Paylaş
"Konutların inşaat sınıfı durduk yerde yükselir mi? Eğer mahalli idare kendine çıkar sağlayacaksa elbet yükselir. Kadıköy Belediyesi sırf daha fazla emlak vergisi toplamak için mevcut konutların inşaat sınıflarını hiçbir inceleme ve araştırma yapmadan bir üst sınıfa yükseltmiştir. Böylece örneğin benim 30 yıllık evimin inşaat sınıfı bir anda ve durduk yerde 2. sınıftan 1. sınıfa 'terfi' ettirilmiştir. Kadıköy Belediyesi'nin etik dışı, mükellefi yolunacak kaz mantığıyla gören ve beyanlarla oynadığı için gayri yasal olan bu şark kurnazlığından sizi ve kamuoyunu haberdar etmek istedim."
ÖZTÜRK NE DİYOR?
Bu eleştiriyi Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'e okuduk; bunun karşılığında bin ah işittik.
"Mühendis bey acaba binanın değerini niye söylememiş" diye sorduktan sonra karşı eleştirilerini şöyle sıraladı:
- Türkiye'de emlak vergisi kadar düşük bir vergi yoktur. Bizim koca Kadıköy'de topladığımız vergi 15-16 trilyondur. Biz bu parayla bir kültür merkezi bile yapamayız.
- Kadıköy'ün % 25'i vergi vermiyor, emeklimiz çok; tek evi var. Bazı mükellefler ise rayiç bedeli 1 milyon YTL'lik dairede oturuyor. Gösterdiği değer ise 50 veya 100 bin YTL. Bunun üzerinden vergi veriyor. Bu gelirlerle mi hizmet üreteceğiz?
- Size çarpıcı bir şey anlatayım. Anayasa Mahkemesi, istimlaklarda 20 yıl olan zamanaşımını kaldırdı. Bizim bunlara karşı ödediğimiz tezyiti bedel davaları sırtımıza bindi. Örneğin, 20 yıl önce yol için bir bahçeden 5-10 metrekarelik bir yer istimlak edilmiş. Altyapısı yapılmış. Şimdi birileri yargıya gidiyor. Belediyeden mahkeme kararıyla aldığı para 3 milyon YTL (trilyon TL), kendisinden aldığımız emlak vergisinin toplamı ise 2-3 bin YTL'yi (milyar TL) geçmez. Özetle, mahkeme kararıyla kendisine metrekaresine 5 bin YTL (milyar TL) öderken, mükelleften aldığımız vergi ise bunun onda biri bile değil. Peki, aldığı bu istimlak bedeline eşit beyanname veriyor mu? Bunu sorgulamayacak mıyız?
ÖNCE VERGİ, SONRA HİZMET
- Beyannameler rayiç bedellerin çok altında veriliyor. Mühendis beyin yakınmasını haklı bulmuyorum. Kadıköy gibi bir yerde yaşarken, kaliteli hizmet isteyeceksiniz ama vergi vermeye gelince eleştiri yönelteceksiniz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey anlayış yok. Türkiye'de vergide namus kavramı maalesef yerleşemedi.
Amerika'da bir trafik kontrolüne uğradığınızda polis önce verginizi ödeyip ödemediğinize bakıyor. Dolayısıyla mükellefler için vergi ödemek övünülecek bir olay sayılıyor.
Bütün belediyeler bugün sıkıntı içinde. Belediye gelir yasası meclisten hâlâ çıkarılamadı. Çalışanlarınıza maaş ödeyeceksiniz, hizmet üreteceksiniz. Peki kaynağı nereden sağlayacağız? Bizler üç kuruş parayla hizmet vermeye çalışan kurumlarız. Bugün belediyeleri kimse suçlamasın; yanlış veya doğru ama hizmet vermek için çırpınıyoruz.
Biliyor musunuz
EYÜP Demirkapı'da Kanal 7'nin bulunduğu Yimpaş binasının Simpaş inşaat firması tarafından satın alındığını... EYÜP'te Piyerloti'nin adını 'Eyüp Sultan Tepesi' olarak değiştirmek isteyen ancak önerisi reddedilen Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç'in, 'Eyüp'ün adını 'Eyüp Sultan' olarak değiştirme girişiminin de dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır tarafından engellenmiş olduğunu...
İsmail Gülgeç'in Nil'de başına gelenler
KARİKATÜRİST İsmail Gülgeç, Mısır gezisinde başına gelenleri anlatıyor:
"Hey Travel Trends ile Mısır'da Nil turuna katıldık. Katılmadan önce de özürlü olduğumuzu, koltuk değnekleriyle yürüdüğümüzü belirttik. Bunun sorun olmayacağını, rehberi uyaracaklarını, bizimle özel ilgilenileceğini söylediler. İşlemleri yaptırdık; 4500 Euro ödedik.
