Çatışma mantığı tuzağın kendisidir

KANLI baskından sonra İsrailli gazeteciler hep aynı şeyleri söyledi. “Hükümet tuzağa düştü!”

Haberin Devamı

Dünyada en kritik gizli operasyonlara imza atmış bir istihbarat örgütüne sahip İsrail nasıl olur da haftalardan beri bilinen bir yardım kampanyasında bütün imajını perişan eder?
Nasıl tuzağa düşer?
İddia, ilk günden beri İsrail’in dünyaya anlatmaya çalıştığı gibi şöyle,  “Direnişle karşılaşılacağı tahmin edilmedi, o yüzden de özel operasyon timleri yerine askerler gönderildi. Onlar nasıl davranılacağını bilemediler.”
Kanlı baskının izahı böyle ama ikna edici değil.
Günlerden beri gelmeyin vururuz diyen bir hükümet, direnişle karşılaşsın karşılaşmasın “vurmak” üzere gemiye müdahale ettiğini gizleyemez.
Gemi uluslararası sularda olmasaydı da, sivil bir hedefe karşı orantısız güç kullanımı İsrail’i yine bugünkü gibi uluslararası kamuoyunda çok zor bir duruma sokardı.
Evet İsrail zor durumda.
Yorumlarda, İsrail’in tuzağa düşürüldüğü ileri sürülüyor.
Evet İsrail tuzağa düştü. Her şeyi zorbalıkla çözme yaklaşımının tuzağına düştü. Gazze’yi abluka ile yola getirme politikalarının vardığı nokta işte ortada.
Radikalizmin güçlenmesi.
    
SÜRECİN henüz başındayız. İlk heyecanın dağılmasından sonra sıra sorgulama dönemine de gelecek.
Üstelik bu sadece İsrail’de olmayacak.
ABD’de de olacak, Türkiye’de de.
İsrail’de şimdiden sorgulama başladı. Netanyahu her ne kadar operasyona katılanları tebrik ettiyse de, operasyonun sorumlularının sorgulanmasını isteyenlerin sesleri de duyuluyor artık.
Tam da dolaylı barış görüşmelerinin başında İsrail’e bundan daha faza zarar verilemeyeceğini düşünenler, hükümeti eleştirmeye başladılar bile.
        
BU olaydan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa insani yardım kavramının da yeniden gözden geçirilmesi gerekecek. Irak savaşı sırasında özellikle Kuzey Irak’ta çalışan insani yardım örgütlerinden bir kısmının amaçlarını aştığına ilişkin haberleri hatırlayalım.
Onların çalışmalarına karşı doğan tepkinin her zaman haksız olduğu söylenemez.
İnsani yardım amaçlı sivil toplum örgütlerinin programlarına açık ya da gizli siyasi gündemleri olup olmadığı kadar, bu örgütlerin öncülük ettikleri eylemlere katılanların sorumluluklarını üstlenmeleri de önemli.
Yarın Gazze’ye yaklaşması beklenilen Rachel Corrie adlı gemide bulunan bir İrlandalı barış eylemcisi, daha önceki insani yardım seferlerinde şiddetle karşılaşmadıklarını söyledikten sonra, yola çıkmadan önce yetkililerin gemide arama yapmasını istediklerini anlatıyor. “Bizim gemimize çıkmak isterlerse direnmeyeceğiz. Oturup bizi tutuklamalarını bekleyeceğiz. Çünkü bizim gemilerimizin şiddetten tamamen arınmış olması gerekir.”

Haberin Devamı

BU gelişmelerde, kanlı sonuca göz yuman, durumun kontrolden çıkmasını engelleyecek ciddiyette önlemler almayan herkesin, kademeli de olsa sorumluluğu var.
Amerika’nın saldırısından önce Saddam Hüseyin Iraklıları stratejik önemdeki tesislere yerleştirerek insan kalkanı olarak kullanmak istemişti.
Uluslararası örgütleri de bu eyleme çağıran Saddam’a karşı eleştiriler yükselmişti. Çünkü sivilleri askeri güçlerle karşı karşıya bırakan ve risklere sürüklemek 1949 yılında imzalanan Cenevre Konvansiyonu’na göre suç olduğu hatırlatılmıştı. 
Ortadoğu barışı için sivil topluma da, bölge devletlerine de görev düşüyor ama bunun yöntemi uluslararası anlaşmaları ihlal ederek bildiğini okuyan İsrail’inkilerden farklı olmalı.   

Yazarın Tüm Yazıları