Ayrı dünyaları birleştiren 6 halka

Zarar üstüne zarar eden Yunan Olympic Havayolları sonunda 177 milyon Euro’ya işadamı Vgenopulos’un oldu. Bakalım Vgenepulos defalarca batan şirketi Onasis’in zamanındaki ihtişamlı günlerine döndürebilecek mi?

Haberin Devamı

 Ölümünden tam 34 yıl geçti ama o hâlâ konuşulan, tartışılan bir efsane. O, bazen bir kadının ayaklarına servetler serecek kadar cömert, bazen de arkadaşlarıyla eğlendiği tavernada garsonlara tek kuruş bahşiş bırakmayacak kadar cimriydi. O bir ABD başkanının (John F. Kennedy) dul eşini (Jacqueline Kennedy) baştan çıkaracak kadar usta bir Latin sevgili, ama aynı zamanda uğruna büyük bir kariyeri tek kalemde silen bir divanın (Maria Callas) aşkını inkar edecek kadar nankördü. ış hayatında da kimsenin gözünün yaşına bakmadı. Sıfırdan başlayıp dünyanın en zengin insanlarından biri olmayı başardı. O ızmirli Aristotelis Onasis idi.
Bugün Yunanistan’da en çok konuşulan işadamı ise Andreas Vgenopulos. Ülkenin en büyük holdingi haline gelen ve 52 bin çalışanı olan MıG’in (Marfin Yatırım Grubu) başındaki adam. 40 ülkede faaliyet gösteren MıG geçen şubat ayında Türkiye’de sağlık sektöründe (şafak Hastaneleri) 48 milyon dolarlık yatırım yaptı. Vgenopulos 56 yaşında. Babası deniz kuvetlerinden emekli. O da sıfırdan başladı. 1997 yılında Atina Borsası’nda büyük paralar kazandı. Banka kurdu. Arap ortaklarıyla birlikte ne bulsa satın alıyor. Özel hayatı ailesinden ibaret. Eşi ve üç çocuğuyla birlikte sessiz sakin bir yaşam sürdürüyor. Ne dedikodulara, ne de skandallara karıştı adı.

ANADOLULU BOHEMıN HAVACILIK BAşARISI

Yaratılışları birbirine tamamen zıt bu iki “para imparatoru”nun birkaç gün öncesine kadar tek ortak yönü Panatinaikos takımı taraftarı olmalarıydı. Her ikisi de sevdikleri takıma kendi tarzlarıyla yardımcı olmaya çalıştılar. Panatinaikos takımı 38 yıl önce o zamanki adıyla Avrupa şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinde, Belgrad’da 4-1 yenildiği eski Yugoslavya’nın Kızılyıldız takımını Atina’da 3-0 yenerek finale yükselmişti. Dedikodular Yugoslav oyuncuların sahaya çıktıklarında kendilerine verilen çiçek buketlerinin içinde sıfırları bol çeklerin de bulunduğu şeklindeydi. Kötü diller “Onasis’in yeni merakı futbol” diyordu. Anadolulu bohem, kurnaz Onasis işte..
Vgenopulos ise Panatinaikos takımını satın almak için kuruşu kuruşuna hesaplanmış ve her şeyi hukuka uygun geniş kapsamlı bir proje sundu. Kabul edilmedi ama yeniden deneyeceğine eminim...
Birkaç günden beri de bu iki farklı dönemin iki farklı mantaliteli işadamını artık “altı halka” birleştiriyor. Onasis, her biri bir kıtayı sembolize eden altı halka amblemli “Olympic” havayollarının kurucusu ve ilk patronuydu. Vgenopulos ise yeni patronu.
Onasis 1957 yılında Yunan devletinden 14 adet DC3 ve 1 adet DC4 tipi pervaneli yolcu uçağı ile 865 kişilik personeli devralıp Olympic havayollarını kurmuştu. Kısa sürede dünyanın en genç uçak filosuna sahip ve en lüks hava yolu şirketi haline geldi. ıtina ile seçilen hosteslerin üniformalarını Pierre Cardin dikerdi. Yolcular mum ışığıyla, altınla kaplanmış çatal bıçaklarla yerlerdi yemeklerini.

AB REST ÇEKTı AMA TALıBı ÇIKMADI

Haberin Devamı

Yunan hükümetleriyle arası hep iyi değildi Onasis’in. Özellikle de Albaylar Cuntası (1967-1974) döneminde, imtiyazları tek tek elinden alınıyor, vergi üstüne vergi ödemesi isteniyordu. ıleriyi gördü ve 1 Ocak 1975’de ölmeden birkaç ay önce servetine servet katmış olarak devlete iade etti Olympic’i.
şirket için yeni bir dönem başlıyordu. Siyasetçilerin, iktidara gelen siyasi partilerin baba çiftliğine dönüştü. 1976’da ilk kez zarar etti. 1957’de 865 olan personel sayısı takvimler 1990’ı gösterdiğinde 22 bine ulaştı.
Devlet, zararı her yıl cebinden ödüyordu. Yunanistan’a gönderdiği güzel paralarının bir bölümünün Olympic’in zararlarını kapatmak için ödenmesine daha fazla tahammül edemeyen AB, 1994 yılında “bu şirketi adam edin” ültimatomu verdi.
Yunan hükümetleri siyasi maliyeti düşünerek AB’ye “tamam olur” dediler ama yine de bildiklerini okudular. Açıklar her yıl “sermaye arttırımı” adı ile karşılandı. Maaşlar gelirin yüzde 50’sini geçer hale geldi. Personel azaltmaya yönelik her teşebbüs grevlerle püskürtüldü. Uçaklar haftalarca yerde çakılı kaldı.
2000’li yıların başlarında AB’den bu defa “madem adam edemediniz satın” ültimatomu geldi. Atina’nın cevabı “hay hay” oldu ama binbir defa batmış Olympic’e kimse talip çıkmadı. Araplar ilgi gösteriyor denildi fos çıktı. ıngilizler dendi yine fos...
Olympic hafta başında sadece 177 milyon Euro’ya MıG Holding’e yani Vgenopulos’a satıldı.
Hesabı kitabı iyi bilen yeni patron Vgenopulos, Olympic’i Onasis dönemindeki şatafatlı günlerine döndürebilecek mi? Bunu zaman gösterecek.

