Babasından ayrı çocuklar

YAZDIĞI güzelim Nasreddin Hoca şiir kitaplarını ‘Hep gülümsemeleri dileğiyle’ çocuklarına ithaf eden iyi insan Mustafa Balbay’ın 20 aylık oğlunun hayatının yarısından fazlası babasız geçti, 9 yaşındaki kızı resim yaparken artık renk kullanmıyor, siyah-beyaz çiziyor.

Tuncay Özkan 15 aydır hapiste. 17 yaşındaki kızı perişan.

Haberin Devamı

Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu 10 aydır tutuklu; hapiste yüz felci geçirdi, siroz hastası, karaciğer kanseri riski var, hayati tehlikesi var. Bu aydınlar hükümlü değil. Hani şu ‘suçu kanıtlanana dek suçsuz sayılması gereken’ insanlardan.

Kaçma, delil karartma, ilgililere baskı yapma vs. olasılıkları olmayan kişilerin tutukluluklarının uzatılmaması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kriterlerinin gereği.

Mahkeme heyetleri üç hâkimden oluşuyor. Yukarıda anılan kişilerin de içinde olduğu 22 tutuklu, bırakılmaları yönünde bir oya karşı ‘Tutukluluğa devam’ diyen iki hâkimin oyuyla yatmaya devam ediyorlar. Bu insanlar yargılansınlar tabii, ama suçlu olup olmadıkları anlaşılana dek evlatlarından ayrılmasalar, yılbaşında, doğum gününde, karne gününde çocukların boynu bükük kalmasa ne zararı olur bir türlü anlayamıyorum.

Haberin Devamı

Prof. Dr. Cem SAYBoğaziçi Üniversitesi

 

Biberin acısı nasıl anlaşılır

 

SEMŞETTİN Okumuş, Bayburt’un Akçar Köyü’nde doğmuş... 10 kardeşin dördüncüsü... İstanbul’da ortaokuldan sonra klima ve ısı tesisatçılığında çalışıyor, eniştesinin daveti üzerine Basel’e gidiyor. Yıl 1973... Bir yıl sonra Türkiye’ye döner; ama aklı İsviçre’de kalmıştır... İki yıl sonra yine döner; yine klima işinde çalışır. Trabzonlu Hacı Mahmut Efendi soyundan geldiğinden ‘helal et’ işine girer ve Fransa’da bir kesimhaneye her hafta 10-20 tosun kestirip getirir. Ama zahmetinden ötürü bu işten de vazgeçer. Ardından meyve ve sebze işine girer... Şirketinin adını ‘Agrusan’ koyar. Agru’nun topraktan çıkan, yani tarım; ‘san’ın da süt kaymağı olduğunu ifade ediyor kendince.

Merkezi Zürih’te, “yıllık iki haneli milyonlarla ifade edilen ciro” yapıyormuş. Antalya halindeki firmasından, sivri, çarliston, dolmalık biber, salata ve domates ağırlıklı olmak üzere her türlü sebze ve meyveyi tüm Avrupa’ya dağıtıyor. 20 ülkeye sebze-meyve dağıtmak pek kolay değil. Türkiye, Avrupa’ya daha yakın olsaymış, İspanya ve Yunanistan ile daha dişe diş rekabet edebileceğini iddia ediyor. Sebze ve meyvenin ‘kralı’ kimdir? “Meyvede, sonbahar ve kışta nar, yazda ise kiraz ve ile incir...” Önümüzdeki sezon, Gazipaşa’da festivali yapılmaya başlayan ‘çekirdeksiz nar’ı da Avrupa’ya tanıtmaya başlayacakmış... Piyasaya hiç ‘bozuk’ ürün vermediğinin altını çizerken, tam olmasa da bir ipucu veriyor:

Haberin Devamı

“Ön soğutma yapılmadan ürün frigorifik araca yüklendiği takdirde 14 gün olan ömrüne rağmen 10 günde bozulur.” Avrupalı Türklerin üçüncü nesli artık zeytin ve Türkiye’den getirilen sebze ve meyveyi yemiyor; onun yerine tropikal meyveler ile brokoli gibi sebzelere eğilim gösterdikleri dikkat çekiyor.

Bilimsel verilerde bulamayacağımızı söylediği bir ‘bilgisi’ni aktarıyor:

“Biberin sapının etrafında yıldızlar vardır. Beş yıldıza kadar tatlı, beşin üzerinde yıldız varsa acıdır. Kış biberinin acısı daha az, yaz biberinde ise daha çok olur.”

