Daha yavaş, daha sakin, daha rahat

Olimpiyat Oyunları’nın maksadı Latince ‘Citius, altius, fortius’ (Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü) şeklinde özetlenir.

Çok manalıdır.

Fakat oyunlar başladığından beri benim durumumla Olimpiyat Oyunları tam bir tezat oluşturuyor.

Televizyon karşısında kanepeyle bir bütün oluşturacak şekilde yatılmış; elde uzaktan kumanda, diğer kolla ulaşılacak mesafede bulundurulan kola ve telefon, reklam aralarında okumaya devam etmek üzere yan tarafa bırakılıvermiş çizgi romanla ‘Daha yavaş, daha sakin, daha rahat’ ilkesine sıkı sıkı sarılmışım.

Bu arada mesela yüzmede rekor kırılıyor. Telefon çalıyor.

‘Gördün mü usta elemanı nassı yüzüyor. Havuz kenarında koşsak bile geçemem şerefsiz tosbağayı.’

Tahmin hakkı tanıyayım mı yoksa siz ‘Topesto’dur kesinlikle arayan’ der misiniz? Teşekkür ederim.

‘Koşarak geçerdik ya’ diyorum...

Bir süre susuyor Topesto. ‘Espri yapmıştık herhalde’ dese mi demese mi onu düşünüyor.

*

‘Judo seyredecek miyiz?’ diyor.

Çoğul konuştuğuna göre kendi çapında bir dekatlon düzenleyerek bana gelecek.

‘Ben ya film seyrederim, ya da kitaba devam ederim judo sırasında... ‘ diyorum, iki (Ve hatta üç!) seçeneğinin de süper olduğunu, cümleyi kurarken fark etmiş insanın mutluluğuyla.

‘Yüzmede akşam seansı?.. Adını söyleyemediğim ablanın finali var...’

‘Otylia Jedrzejczak!..’

‘Nassı söylüyorsun ya?’

‘Eurosport’taki elemanı taklit ediyorum...’

‘Eee? Seyrediyor muyuz?’

‘Kanepeyi ele geçirmeye çalışmazsan tamam. Bir de rica edeceğim o içtiğin acayip sıvıyı içip de gel...’

‘Birader sen böyle diyorsun ama o bira güzel aslında...’

‘İstemem...’

‘Film ne var?..’

‘Bond, James Bond... ‘The Man With The Golden Gun’’

‘1974, iyi bir seneydi...’

‘...’

‘Bende de ‘King Kong Godzilla’ya Karşı’ adlı güzide bir çalışma var. Taze indirdim komşudan...’

‘E, süper bir hareket yapmışsın.’

*

‘Bir şey soracağım.’

‘Öksür bakalım afacan!’

‘Şimdi seyrediyordum da; ben bu kanoculara acayip özendim abi ya. Başlanır mı sence?

‘...’

‘Badminton?..’

‘...’

‘Soğutuyorsun abi spordan ya!’

‘Kanepeyle bütünleşmek suretiyle zap yapmak spor kabul edilmedikçe olimpik bir şahsiyet olamayız...’

‘Doğru konuştun!’

‘Çekirdek de getirme!’

‘Adam baskı rejimi ilan etti evde ya...’

‘Ne dedin güzelim?’

‘Yok bişi. Aha! Çin bir madalya daha aldı...’

Aslında bu kötülüğü size yapmamalıyım

Galata Köprüsü’nde yürüyorum. Aslında bir süredir görüyorum o küçük kitapçıkları ama pas geçip duruyorum.

Bir an satıcıyla göz göze geliyoruz. Adam sokak satıcılarına özgü bir kıvraklıkla, ‘Yok bişi’ diyemeyeceğiniz şekilde ‘Buyur abi, 1 milyon’ diyor. Minnacık fakat tahrip gücü yüksek kitapçıkları karıştırmaya başlıyorum. Tanesi 1 milyon liraya, cep telefonu mesajı örnekleri içeren kitaplar bunlar.

Önce onlarla ilgilenmiyormuş gibi yapıyorum ve çakmaklara uzanıyorum.

Satıcı cep telefonu formatında bir çakmak uzatıyor ‘Yak abi, sürprize gel’ diyor.

‘Sürpriz sevmem’ diyerek manasız bir polemik yaratmak istemediğim için yakıyorum.

Titriyor çakmak.

Ben de titremiş olacağım ki; adam sırıta sırıta ‘Titreşimli... Yeni geldi bunlar’ diyor.

Şoku atlatmak için kitaplara yöneliyorum.

Bir kısmı yolunu kaybetmiş şekilde bilgisayardan bilgisayara gezen abuk elektronik postalardan, bir kısmı ‘Tarihin Gördüğü En Acımasız Espriler’ külliyatından kotarılmış ıstırap verici bir çalışma.

Affınıza sığınarak örnekler aktarıyorum. Çok fena çooooook!

Malum, acılar paylaşarak küçülürmüş...

‘Aşk içimde yanan volkan gibidir/ En sevdiğim tatlı kazan dibidir’

‘Daire kiralayamıyorsan, kare kirala’

‘Rıdvan’ın bir büyüğü nedir? Rıdtwo’

‘Tükenmez kalemin yayını versene. Ne yapacaksın? Yayla lezzet testi’

‘Nez mayo giyerse n’olur? Mayonez’

‘Ben her şeyi düşünürüm. Demek ben Tefal’im’

‘Kontörsüz daha güzelsin’

‘Muhitimize geldik. Lütfen artık mesaj yollama’

‘Uzun lafın kısası: U.L.’

Nick Cave tek başına gelmiyor aslında arkadaşlar

Nick Cave, 19 Eylül Pazar gecesi İstanbul’da sahneye çıkacak. Sürekli olarak ‘solo konser’ deniyor ama sanırım ‘solo’dan kastedilen, grubu Bad Seeds’le gelmeyişi...

Ama Nick Cave tek başına sahneye çıkmayacak. Yanında Bad Seeds’den Warren Ellis, Martyn P. Casey ve Jim Sclavunos olacak. Nereden baksanız Bad Seeds’in yarısını getiriyor yani.

Bu ‘solo’ konser aslında Bad Seeds’le çıkacağı turne öncesinde mini bir turne. İstanbul’dan başlayacak, St. Petersburg, Moskova, Oslo ve Helsinki’ye gidecek.

Sonra da bir ay kafa dinleyip, yeni albümün promosyon çalışmalarını vesaire yapıp kasım ayının ilk haftasında Nick Cave & The Bad Seeds olarak ‘büyük’ turneye başlayacak.

Demin yeni albüm dedim fark ettiyseniz.

‘Abattoir Blues/ The Lyre of Orpheus’ adlı double albüm, eylülde yayınlanacak büyük ihtimal. İlk 45’lik ‘Nature Boy’, Britanya’da 6 Eylül’de çıkacak.

Sizi yakalamışken enformasyon manyağı yapmadan bırakmam... 7 Şubat 2005’te de ‘B-Sides & Rarities’ çıkıyor. Adından da fark edilebileceği gibi, 45’liklerinin B yüzleri ve nadir bulunan Nick Cave & The Bad Seeds şarkıları olacak albümde.

Bir de video klipleri DVD yapmışlar... Onu da söyleyeyim ve bu kadar muhabbetin üstüne eve gidip Nick Cave kürü uygulayayım...
Yazarın Tüm Yazıları