Başbakan çıplak! (Çünkü bütün gardırobu Hüseyin Akar’ın şöminesinin üzerinde)

Zamanlama hatası... Şermin (Sarıbaş) geçtiğimiz hafta, dünden bugüne yalakalığın tarihinin anlatıldığı Dalkavukluk adlı kitabın yazarı Pendik Belediye Başkanı’nın danışmanı Ekrem Okutan ile röportaj yapmıştı, hatırlayacaksınız.

Aaah, bir haftacık daha dişini sıksaymış... Habercilikte elini çabuk tutmanın da böylesi dezavantajları olabiliyor işte. Erkenci davranıp ‘malzeme’nin hasını kaçırmış...

Şermin, ‘Yağcılık bir meslek midir, sıfat mıdır?’ diye sorduğunda, Okutan şöyle yanıtlıyordu:

‘Tarihte bir meslekti. Aslında hálá devam eden, çok da revaçta bir meslek. Ama artık kimse ben yalakayım demiyor, mesleğin adı konulmamış. Korsan bir meslek gibi. Osmanlı en iyisini yapmış, dalkavukları kayıt altına almış. Üstelik onları bir de tarifeye bağlamış. Her dalkavuğun tarifesi belliymiş. Şimdiki yalakalar kayıt dışı, tarifesi yok, getirisi çok. Hepimizden daha çok kazanıyorlar.’

Röportajın bir yerinde de Tayyip Erdoğan’ın ‘Çevremde dalkavuklar var’ konuşması yaptığından söz ediyor.

Başbakan, kaz gelecek yerden bir kümes dolusu tavuğu esirgemeyerek cömert bir tutum sergileyen, Erdoğan’ın bir kermese bağışlamış olduğu eski ayakkabılarını, pantolonunu ve bir yağlı boya tablosunu toplam 21 bin YTL’ye satın alan ve bunları evindeki şöminenin üzerine yerleştiren AK Partili işadamı Hüseyin Akar hakkında ne düşünecek, ona bir güzellik düşünecek mi, düşünmeyecek mi hakikaten merak ediyorum.

Akar, Tayyip Erdoğan’a, Belediye Başkanı olduğu dönemden beri hayranmış. Zira efendim, İstanbul’a göç ettikleri dönemde altı ay fena hálde susuzluk çekmişler; sorunlarını Erdoğan çözmüş.

O gün bugün, ayakkabısına kristal vazo, pantolonuna uçan halı muamelesi çekmecesine bir Erdoğan fanatiği, meftunu, hayranı; nesiyse osu işte...

Bir belediye başkanının işinin zaten bu gibi sorunları çözmek olmasını filan boşverin.

AŞKIN GÖZÜ KÖRDÜR

Aşkın gözü kördür, divaneye mevzuattan dem vuracak değiliz herhálde.

Hüseyin Bey’i izlemek gerek. Zira kendisinin iddialı tabiatı, bizleri daha uzunca bir süre eğlendireceğe benziyor. ‘Bu daha başlangıç; Erdoğan köşesini mutlaka büyüteceğim’ diyor.

Bu cevval hevesle devam ederse; ‘Başbakan çıplak!’ diye bağıracağımız günler de gelir belki, belli mi olur? Hem bu konuda yemin etsek başımız da ağrımaz:

‘Başbakan çıplak! Çünkü bütün gardırobu Hüseyin Akar’ın şöminesinin üzerinde, bedensiz yatır muamelesi görüyor... Başbakan ne zaman üzerine bir şey geçirmeye çalışsa, Akar ondan önce davranıp paçasından tuttuğu gibi o pantolonu Başbakan’ın üzerinden kapıyor, bu duruma hizmet etmesi için evine yaptırdığı ekstra 1423 şömineden birinin üzerine yerleştiriyor.’

MESLEK ERBABI OLMAK LAZIM

Hakikaten anlamak güç. Hadi böyle bir şey yapmışsın, bir pantolon ve bir çift kullanılmış ayakkabıya 5 bin papel bayılmışsın. Bırak bari mevzu parti kulislerinde kalsın di mi?

Bir gün Başbakan’ın şürekásından birini evine davet et, hadiseyi fısıltı gazetesi marifetiyle yay, nasılsa onun kulağına gider, di mi? Yok...

Bunu bir de televizyonlara çıkıp, gazetelere konuşup, hiiiç yüzün kızarmadan uzun uzun anlatacaksın: İşte gelen giden misafirler bakıyor da, ailecek çok mutluyuz da...

Ayağına geçirip, başbakan adımları attığına dair kendine kandırıkçı gaz veriyor deseniz, o da değil. Öööyle misafirler gelip baksın diye mal gibi duran bir çift ayakkabı.

Tam da Pakize’nin (Suda) sorduğu gibi: Neyine bakıyorlar acaba? Tasarım harikası olduğu da pek iddia edilemez ama?..

Herhálde, bizim bakıp standart bir çift kahverengi kundura gördüğümüz yerde, onlar bakınca, Oz Büyücüsü’ndeki Dorothy’nin sihirli pabuçlarını falan görüyor.

Enteresan bir ‘bakış açısı...’

‘Meslek’ erbabı olmak gerekiyor herhálde anlamak için. Bizim hafsalamızın kıtipiyos kapasitesi almıyor.

Atoori destanı Gılgamış’ı ezdi geçti

Memleketin Godot modeli beklenip duran, niye merakla beklendiği filan bile unutulmuş olan bazı konuları vardır malûm.

Tarkan’ın İngilizce albümü, Sinan Çetin’in bitti, bitti, bitemedi Romantik’i, Boğaz’ın tüpgeçidi, Gılgamış filminin vizyona girmesi...

Beklersin, gelmez...

Niye öyle manası kendinden menkul bir hasretle beklenir bunlar; o da bilinmez...

Bu kez de Maçka Housez Apart Otel’in sahibi Sezer Group yetkilileri, Gılgamış ekibinin dört aydır otel masraflarını ödemediği iddiasıyla yapımcı Beni Atoori’ye dava açmış.

Yapımcı Atoori de, ‘Ucuz reklam peşindeler’ buyurmuş.

Bu ucuz reklam muhabbeti de ayrı bir hoşluğudur hayatımızın. Beni Atoori, memleket sınırlarına ayak bastığı günden beri neredeyse günaşırı bir haberini okuyoruz. Bunların bir kısmında birileri onu ucuz reklam peşinde olmakla, diğer kısmında Atoori insanları ucuz reklam kovalamakla itham ediyor.

Filmi görmek henüz nasip olmadı ama filme dair geyiğin bünyede yarattığı hissiyat ‘Daha önce görmüştüm’e çalıyor.

Öyle de sıkıcı bir film ki esne Allah esne, bitmiyor. Gılgamış Destanı şöyle dursun, Atoori bir senede öğle bir iç bayıltan destan yazdı ki hey maşallah.

Bence nasıl film çekilemeyeceği üzerine bir belgesel çeksin, ihtisas alanıdır; hem muhtemelen konu da bol demagoji, gani gani dedikodu içerdiği için müthiş gişe yapacaktır. Olmadı, Beni Bey, kendi destanını Pazar Keyfi’nin sonunda, o saçmasapan, bin saat süren bir dizimsinin yayınlandığı bölüm var ya hani, orada yayınlatır.

Bakın işte orda, reklamın da rating’in de feriştahını alır.
Yazarın Tüm Yazıları