Bakana baka baka

Ne acayip bir işleyiş...

Meselá evli bir bakanın, evlilik dışı bir ilişki yaşadığı ortaya çıktığında, o Bakan’ın istifa etmesi doğal karşılanıyor, hatta bu bekleniyor, hatta hatta kimi zaman bu gerçekleşiyor.

Uçkurunun marifetleri, yalnızca kendisini, eşini ve birlikte olduğu kadını-erkeği (Evet, gafil muharrire, söz konusu makamda bir kadının oturabileceğini ve o kadının evlilik dışı bir ilişkiye girebildiğini ihtimal dahilinde bulunduruyor. ‘Ne istifası, onu recm etmek lázım’ diye düşünenler, bu yazıyı okumayabilir, hatta mümkünse okumasın lütfen) ilgilendirdiği hálde, bu durum bir şekilde tüm milleti gerebiliyor.

Ama meselá Çernobil döneminde kameralar karşısında höpür höpür çay yudumlayan ve ‘Bakın valla fotosenteze de faydalı bir şeydir, mmm, radyasyon, değişik bir tat’ şeklinde akıllara ziyan beyanatlar veren zamanın Sanayi Bakanı Cahit Aral, son nefesine kadar, yaptığının matah bir şey olduğunu savunup durabilir.

Kanal A’da yayınlanan Gündem programına katılan Tarım Bakanı Mehdi Eker; ‘Şu anda kuş gribi riski yok. Veteriner kontrolünde kesilmiş hiçbir kanatlı hayvanın zararı yok. Ben gönül rahatlığıyla yiyorum’ dedi son olarak.

Kendileri, milletin lepistes belleğinden mustarip olduğunu bildikleri için, kimsenin de; ‘Biz bu trajikomik şaheserin farklı bir versiyonunu görmüştük’ şeklinde bir çıkıntılık yapmayacağından emin.

Ha, bunun üzerine canlı yayında önüne bir tabak kızarmış tavuk budu geldiğinde, ‘Hangi koşullarda kesildiğini bilmediği için’ yedi mi, yemedi; ayrı...

Az zamanda çok yol katetmişiz. 20 küsur yıl sonra, en azından kendi sağlığının derdinde bir bakanımız var nihayet...

Kendi tavuğunu kendi evinde, evin kadrolu veterinerine kestiriyor olsa gerek... Kanal yetkililerinin habercilikte bir ilke imza atmak adına canına kast ettiğini, bile isteye önüne gribal enfeksiyondan mustarip tavukları seçip getirdiklerini düşünüyor olabilir mi?

Bakın vallahi de billahi de her yanlış makamdan öksüren bakanın istifa etmesi gerektiğini savunanlardan değilim.

Sadece pişkinlikten fena hálde sıkıldım ve bu gibi durumlarda yalanın, her türlü virüsten daha ölümcül sonuçlar doğurabildiğini akıl edebilecek kadar, yani hasbelkader mercimek kadar beyne sahibim.

Ve bu gibi hadiseleri, mümkünse sadece TV skeçlerinde izleyeceğimiz günlerin gelebileceğine inanmak adına, kendi çapımda üstün gayret göstermekteyim.

Meselá Tarım Bakanı, tehlikenin önüne geçebilmek için üzerine düşeni yapsın, halkı bilinçlendirmek için gerekli, GERÇEK açıklamaları yapsın istiyorum. Çok şey mi istiyorum?

Ve meselá Atilla Koç, artık oturduğu o makam koltuğundan kalksın, gitsin evinde uyusun istiyorum. Evet efendim, Atilla Koç, hepten olmasın, hani olsun da Allah sahibine bağışlasın, ben kendisini görmeyeyim, duymayayım, bilmeyeyim istiyorum.

Herhálde çok şey istiyorum.

Atilla Koç’un, Eyüp Camii’nden alınıp havaalanına getirilen Sakal-ı Şerif ile ilgili son inci derlemesidir: ‘Sadece gereksiz yalakalık. Koca Doçent (İstanbul Kültür İl Müdürü Doç. Dr. Ahmet Bilgili) değiştireceğimiz Sakal-ı Şerif kutularını örnek olarak getireceğine, kendisi getirmiş.

Bakanlık önemli değil; adam olana 8 ay da, 8 yıl da bakanlık yeter. Üzüldüğüm bir başka nokta da dün benim için ‘Şöyle şeyhtir, böyle şeyhtir’ diyenler, bugün de ‘Sakal-ı ‘Şerif’e nasıl bunu yapıyor?’ diyerek benim ikitadımı sorgulamaya çalışıyor. Bana dün tarikat şeyhi diyenler, bugün de Peygamber sevgimi sual ediyor. Bunların vicdanı yok.’

Başkalarını bilemem. Ben kimsenin itikadını sorgulamıyorum. Hatta bu ülkenin Kültür ve Turizm Bakanı’nın itikadına dair en ufak bir bilgiye sahip olmak, özellikle istemiyorum.

Sorgulamak haddimize değil, nasılsa kafalarına göre takılıyorlar ama yine de bir şeyi çok fena merak ediyorum.

Adam olana ve o partideki diğer kendini adamdan sayanlara sorumdur: Sekiz ay yetmedi mi?
Yazarın Tüm Yazıları