Bireysel başvuru hakkına veda mı?

GEÇEN sonbahardaki referandumda kabul edilen anayasa değişikliği paketinin önemli unsurlarından biri olan Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru hakkına ilişkin düzenlemede yolun sonuna gelindi.

Anayasa değişikliğini yasaya uyarlayacak olan Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun üzerindeki görüşmeler büyük ölçüde tamamlanmış bulunuyor.

Yasanın önümüzdeki günlerde yürürlüğe girecek olması Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çok temel bir hakkını yaşamsal bir şekilde ilgilendiriyor.

Bu hakkı Turgut Özal döneminde 1987 yılında atılan tarihi bir adımla elde etmiştik ve buna dayanarak kendi ülkemizi Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikâyet edebiliyorduk.

Galiba bu hakkın kullanımı yeni dönemde biraz zorlaşacak.

ÖNCE ANKARA SONRA AİHM


Yasanın doğurduğu en önemli sonuç şudur: 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren kesinleşerek tebliğ edilmiş (Danıştay ya da Yargıtay’ın) nihai işlem ve kararları aleyhindeki bireysel başvurular, artık adres olarak Strasbourg’daki mahkemeye değil, Ankara’daki AYM’ye yönelecektir.

Bir başka anlatımla, bir haksızlığa uğradığını düşünen ve hakkını aramak için önce mahkeme, ardından Yargıtay’ın kapısını çalan, ancak her ikisinde de adaletin tecelli etmediğine inanan vatandaşlar, itiraz etmek için Strasbourg’dan önce bir kez daha Ankara’ya bakmak durumunda kalacaktır.

Bu noktada AYM’ye gitmeden doğrudan AİHM’e başvurulamaz mıydı? Mehmet Altan’ın 14 Ocak’ta Star’daki köşesinde yazdığı şu satırlara bakılırsa, hükümet bir ara bu yönde işaretler vermiştir:

“Adalet Bakanı Sadullah Ergin, yasa tasarısını düzenlerken bana ‘isteyenlerin Yargıtay aşamasından sonra, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmadan’ doğrudan AİHM’ye gitmesinin sağlanabileceğini söylemişti. Şimdi bunu unutmuş gözüküyor.”

Ergin’in Altan’a yaptığı vaadin hayata geçirilebilmesi de kolay değildi. Çünkü AİHM, bir başvuruyu incelemeye alabilmek için önce iç hukuk yollarının tüketilmesi şartını aramaktadır. Strasbourg, bu durumda öncelikle AYM’den geçilmiş olmasını da isteyecektir.

Bu durumda Türk vatandaşlarıyla Strasbourg’daki mahkeme arasındaki mesafe biraz daha açılmaktadır.

AYM GÖREVE HAZIR MI?


AYM çok süratli bir şekilde hareket ederse mesele yok denebilir. Ama burada iki açıdan sıkıntılı bir durumun karşımıza çıkacağı anlaşılıyor.

Birincisi, Anayasa Mahkemesi’nin tecrübesiyle ilgilidir. Mahkeme, başvuruları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi açısından inceleyecek, kendisini AİHM’nin yerine koyacaktır. AYM’deki yargıçların ve raportörlerin bu aşamada AİHM içtihadına ne derece hakim oldukları, ayrıca içtihadı ne ölçüde içselleştirmiş oldukları başlı başına bir tartışma konusudur.

İkincisi iş yüküyle ilgilidir. Mahkeme, bireysel başvuru taleplerini zaten yoğun olan iş hacmine ek bir yük olarak üstlenecektir.

Bu çerçevede Avrupa’da hukukun işlediği ve süratli işlediği pek çok ülkesinde sorun yaratmayan bir uygulama Türkiye örneğinde ciddi bir soruna dönüşebilir. Bunun temel nedenlerinden biri, Avrupa ülkelerinin bireysel başvuru ortalamasının Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar düşük olmasıdır.

BAŞVURU İMKÂNI ZORLAŞACAK


Türkiye ise AİHM’ye başvuru sıralamasında Rusya’dan sonra ikinci ülkedir. Mahkemenin istatistiklerine göre, Türkiye aleyhinde açılmış ve karar bekleyen davaların toplam sayısı 2010 sonu itibarıyla 15 bin 206’dır. Türkiye, ayrıca AİHM tarihinde en çok ihlal kararına muhatap olma sıralamasında birinci ülkedir. (2245 ihlal) Listenin ikincisi 1617 ihlalle İtalya’dır.

Bu rakamlar bize AYM’ye her yıl binlerce başvurunun yapılacağını haber veriyor. Mahkemenin böyle bir talebi eritebilecek altyapısı ve hazırlığı yoktur. Geçmişte Yargıtay’da olduğu gibi burada da büyük bir yığılmanın ortaya çıkması şaşırtıcı olmamalıdır.

Bu çerçevede Mehmet Altan’ın aynı yazısında ifade ettiği “AİHM Türk hukuk sisteminin zaaflarını ortaya koyan bir aynaydı. Şimdi o boy aynası AİHM’ye başvuru imkânını çok zorlaştırıp, süreyi de iyice uzatarak işe yaramaz hale getirecek” yolundaki endişesine katılmamak mümkün değildir.
Yazarın Tüm Yazıları