Aşkın acısız Adana tipi mideyi yakmayan bir modeli mevcut olsun istiyorum

‘Valideden kerimeye hayat dersleri’ serisinden favori cümlemdir. Annem seneler önce bana demişti ki: ‘Şu kadın-erkek meselesinde, aşktan ve sevgiden üstün tek bir şey tanırım; o da alışkanlıktır.’

Gerçi aynı seri kapsamında kendilerinin; ‘Beraber olacağın adamı seçerken şuna dikkat et,’ demişliği de vardır: ‘Akşam olup eve girdiğinizde, kapılarınızı kapatıp dünyanın geri kalanını dışarıda bıraktığınızda huzurlu musun, değil misin? Huzur varsa, her şey tamamdır.’

Hiç zannetmiyorum ya, bir gün benim de bir kızım olursa, ona tam tersini salık vermeyi düşünüyorum: Yavrucuğum, adamın biriyle birlikte olmaya karar verdiğinde ilk işin herifi kulağından tuttuğun gibi, álemin en kalabalık gece kulübüne götürmek olsun.

Hatta mümkünse bütün arkadaşların da o sırada orada bulunsun. İlişkilerin içine eden şey, genellikle üçüncü kişilere duyulan tahammülsüzlük oluyor. Kıskançlık denen iğrenç illet, aşkın-meşkin, sevginin-saygının, ezcümlesi her bir haltın köküne kibrit suyu sıkıyor.

Bak bakalım birlikte gülebiliyor musunuz? Kalabalıklar arasında da mutlu musunuz? Adamla birlikte eğlenebiliyor, sosyalleşebiliyorsan, sana karada ölüm yok. Çaktın mı köfteyi kuzucuğum?

Benim ‘doğmamış çocuğa mektup’um böyleyken böyle... Fakat iş, şu alışkanlık meselesine gelince, valideyle yüzde yüz hemfikirim.

44 yıldır, her Allah’ın günü dön dolaş aynı kavgaları ettiği hálde aynı adamla -yani babamla- yaşamaya devam eden annem bilmeyecek de kim bilecek azizim? Dünyanın en vahim bağımlılığıyla ilgili vaktiyle beni uyardığı için, validenin önünde, olmayan ceketimin düğmelerini saygıyla iliklerim.

Neredesin Firuze’yi seyrettiniz mi efendim? Seyretmeseniz de methini duymuş olmalısınız: Filmden bir sountrack çıktı ki oooy oy; hararetle tavsiye ederim! Bir takım hukuki komplikasyonlar yüzünden albümün toplatılması söz konusu, dolayısıyla henüz vakit varken, yemeyin içmeyin, bir koşu gidin alın derim.

Albümden ilk olarak, Müslüm Gürses’in muhteşem bir şekilde yorumladığı Bülent Ortaçgil klásiği Sensiz Olmaz dönmeye başladı müzik kanallarında. Müslüm Baba’nın rengáhenk film kareleri arasında, elinde baca gibi tüten sigarasıyla bir ‘Yineeeee’ çekişi var ki, kelimeler kifayetsiz yani.

İnsanın kendini önüne çıkan ilk meyhaneye atıp, bütün geçmiş aşklarına kanlı ve hicranlı gözyaşları dökesi, önündeki tabakta uzanan ölü balığı gözyaşlarıyla tuzlayası geliyor.

Müslüm Baba’nın sesiyle, Sensiz Olmaz’ın gelmiş geçmiş en derin ‘alışkanlık’ şarkılarından biri olduğu, bir kez daha kesinlik kazanıyor:

‘Bu sabah yalnız uyandım / Sensiz olmaz / Tanıdık kokular yok / Sensiz olmaz / Kahvaltım anlamsızdı / Sensiz olmaz / İlk sigaram bile tatsızdı / Sensiz olmaz / Anlaşılan alışmışım / Sensiz olmaz / Bir verdiysem iki almışım / Sensiz olmaz / Aşk bir dengesizlik işi / Sensiz olmaz / Dengeye dönüşendir sevgi / Sensiz olmaz / Yine kendi kendime sormadan duramadım / Niye seni böyle istiyorum bulamadım.’

İnsan neden, bitmiş bir ilişkinin ardından uzuuun süre, yatağın sadece belli bir tarafında uyumaya devam eder?

İnsan niye, sadece kendisi için sofra kurma yetisini kaybeder? İnsan niye bir ilişkinin leşini, kuyruğuna teneke kutu bağlanmış sokak kedisi gibi, sittin sene peşi sıra sürükler?

Aşkın, ‘acısız Adana’ tipi, hafif, mideyi yakmayan bir modeli mevcut olsun istiyorum. Alışmadan aşk olamıyor mu anne? Hani yarın bir gün olur a, torununa izah etmem gerekebilir diye soruyorum: Niye?..
Yazarın Tüm Yazıları