Tur programı olduğu için grubu da düşünerek biz yine de yanımıza tekerlekli sandalyemizi aldık. Havaalanında rehberimizle (İbrahim Çiğdem) tanıştık, "Hiç merak etmeyin, sizinle ilgileneceğim" dedi.
Ondan sonra kendisini bir daha görmedik. Ne zaman ihtiyacımız olduğunda ortadan kayboluyordu. Uçağa, otobüse, nehir gemisine inip binerken ortadan kayboluyorlardı. Çünkü 1 Türk, 2 Mısırlı rehberimiz vardı. Sonradan öğrendik, ortak çalışılan Mısır tur şirketine de hiçbir bilgi verilmemişti.
Özellikle nehir gemilerine binerken düşme tehlikesi atlattık. Sağolsun Mısırlı hamallar (!) yardım etti.
Biz kendi başımıza otobüsten inip tekerlekli iskemleye bininceye kadar rehber alıp başını gidiyordu. Bir kere uyardık. "Aa tabii sizi beklerim" dedi.
Tabii bu laf da havada kaldı. Adam politikacı olmak istiyormuş. Kesinlikle 'olur' dedik. Yapacak bir şey yoktu. Bir ton para ödemiştik. Canımızı sıkmadık, rehbersiz gezimize devam ettik.
Parasını ve bahşişini ödediğimiz 'rehberlerimizden' başka herkes bize yardım etti. Hamallar, havaalanı polisi, turdaki öbür müşteriler vs., vs...
Dönüşte Hey Travel Trends'e (çok havalı değil mi?) hem şikâyetimizi ilettik hem de parasını ödediğimiz ama hizmet alamadığımız rehberlik ücretini geri istedik.
Bir ay oldu hâlâ bir cevap alamadık. Hey Travel Trends ne özür diledi, ne de başka bir şey yaptı. Anlayacağınız hâlâ ülkemizde her şey 'havalı' bir isim konunca olup bitiyor. Bize de her zamanki gibi yediğimiz 'havalı' kazık kalıyor."
ÖSYM darphane görüntüsünden kurtulamıyor
2007 Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) başvuruları başladı. Adaylar 2007-ÖSYS Kılavuzu'nu 2 YTL karşılığında alabilecekler. Adayların, 23 Martta sona erecek ÖSS başvuruları için 40 YTL, ÖSS ve YDS için 50 YTL sınav ücreti yatırmaları gerekiyor. Sınav başvurularından alınan paraların çok yüksek olduğu eleştirileri yanında sınavla ilgili yeni bir düzenleme yapılması gerektiği kamuoyunda tekrar konuşulmaya başlandı.
Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı üniversiteli olmak, akademik kariyer yapmak, işe alınmak isteyenlerin girdiği sınavlardan alınan paraların maliyetinin kat kat üstünde olduğunu belirterek,
"Adaylar formlara verilen ve bankaya yatırılan ücretleri ödemekte zorlanıyor. Önceki yıl yalnızca ÖSS’ye 44 YTL veren 1 milyon 730 bin 876 aday dikkate alındığında, ÖSYM’nin ne kadar büyük bir ‘sınav sektörü’ yarattığı ortaya çıkıyor. Fahiş oranlarda seyreden sınav ücretleri, gençlerin öğrenimlerini devam ettirmek için önlerine konan engellerden yalnızca bir tanesi. Sınavların maliyetleri hesaplandığında alınan paraların kâr amaçlı olduğu ortaya çıkıyor. ÖSYM, sınav dayatmasıyla adeta milyonları haraca kesiyor. Soygun ve sömürüdür bunun adı. Yapılanları gasp olarak tanımlıyorum. Sınavlar adayların kendilerini değerlendirmelerinden ve seçmekten çok önünü kesmeyi, yıldırmayı amaç ediniyor" dedi.
Avcı şöyle devam etti:
Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS), Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı (ÜDS), Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı (TUS), Türk Silahlı Kuvvetleri Askeri Liseler ile Bando Astsubay Hazırlama Okulunda Öğrenim Görecek Öğrencileri Seçme Sınavı (ALS), Yabancı Uyruklu Öğrenci Seçme Sınavı (YÖS), Türk Cumhuriyetleri ile Türk ve Akraba Toplulukları Sınavı (TCS), Jandarma Okullar Komutanlığı Uzman Jandarma Okulu Giriş Sınavı, Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı (KPDS), Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (LES), Yabancı Dil Sınavı (YDS), Türk Cumhuriyetleri ile Türk ve Akraba Toplulukları Sınavı (TCS), Yurtdışında Çalışanların Çocukları için Yükseköğretime Giriş Sınavı (YÇS), Dikey Geçiş Sınavı (DGS), YÖK Seviye Tespit Sınavı, Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS), Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavı (KBYS), İdari, Yargı, Hakim Adayı Sınavı gibi onlarca sınavlardan maliyetinin 7 ila 10 katı arasında sınav ücreti talep edilmiştir.
