Belediye’den Boğaz’da yürüyüş yasağı

İstanbul Belediyesi için her iş bitmiş, şimdi Bebek’e yüzer marina yapacakmış.

İstanbul’u İstanbullular için kendi başına düşünmeyi kendine vazife edinen İstanbul Belediye Başkanı, Bebek’i de unutmamış, kararını vermiş.

Bebekliler ne der, İstanbullular nasıl karşılar önemli değil.

Burnunun dikine gitmek için yüzde 25’i yeterli gören bir gelenekten gelme olduğu için İstanbullulara, Bebeklilere sormadan kendi başına karar vermiş.

Gerçi hakkını yemeyeyim belki Bebek Balıkçısı ile istişarede bulunmuştur, bilemeyeceğim.

Bildiğim 16 Nisan’da yaptığı açıklamada söylediklerinden ibaret.

Başkan Kadir Topbaş’a göre vatandaş Bebek, İstinye ve Tarabya koylarında kıyıya bağlı teknelerden rahatsızmış. Görüntü kirliliği yaratıyorlarmış.

Bu koylara birer yüzer marina yapıp, sahili yatlardan temizleyeceklermiş.

Peki temizleyince ne olacakmış? Vatandaş sahilde rahatlıkla yürüyebilecek, balık tutabilecek, denize girebilecekmiş.

Edebiyat tarihine geçecek kadar iyi bir oksimoron (yan yana kullanılamayacak kadar birbiriyle çelişen, ters kelimelerin birlikte kullanılması sanatı) yapmış Topbaş.

Yatlardan temizlenen kıyılarda vatandaş hem balık tutacak, hem denize girecek hem de rahat yürüyebilecek...

Bu üçünün bir arada asla yapılamayacağını görmek için İstanbul’da Boğaz’da sadece bir gün şöyle birkaç saat gezmek yeter.

Topbaş’a örneğin bir pazar günü Arnavutköy Akıntıburnu sahiline çıkmasını öneririm. Oltacıların işgalindeki o sahilde tek bir adımını rahat atabiliyor mu görsün.

Veya yaz gelince Aşiyan sahiline bir uğrasın. Donla denize giren, kaldırımları da mangallarıyla, çöplükleriyle işgal eden lümpenlerin içinden, korumaları halkı yarmadan geçmeye kalkışsın?

Hani kıyıları yatlardan sırf vatandaş sahilde rahat yürüsün diye temizleyeceğim dese, bir derece.

Ancak bu da anlamsız çünkü yatların sahildeki vatandaşın yürüyüşüne engel hiçbir etkisi yok.

Bir tek görüntüyü bozdukları iddia edilebilir belki ama boğazın ortasına kurulacak yüzer marinaların manzarayı çok daha fazla bozacağı da aşikar.

Buna karşılık Boğaz kıyısına bağlanan ve manzarayı gerçekten bozan tekneler de var. Bunlar yüksek gövdeli, devasa gezi tekneleri. Arnavutköy’den Bebek’e doğru yürürken balıkçı teröründen kurtulduğunuzda bunlarla karşılaşıyorsunuz. Vatandaşın denizle ilgisini asıl kesen Tarabya, İstinye ve daha başka kıyı semtlerinde de kıyıya bağlı duran bu gezi tekneleri.

Topbaş eğer gerçekten vatandaşı düşünüyorsa önce bu gezi teknelerini kıyılardan uzaklaştırsın, sonra Boğaz kıyısında (belki balık tutmaya uygun birkaç yer belirleyip, hatta bazı yerlere özel iskeleler yaptırıp) balık tutmayı yasaklasın. Görüntü kirliliğiyle mücadele için ise donla denize girenlere savaş açsın.

Unutmadan bir de, Bebek’e otopark yaptırsın.

Benzersiz yerel tat: Termon

Hürriyet Cuma’nın En İyi 10 listesinde geçen hafta "Benzersiz 10 yerel tat" vardı.

Jüri bu kez biraz baştan savmış. Geçenlerde de "aile yemeği yenecek restoranlar" listesine, dumanaltı restoranları eklemişlerdi.

Bu haftaki listeye örneğin "humus"u hangi jüri üyesi soktu çok merak ettim. Ortadoğu gibi koca bir coğrafyaya mál olmuş bu yemeğin nesini "benzersiz yerel tat" olarak görmüş, anlayamadım.

Bir başkası ise "deniz kestanesi mezesi" demiş. O da Türkiye’ye özgü bir lezzet olmaktan o kadar uzak ki...

Dünyaca ünlü yemek kültürü dergisi Gourmet’in bu ayki sayısına kadar giren benzersizlerin benzersizi bir lezzetimize ise hiç değinmemiş jüri.

Termon isimli bu benzersiz Laz lezzetini Gourmet dergisi yazarı, Pazar’da tanıştığı Elif’in teyzesinin elinden tatmış.

Laz teyze tam 20 litre "kokulu üzüm" şırasını, bahçedeki kazanda, odun ateşinde kabuklar kendi kendine ayrılıp yukarı çıkıncaya kadar ağır ağır kaynatmış. Suyu süzüp, içine fasulye taneleri (aslında kestane katıldığında daha da güzel olur), şeker ve un katıp koyulaşana kadar karıştıra karıştıra kaynatmaya devam etmiş. Saatlerce süren uğraş dört kase nefis termonla sonuçlanmış.

Gourmet yazarı Rize’ye yolu düşenlere bu benzersiz lezzeti tavsiye ediyor.

En güçlü yazar listesine iki ek

Google’da özel bir arama yöntemi kullanarak oluşturduğum "En güçlü 50 köşe yazarı" listesinde önemli bir eksik olduğunu, yazım yayınlandıktan sonra fark ettim.

Üniversitelerden ödül alma şampiyonu Can Dündar’ı unutmuştum. Hemen Google’a girip arattım. 479 sonuç sayısıyla, listeye Fehmi Koru ile Hasan Cemal’in arasından 20. sırada giriyor.

Bu arama sonucu listeyi oluşturduğum günle aynı tarihte yapılmadığından, sıralamadaki gerçek yeri biraz daha yukarılarda olabilir.

Can Dündar’ı kontrol ederken, bir süredir köşe yazısı yazmıyor olmasına rağmen Milliyet Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’i de kontrol edeyim dedim. İyi ki etmişim. 533 sonuçla listeye 13. sıradan girmesi gerekiyor...

Dediğim gibi listenin hazırlandığı 22 Nisan’da sonuçlar herkes için biraz kabarık çıkmıştı. Birkaç gün sonra nedense genel bir düşüş yaşandı. Yani Sedat Ergin’in de bir, iki sıra yukarıda olma ihtimali var.
Yazarın Tüm Yazıları