Paylaş
Hayatımda gittiğim üçüncü maçtı. İlki uzun zaman önce Ankara’da bir Galatasaray-Gençlerbirliği karşılaşmasıydı. Sakin başladı, sakin bitti. İkincisi, üç yıl önce İnönü Stadyumu’nda oynanan Beşiktaş-Galatasaray maçıydı. Tribündeki ortam beni yepyeni bir dünyayla tanıştırmıştı; taraftar ruhu, heyecan, sevinç ve küfür... Maç berabere sonlanmıştı diye hatırlıyorum. Stattan iyi hislerle ayrılıp hayatıma yine maça gitmek için özel bir isteğim olmadan mutlu bir insan olarak devam ediyordum ki...
FELAKET FİLMİ SAHNESİ
Geçen haftaki derbi öncesi, Hürriyet Dünyası için Kadıköy’deki havayı anlatmak üzere kendimi Şükrü Saracoğlu Stadı’nın önünde buldum. Etraftan gelen, “Bu herhangi bir maç değil, yüzyılın maçı!” yorumlarıyla havaya da girdim. Spor muhabirleri İsmail Er ve Ahmet Ercanlar’la taraftarın arasına karıştık. Heyecana ortak oldum. O kadar ortak oldum ki, maçın başlamasına iki saat kala gerçekleşen ilk olayları heyecanlı taraftarların coşkusu zannettim. “Neler oluyor, orada bir hareketlenme var!” diye bakınırken beni Şeref Tribünü Locaları’nın girişine soktular. İçeri girdikten iki dakika sonra ortalık savaş alanına döndü. Taş ve şişeler havada uçuştu. Havayı biber gazı kapladı. Genç taraftarlarla çoğunluğu yine genç olan polisler çarpıştı; ortalık fena gerildi. Gördüğüm manzara bir felaket filmiydi; uçan şişeler ve biber gazından kurtulmak için kapalı alana sığınmaya çalışan çocuklu aileler kepenkleri kapanan VIP girişinin kapılarını zorluyordu...
ETRAF MAÇTAN HEYECANLIYDI
Şiddet dalgası başladığı gibi ansızın sona erdi. Kızgın kalabalık etrafı yerle bir etmiş olarak dağıldı. Ancak bu sefer maç başladı ve başka bir şiddete maruz kaldık; psikolojik! Gerginlik zaten had safhada. Benim ilgim maçtan ziyade etrafta olduğundan 90 dakika şunları izledim: Bulunduğum basın tribününün dört yanında en az sekiz kavga, hakeme kızıp kendini tribünlerden aşağı atmak isteyen arkadaşlarını zorlukla zapteden bir grup, meşalelerden çıkan bir yangın ve durmaksızın değil ama sıklıkla küfürlü tezahürat...
Maç ortamlarının yabancısı olduğumdan bunlar belki olağan sahnelerdir. Ancak maç sonucunda sahada çıkan meydan savaşı ve basın odasına sığınan gaz mağdurları karşısında şoke oldum. Orada uzun süre mahsur kaldığımızdan balkondan stat dışındaki olayları da canlı izledim: Stat önündeki polis ordusuna karşı mevzilenmiş kızgın taraftarlar... Bir taraf yanan meşaleler atıp insanları yakıyor; diğeri yoldan sadece geçmekte olanlar dahil herkesi boğan biber gazını fışkırtıyor... Kendimi Suriye muhabiri gibi hissettim; “Vay, ne maceraydı!” diye eve döndüm.
ÇİZGİ FİLM TERAPİSİ
Fakat tanıklık ettiklerimden sonra bir nevi derbi sonrası stres bozukluğu yaşıyorum; bir haftadır hayattan soğudum. Tedirgin bir ruh hali içindeyim. Haberlerden uzak durmak, eve kapanıp saatlerce çizgi film seyretmek istiyorum. Ben çok geçmeden normale dönerim ama merak ediyorum; böyle bir ‘maç’ deneyimi yaşamış, genç yaşta biber gazını deneyimlemiş çocuklar acaba ne hissediyor? Evet, televizyonlarda şiddet var; vurdulu kırdılı filmleri izliyorlar. Ama ailece maç seyretmeye gelip bir nevi iç savaşa bizzat tanıklık ettikten sonra psikolojileri ne durumda?
Tavsiyem; hem kendi hem de çocuklarınızın ruh sağlığınız için Türkiye’de futbol trendinden uzak durunuz. Futboldan uzak kalamıyorsanız İsviçre ligini takip edilebilirsiniz. İnanın hayat bu şekilde çok daha huzurlu...
FETİŞ
Gerginliğe gerek yok
Oturun, gevşeyin.
Marni hasır sandalye
Fiyatı: 200 Euro
www.marni.com
Paylaş