Deneyeceğiz bakalım...

 

Golf, Türkiye’yi uçurur

 

“SEYAHAT etmek zihni yüceleştirir, kişilerin birbirlerine olan önyargılarını yıkar.”

Haberin Devamı

Bizim Halit Çelikbudak, Türkiye’de ve İsviçre’de bilinen turizmci Kadir Uğur’u tanıtırken İrlandalı yazar Oscar Wilde’ın bu sözünü kullanmış... İsviçre’den Türkiye’ye giden 300 bin turistten 40 binini İsviçre kökenli Bentour şirketiyle götürüyor. Yılda 30 milyon İsviçre Frangı ciro yapıyor.

Uğur, Antalya’ya kış turizmini başlatan ilk isim.


8.5 milyon İsviçreli, yılda dört kez tatile çıkıyormuş... Ülke dışına yaklaşık 30 milyon çıkış demek, zenginlik anlamına geliyor. İsviçreli kaliteli destinasyon arıyor. Peki nereye giderler? Uzakdoğu, İspanya, Fransa, Almanya ve Yunanistan... Yunanistan’ın çektiği turist sayısı 550 bin... Kadir Uğur “Bugün Yunanistan’ı çoktan geçecektik ama, ah o Türkiye-İsviçre maçında olanlar...” diyor. Olaylara karşı en hassas sektör turizm... Bu nedenle on yıldır boynundaki nazar boncuğunu çıkarmıyormuş Uğur...

Haberin Devamı


Pek farkında değiliz ama yapılan yatırımlarla golfün Türkiye’yi uçuracağını belirtiyor.Antalya yöresinde 14 saha var; 60 olması gerekiyormuş iyice pay almak için... Normal turistin bir haftalık tatil için 700 İsviçre Frangı (100 İsviçre Frangı 68 Euro) öderken, golfçülerin harcaması en az 1200 dolar tutuyormuş. İsviçre’de 90 iken Almanya’da golf sahalarının sayısı 500 imiş. Saha itibariyle onları geçtiğimiz için İspanyollar bize kızgınmış. Bu konudaki emekleri boşuna harcamamış... Türkiye’ye 3-4 bin golfçüyü Antalya’ya götürüyor. “Bu kapıları ben açtım Türkiye’ye” diyor. Kendisi de golf oynuyor, İsviçre Golf Federasyonu’nun Türkiye temsilcisi... Kapadokya coğrafyasında da golf başlatılmış. Yalnız topun girdiği deliklerin çevresi çim oluyormuş.

Haberin Devamı


Bu sporun şimdi de karda ve donmuş göllerde oynanmasına başlanmış. Akla hemen kışları donan Kars Çıldır Gölü’nde delikli golf oynanamaz mı sorusu geliyor? Bakmak lazım.


“Ben, 60 yaş üzerindekilere % 5 indirim, 20 yaş altı çocuklarını getiren ailelere de % 50 indirim yapıyorum. Turistin Kemer ve Side dışına da yayılmasını istiyorum. Golfün yararlarını da dinleyelim Kadir Uğur’dan... Açık havada beş saat hareket halinde oluyorsunuz, vücudunuz yorulmuyor, aşınmıyor... Oyun oynayan 4-5 kişi ile sohbet ediyor, sosyal ilişkilerinizi geliştiriyorsunuz, zihninizi geliştiriyorsunuz.”


Turizm çeşitleniyor. Bu gayretler yetmez. Dileriz biz yine geri kalmıyoruzdur.

 

İzzet Baysal ve Bolu

 

İŞİM gereği sık sık Ankara-İstanbul arasında otobüsle seyahat ederim. Bolu Dağı tüneli açılmadan önce otobüs Bolu’dan geçerken Bolu’da özellikle eğitime büyük katkıları olan merhum İzzet Baysal’ın fotoğrafını ve ismini görüp, Bolulu olmadığım halde ona içimden dua okur, teşekkür ederdim. Şimdi tünelin açılmasıyla yol güzergâhı değişti, dolayısıyla onu anmamıza yardımcı olan şükran panolarını artık göremiyoruz. Bolululardan isteğim o panoları yeni yola da koyarak Bolu’ya büyük faydaları dokunmuş bu hayırsever mümtaz insanın unutulmamasını sağlamalarıdır.

Bence onun adını yaşatmak tüm Boluluların görevidir.

Önder OSKAY  

Yazarın Tüm Yazıları