Obama... Ne yaptım ama!

Yunan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani’nin ülkesinin AGıT dönem başkanlığından yararlanıp şubat ortalarında Washington’da gayri resmi de olsa Hillary Clinton ile görüşmesi Atina’da memnuniyetle karşılanmıştı. Bakoyani’nin, Ali Babacan’dan önce Clinton ile buluşması Yunan diplomasisi için bir artı sayıldı. Söylenenlere ve yazılarlarla bakılırsa, bu görüşmede Bakoyani “Türkiye’nin Ege’deki tahrikkar eylemlerinin kaygı uyandırdığını” Clinton da “konuya bakacağını” belirtmiş.
Ve Bakoyani-Clinton görüşmesinin mürekkebi kurumadan ABD Dışişleri Bakanı, Ankara’ya gitmez mi? Üstelik başkan Barack Obama’nın nisan ayında Türkiye’yi ziyaret edeceğini açıklamaz mı? Üstelik bir de Kıbrıs Türklerinin tecritten kurtulmaları gerektiğini söylemez mi?
Yunan gazetelerin manşetlerine çıktı Hillary-Barack ikilisi. ABD başkanı ve dışişleri bakanının Türkiye ziyaretleri, Ege ve Kıbrıs konularında Beyaz Saray’ın yeni patronu için beslenen ümitlerin boşa çıkacağına işaret sayıldı.
Kimi düş kırıklığından bahsetti gazetelerin, kimi soğuk duştan. Kimi “Obama Türkiye’ye yatırım yapıyor” dedi, kimi “Obama Ankara’ya demir atıyor”.
Söylenenlere, yazılanlara bakılırsa yine, Clinton da Obama da Atina ile Ankara’yı bir kalemde ziyaret edilmeleri “geleneğini” bozmuşlar. Atina’yı “es” geçmişler. ABD artık Türk-Yunan ilişkilerindeki “eşit mesafe politikası”nı Türkiye lehine değiştirecekmiş. Obama yönetimi Afganistan’dan Ortadoğu’ya, Irak’a, Kafkaslar’a ve Balkanlar’a kadar Türkiye’ye güveniyormuş.
Yunan medyasının haberlerinde muhtemel bir endişenin ya da kıskançlığın payı bence fazla değil. ışin içinde Yunan medyasının Türkiye’ye bakış açısındaki rekabet anlayışından bir türlü vazgeçmemesi ve Türkiye konusunun hükümetin eleştirilmesi için hâlâ iyi bir koz gibi kullanılması da var.

Bir tablonun öyküsü
/images/100/0x0/55ea1d39f018fbb8f86c1809
Fotoğrafta gördüğünüz tablo birkaç gün öncesine kadar Atina’nın sosyete semti Ekali’deki bir sergide teşhir ediliyordu. Papazların başını çektiği tepkiler yüzünden artık yerinde yeller esiyor.
ılk bakışta ressam Rea Wolker Kotsi’nin tablosunda tepkiye neden olacak pek bir şey görünmüyor. ıç çamaşırı ile bir koltukta oturan bir kadın. Bu tablonun gündem oluşturmasının nedeni adından kaynaklanıyor.
Ressam büyük harflerle “Meryem Ana Cebrail’e Bakarken” adını vermiş tablosuna. Taa semtin papazına varacak kadar, kulaktan kulağa duyulmuş bu ad. Papaz telefona sarılmış ve belediye başkanına “Hıristiyan geleneklerini ayaklar altında çiğneyen bu tabloyu sergiden ya çekersiniz ya da çekersiniz” demiş. Sonra da diğer papazlar girmiş devreye. “Dindar vatandaşlar” da rahatsız olmuş tablodan.
Belediye başkanı muhtemelen birkaç yıl önce yine Atina’daki bir sergide Belçikalı ressam T. Cordier’in, bir yandan erkeğin cinsel uvzunu, bir yandan da üzerine sperm sıçramış bir haçı gösteren eserinin teşhir edilmesinden kopan kıyameti hatırlamış olsa gerek, Meryem Ana tablosunun ortadan kaldırılmasını emretti.
Entelektüeller “sanat hürdür ve istediğini yapar. Hiçbir güç sanata sınır getiremez” diyorlar. Haklılar. Muhafazakâr çevreler “Sanat yaratıcılığı açısından hürdür. Sanatın toplumla buluşmasında mutlaka sınır vardır, olmalıdır. Sembollere saygımız olmalı” görüşünde. Onlar da haklı.

Yazarın Tüm Yazıları