Biri yer biri bakar

Live 8 organizasyonu, tahmin edildiği üzre tarihe, son derece nafile bir girişim olarak düşüldü.

Daha konserlerde kullanılan amfilerin fişi çekilmeden G8 üyesi ülkelerin liderleri birbirleriyle papaz oldular bile.

Ve tabii ki konunun içinden Afrika, yoksulluk, AIDS filan pek geçmiyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac; ‘İngiltere’nin dünya tarımına yegáne katkısı deli dana olmuştur’ şeklinde bir lafla ortalığı karıştırdı. İngiliz basını ona ‘Krep gibi konuşma’ şeklinde, İngilizce’de ‘pislik’ anlamına gelen ‘crap’e de gönderme yapan bir ‘espri’yle yanıt verdi.

Tony Blair, ‘hangi ülkenin mutfağı iyidir’ muhabbetine girmedi ama 2012 Olimpiyatları’nın Londra’da yapılmasına dair karar çıktığında, intikamın soğuk yenen bir yemek olduğunu kanıtladı.

Bush, beklendiği şekilde, ‘Önemli olan ABD’nin çıkarlarıdır. Gerisi kemerimizden aşşşşa, bizim Tayyip’in mahallesinin adı neydi be, hah, Kasımpaşa’ buyurdu, vs.

The Observer’dan Steve Punt, Wembley Anıları başlıklı yazısında 20 yıl önceki Live Aid ile geçtiğimiz hafta vuku bulan Live 8’i kıyaslıyor ve yazıyı şöyle bağlıyor: ‘1985, Thatcher’izmin en debdebeli dönemiydi. Live Aid’in etkisi de dehşetliydi; gençler ipleri eline almıştı. Hükümet kötü duruma düşmüştü. Bugün Blair ile Brown’ın Afrika’ya göstermelik bir jest yapmaya niyetli olduğunu biliyoruz. Bunun yanında iki yıl önce Irak’ın işgáline ‘Hayır!’ demek için bir milyon kişinin Hyde Park’a yürüdüğünü ve Blair’in hiiiç iplemediğini de biliyoruz. Ve değil mi ki George Bush küresel ısınmayı yok sayabiliyor, Keane, Robbie Williams ve kahrolası Dido’yu hayda hayda yok sayar.’

Ben zaten, Live 8’den önce MTV’ye birlikte verdikleri bir röportajdan alınmış, Bob Geldof’un suratını Blair’in gıdısına gömdüğü o sevgi yumağı fotoğrafı gördüğüm andan beri hikáyeye küstümçiçeği pozlarıyla yaklaşıyorum.

Tony Blair ile aralarındaki külot-popo samimiyetini eleştirenleri nasıl yanıtlıyordu Sir Bob Geldof hatırlayınız: ‘Sorun benim bu adamla sıklıkla hemfikir olmam. Ama şimdi bir müzik kanalındayız. Yardakçısı gibi de görünmek istemiyorum.’

Oldu, gözlerim doldu...

Bütün bu konserlerin, organizasyonda yer alan sanatçıların albüm satışlarını yüzde 500 filan oranında artırması ve Blair’in ülkesinde iyiden iyiye mundar olan imajına hasbelkader cila çekmesi haricinde neye yaradığını da bir açıklasa, tam olacak...

Neymiş, zengin ülkelerin liderleri duyarlı olmaya çağrılacak...

Çağırınca gelir bunlar zaten biliyorsunuz. Bir Lassie, bir G8 liderleri; o kıvam...

Peki bütün bu olup bitenlerin hiç mi olumlu bir yanı yok? Var elbet...

Her şeyin başında müzik var. Fazla konser göz çıkarmaz. Hele ki böyle babaları bir arada dinleme fırsatı ancak 20 yılda bir huzura geliyor. Ne güzel; kaçar mı, kaçmaz...

Bunun yanında bin yıldan sonra Pink Floyd bir araya geldi meselá, az şey mi? Üstelik grup, Live 8’in etkisiyle best of albümleri Echoes’un satışlarının yüzde 1300 artışı karşısında artan albüm satışlarının gelirini yardım kuruluşlarına bağışlayacağını açıkladı. E, akmasa damlar yani...

Veee: Konserler bitti, eğlence bitmedi. Live 8 ile ilgili görüşlerini almak için Tayyip Erdoğan’la da röportaj yapan MTV, Başbakan’a dünya starı olsa kiminle sahne almak isteyeceğini sordu bildiğiniz gibi.

Yanıt: ‘Frank Sinatra ile beraber olabilirdi... Siyasetle örtüşen ‘My Way’ olabilir...’

Habertürk kanalı, yemeyip içmeyip bir klip (!) güzelliği düşünüverdi.

Kenarda Frankie, ellerini kavuşturmuş bir şekilde gülümseyerek ekranın ortasına bakıyor. Ekranın dibinde, şarkının Türkçe’ye çevrilmiş sözleri altyazı olarak geçiyor. Ortada da Erdoğan’ın farklı etkinliklerden alınmış görüntüleri...

Meselá şarkının ‘Kimi zaman yutamayacağım kadar büyük lokma çiğnedim’ filan diyen kısmında, Erdoğan’ın çorba kaşıklayan bir görüntüsü yayınlanıyor! Arkadaşlarla televizyonun karşısında yarıldık, Allah da onları güldürsün.

Bu arada Afrika’da her üç dakikada bir çocuk ölmeye devam ediyor.

İngilizler’in bifteğiydi, Fransızlar’ın krepiydi... Hayatın kanunu bu; kimi yer, kimi bakar...
Yazarın Tüm Yazıları