ÖSYM yalnızca 2001-2005 yıllarında düzenlediği sınavlardan 172 trilyon lira kazanmıştır. Buda gösteriyor ki; ÖSYM, ölçme ve değerlendirme yapan bir eğitim kurumu değil, eğitimi kar edilen bir sektör olarak algılayan, eğitimi işletme mantığı içinde değerlendiren darphane görüntüsünden kurtulamamıştır."
ABD ve AB, Türkiye'ye 'tarikatları yasaklayın' diyebilir mi?
YURDUMUZDA bütün gerici örgütlenmelerin arkasında AB ve ABD'nin olduğunu görmezden gelerek AB'yi bir 'medeniyet projesi' olarak nitelendirilemez.
Tarikatları 'sivil toplum örgütü' diye yutturarak kriter haline getiren AB değil mi? Etnik örgütlenmeyi kışkırtan da AB değil mi? Ortaçağ kurumları olan vakıfların diriltilmesine çanak tutan da AB değil mi? Siz hiç AB'den "Toprak ağalığına son verin, tarikatları yasaklayın, okullardan din dersini kaldırın, hurafelerle mücadele edin, tarikat okullarını, tarikat yurtlarını, özel okul ve üniversiteleri devletleştirin" gibi çağdaşlığa ulaşmamızı sağlayacak istekler duydunuz mu? Aksine bizi Atatürk'ün devrimci yolundan döndürerek tekrar ortaçağ karanlığına gömmek ve bu suretle ülkemizi parçalamak isteyenler ABD ve AB emperyalistleri değil mi? Özelleştirme adı altında kaynaklarımızın yabancılara devredilmesini dayatan onların yönetimindeki IMF ve Dünya Bankası değil mi?
Gayet tabii böyle yapacaklar. Biz çağdaşlaşıp bağımsızlığımızı korur ve sanayileşirsek bizi nasıl sömürecekler??
Gerçekleri görmeniz dileğiyle
Serdar BOLAT
Muhalefetin de 'ulusa sesleniş' hakkı olmalı
2954 Sayılı Radyo ve Televizyon Kanunu’nun 19 ve 20. maddeleri uyarınca hükümet edenlere 'Ulusa Sesleniş' adı altında televizyonlarda program yapma hakkı verilmiştir. Bu, 12 Eylül sonrası çıkarılmış antidemokratik uygulamalardan biridir. Hükümet edenlerin gün boyu, ay boyu ulusa seslendikleri yetmiyormuş gibi bu kanunla, haber proğramları dışında, ulusa ek sesleniş yapma hakkı vardır.
'Ulusa Sesleniş' programında başbakan veya hükümet yetkilileri ayda 30 dakikayı geçirmeyecek şekilde iktidarlarının yaptıklarını, yapacaklarını televizyonlardan ulusa anlatmaktadırlar.
Yasaya göre iktidarın bu seslenişi siyasi amaç taşımayacaktır. Bu seslenişin amacı iktidarın yaptıklarına halkın katılımını sağlamak içindir. İktidar sözcüsü ulusa seslenirken cevap hakkı doğurmayacak bir konuşma yapacak ve siyasi bir çıkar amacı taşımayacaktır.
İktidar, yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatacak, anlattıkları doğru veya yanlış, buna halkın katılımını sağlamaya çalışacak, yapamadıklarına kendine göre gerekçeler ileri sürecek ama bunların hiç biri siyasi amaç taşımayacak ve cevap hakkı doğurmayacak!
İktidarın, her ay ayrıcalıklı olarak televizyonlarda uzun uzadıya kendi propagandasını yapma hakkı olacak ama demokrasinin diğer ayağı muhalefetin buna aynı programlar çerçevesinde cevap hakkı, irdeleme hakkı olmayacak!
Ulusa seslenme hakkının sadece iktidara verilmesi antidemokratiktir. Muhalefete, en azından ana muhalefet başkanına veya onun sözcülerine de aynı süre ulusa seslenme hakkı verilmelidir. Bu demokrasinin gereğidir, halkı tek taraflı bilgilendirmenin, halkı yanıltmanın önünü kesecek bir yoldur.
Muhalefete bu hak verilmeyecekse iktidarın kullandığı hak da kaldırılmalıdır.
Prof. Dr. Hulusi KOÇAK-Çocuk Hastalıkları Uzmanı-ANKARA
Garanti Bankası, kredi kartlarından 30 değil 40 YTL alıyor
HÜRRİYET internet sayfasında, "Kredi kartlarından, hangi banka ne kadar ücret alıyor" haberinde Garanti Bankası 30 YTL ile en yüksek ücreti alıyor. Hayır, bugün bir Garanti kartımın ektresi geldi. Yıllık kart ücreti olarak 40 YTL talep ediyor. 444'lü numarayı açıp kabul etmediğimi, aksi taktirde kartı iptal etmelerini soyledim. Görevli, genel müdürlüğe ileteceğini soyledi.
E. Gülden TOYDEMİR
Paylaş