Bir efsane nihayet sona erdi... Umarım...

Tek tesellim, sinemaya bu yazıyı yazmak için gitmiş olmam. Vazife icabı... Yoksa onlarca lüks markanın 146 dakikalık cafcaflı reklam filmine, üçüncü sınıf bir müsamereye, Amerikalı 4 cahil kadının sözüm ona maceralarına tahammül etmek zorunda kalmak yerine, kendimi yükseklerden atmayı tercih edebilirdim.

Haberin Devamı

The Sex and the City eziyeti, ikinci filmle sona ermiş gibi görünüyor. Umarım yapımcılar dizinin anısına hürmeten üçüncüyü çekmeye kalkmazlar.
Oysa bu kadınlar, bundan 10 yıl önce böyle cahil değildi, aptal değildi, kafalarını markalarla, alışverişle ve seksle bu kadar bozmuş değildi. Bundan 12 yıl evvel yayınlanmaya başlayan dizinin, diziye kaynaklık eden kitabın bir pırıltısı vardı. Anlatacak meramı vardı. Eğlenceliydi, gerçekten.
Ama işte bir tavuktan kaç kez çorba çıkarabilirsiniz ki... Sonunda S.A.T.C., kendi kendinin kötü bir parodisi haline gelmiş.
Bu durumdan büyük ölçüde Sarah Jessica Parker’ın sorumlu olduğunu düşünüyorum. Dizinin birkaç bölümünde yardımcı prodüktörlük yapmıştı ama sazı eline asıl filmlerde aldı. İlk film gösterime girmeden kendisiyle kısa bir söyleşi yapmıştık. Hayatımda bu kadar kontrol delisi, semtine humor uğramamış bir kadın tanımadım. Yok yok, iddialı olmayayım, Türkiye’de yaşıyoruz, kesin tanımışımdır. Ama yani film de Sarah Jessica Parker gibi bir şey olmuş işte: Yavan ve tahammül fersa...

Haberin Devamı

HUYSUZLUĞUMA VERİP ŞANSINIZI DENEYİN

Bu arada bu saçmalığı ciddiye alıp da, Müslümanlıkla dalga geçiyor, saldırıyor diyenlere de teessüf ederim. Filmin sözüm ona Abu Dabi’de (aslında Fas) geçen bölümlerinde benim gördüğüm tek şey, misafir olarak bulunduğu yabancı ülkenin sosyal yapısına saygı duymayan, kendini dayatan, hatta dünyanın kalanından bihaber kadınların aptal maceralarıydı.
Bu arada S.A.T.C.’nin gerçek fanatiklerinden biriyseniz, benim lafıma bakıp da ümidinizi kesmeyin. Sinemada benimle birlikte, 20’li yaşların başında kızlı erkekli birkaç grup vardı, çıkışta benim kadar kederli görünmüyorlardı. Hatta filmi seyrederken güldüklerini, sesli şaşkınlık, sevinme, üzülme tepkileri verdiklerini gözlemledim.
Tüm bunları benim huysuzluğuma verip, şansınızı deneyebilirsiniz.
 
Fotonla bizi Scotty

“Dünyanın ozon deliği onarılacak ve tüm yaşam 3. boyuttan 5. boyuta geçecek. İnsanların 2 sarmallı DNA’ları ikişerli olarak biraraya gelecek. 12 sarmallı bir DNA’ya sahip olacaklar. Bu olay sırasında tüm insanların çakraları açılacak ve algılamaları artacak. Herkes birbirinin düşüncesini okuyabilecek. Bu ilk önce kısa süren bir kaosa neden olacak fakat daha sonra herkes bir düşünce birliği halinde bir araya gelerek, önyargının, yalanın ve kötü düşüncelerin olmadığı bir ortama geçecek. İnsanlar birbirinin auralarını görebilecekler. Hiçbir hastalık kalmayacak, hasta olanlar kendilerini ve birbirlerini iyileştirebilecekler. Ölüm, fiziksel dünyada kalmaktan vazgeçip başka bir boyuta geçmeye karar verme şeklinde olacak. Fiziksel dünyada kalmayı seçen insanların ışık bedenleri olacak ve bu cennete benzeyen ışıklı dünyada çok güzel vakit geçirecekler. Bu süreç 2 bin yıl devam edecek...”
Dalga geçmeyeyim diyorum fakat bu New Age dinler bırakmıyor, kendimi tutamıyorum. 2012 kehanetlerinin sonuncusu da bu: Foton Çağı. Yukarıda tarif edilenlere bakılırsa, iki yıl sonra hepimiz için hayat bayram olacak. Dünyadan canımız sıkılınca cennete ışınlanacağız, hırsları, kötülükleri unutacağız, hastalık yok, ölüm yok, ohhh...

Haberin Devamı

E HANİ MARDUK GELİYORDU

Foton’u kısaca ışığın parçacıkları olarak tarif edebiliriz. Foton Çağı’nın gelmesini bekleyenlere göre, 2012 yılının 21 Aralık’ında, dünya foton bir kuşakla kaplanacak. Birkaç gün sadece gece yaşayacağız, ondan sonrası hep aydınlık. Gün gün olacakları bile yazıyor bazı internet siteleri. Foton enerjisiyle çalışan uzay gemileri, berraklaşan dimağlar filan...
E hani ne oldu, aynı tarihte Marduk geliyordu, kıyamet kopuyordu... Film bile yapmamışlar mıydı, kopacak kıyametle ilgili? Çifte rezervasyon mu yaptırmışlar Foton Çağı ile anlamadım.
Mayalara, Azteklere ve Kızılderililere baksanız, oradan da ümit yok. Hepsi bir dönem kapanıyor, sonrası tufan diyor.
Nostradamus ve Bulgar Vanga gibi kahinler de karamsar. İçlerinden birini seçmek gerekirse, Fotoncuyum elbette. Gökhan Kırdar’ın takipçisiyim. Kendisi, bir Foton Çağı projesi bile hazırladı. Dünyayı etkisi altına alan foton ışınlarına ve ayışığının ruhumuzdaki etkilerine karşı müzikal ve felsefi farkındalık uyandırmayı amaçlıyor ve bu uğurda bir dizi konser veriyor.
Az önce takvime baktım, 2012’nin 21 Aralık’ı cumaya denk geliyor. Fotonmuş, Mardukmuş, her yer karanlıkmış bilmem... Ben muhtemelen o tarihte yine yazı yazıyor olacağım. Bakalım yazdıklarımı yutmak zorunda kalacak mıyım?

Yazarın Tüm Yazıları