karşı gösteriyi izliyorum
ERTESİ sabah geç uyandım.
Artık yalnız sabah kahvelerine alıştığım için bunun keyfini sonuna kadar çıkardım.
Klasik Manhattan’a çıktım.
Saint Patrick Kilisesi’nin önünde 200 kişiye yakın bir kalabalık gösteri yapıyordu. Önde bir bando Hıristiyan motifli bir müzik çalıyordu.
Ellerindeki büyük pankarta baktım.
Gay evliliklere karşı, aile değerlerini savunan gösteri yapıyorlardı.
Bir akşam önce yeni evlenen gay çifti düşündüm.
Çok mutlulardı ve onların da değerleri, daha da önemlisi birbirlerine karşı saygıları vardı.
Böyle durumlarda insan ister istemez ülkesini düşünüyor.
Yeni demokrasi paketini düşündüm.
Hayat tarzlarına karşı saygı göstermeyenlere hapis cezası verilmesini öngören maddeler vardı.
Ama “hayat tarzı” denince akıllarına gelen tek şey, namaz kılan insanı engelleyenler geliyordu.
Sanki böyle bir insan varmış gibi...
Washington Post’un eski sahibi ile yemek
NEW York’taki üçüncü akşamımı “establishment”a, yani müesses nizama ayırıyorum.
Yıllardır arkadaşım olan “Lally”yle buluşacağız.
Lally, yani “Elizabeth Weymouth”, Washington Post gazetesinin sahibi Graham ailesinin kızı.
Ama fiilen gazetecilik yapıyor.
Mısır’da Sissi ile yaptığı mülakat hâlâ konuşuluyor.
Onunla New York’taki evinin yakınındaki bir İtalyan restoranında buluşuyoruz.
Tabii ki konu Türkiye ve özellikle “Gezi” olayları.
Herkes gibi onu da çok etkilemiş. Geçen yıl Davos’ta çok başarılı bir öğle yemeği vermiş ve İsrail Cumhurbaşkanı ile Filistin Başbakanı’nı iki yanına oturtmuştu.
Bu yıl yine yemek veriyor... Orada bulunmak üzere anlaşıyorum ve onu evinin kapısına kadar götürüp bırakıyorum.
New York günlerim böylece sona eriyor.
Paylaş