Sürdürülebilirlik konusuna verilen önem yeterli olmasa da ikinci el mağaza sayısının artması, sürdürülebilir moda tüketimine giden yollardan biri olarak kabul ediliyor.
Türkiye’ye bakacak olursak ikinci el kıyafet satın almak pek yaygın değil.
Hatta gruplar içinde kısık sesle söylenecek kadar, kişiyi yanlış bir şey yapmış hissi verecek kadar tedirgin ediyor.
Bu, ülkelerin eğitimiyle doğru orantılı.
Avrupa ve gelişmiş diğer ülkelere baktığınız zaman döngüsel ekonomi çok önemli bir yer kaplar.
Garaj satışları, bit pazarları, vintage marketler, vintage butikler, ikinci el satış siteleri, ikinci el pazarlar bambaşka ve renkli bir dünyadır.
Stil kodlarının ilk oluştuğu yerler oralardır.
Yaptıkları uyarının içeriği son derece net.
Avrupa’nın benzeri görülmemiş bir krizle karşı karşıya olduğunu, düşük değerdeki hızlı moda tüketiminin artmasından dolayı büyüyen tekstil atıklarının temizlenmesi gerektiğini yoksa çok ciddi problemlerin kapıda olduğunu belirtiyorlar.
Bu uyarılar bir işe yarıyor mu?
Cevabı ise tam olarak ‘yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar’ sarmalından farksız.
Tekstil atıklarının küresel iklim krizinin en önemli sorunlarından biri olduğunu biliyoruz.
İlginç olan bu bilindiği halde hızlı moda satışları artmaya devam ediyor. Sektör bu konuda elini taşın altına koymuş gibi gözükse de tüketici ne ile karşı karşı olduğunun farkında değil.
Bilinçsizce satın almalar ekonomik krize rağmen devam ediyor.
Özellikle yağmurun ve çamurun bol olduğu ülkemizde sezonu kısıtlı olsa da görsellik itibarıyla her zaman gönlüme taht kuran süet ceketler, 70’lerin özgür ruhunu yeniden günümüze taşıyor.
Zamansız gardıroba sahip olmak gerek derken hep bu kilit parçaların öneminden bahsediyorum.
Öyle parçalara yatırım yapın ki, sezonlar geçse bile gardırobunuzdan gururla çıkarıp giymeye devam edin.
Klasik gardıroba sahip olmak tam anlamıyla bu demek.
Yıllar önce alınan bir parçayla kendini sürekli geriye sararak yenileyen moda dünyasıyla paralellik yakalayabilmek, annenin, daha büyüklerin kıymetlilerini şu an taşıyabilmek, her fashionsta’nın rüyalarını süsler.
Şehrin çılgın temposu, kışa adaptasyonu zorluyor.
Bir elimizde şemsiye, diğer elimizde yağmurluk, giysen bir dert, giymesen başka dert olan kıyafetler...
Hasta olmadan bu süreci şık bir şekilde atlatmak elimizde.
Lahana mevsimine hazırsanız başlıyorum.
Bu geçiş döneminin en zor yanı genellikle kombin yapabilme kabiliyetinin düşmesidir. Yaz aylarının o güzelim renkli dünyasının üzerine kat kat giyinmek hiç kolay değil.
Hem üşümemek hem de biz kadınların şık gözükme arzusu bir araya gelince ortaya ilk haftalarda mutsuzluk kaynağı stiller çıkabilir.
Bunu ortadan kaldırmak aslında kolay.
Phoebe Philo’nun ayrılmasını üzerine “Celine’e ne olacak?” sorularına cevap bulmaya çalışırken Hedi Slimane’in kreatif direktörlüğe getirilmesi bomba etkisi yaratalı 7 yıl oldu. Kimisi için Phoebe Philo’nun ikonik tasarımlarının üzerine Slimane’in sıska kadın silüetine evrilmesi kabul edilemez bulunsa da geldiği yıldan itibaren Celine’in yıllık cirosunu iki katından fazlasına katlayan Slimane, geçtiğimiz günlerde görevinden ayrıldığını açıkladı.
Aynı gün ise hızlı bir basın açıklaması ile Phoebe Philo’nun Celine’deki görevi boyunca tasarım yardımcılığını yapan ve bu yılın başlarında Ralph Lauren’deki görevinden ayrılan Michael Rider göreve getirildiği duyuruldu.
Şu an kulislerde Hedi Slimane’ın Chanel’in kreatif direktörlüğüne getirileceği konuşuluyor. Bakalım bu dedikodular gerçek çıkacak mı?
Eğer doğruysa herkes kemerlerini bağlasın çünkü Karl Lagerfeld sonrası Chanel küllerinden doğacak ve yeniden arzu nesnesi haline gelecek demektir.
Bu sezon moda haftalarının sönük geçen koleksiyonları birçok modaseveri mutsuz etti.
Gucci’nin kreatif direktörlüğünden ayrılıp Pier Paolo Piccioli sonrası Valentino’yu devir alan Alessandro Michele ilk şovunda yargılamanın hız tanımadığı sosyal medyada korkunç bir linç yese de ters köşe bir koleksiyonla yeni Valentino kadınını tanıttı. Şimdi gözler ikinci koleksiyonunda.
Bir diğer endişe verici koleksiyon ise Maria Grazia Chiuri’nin harikalar yarattığı Dior’un son iki koleksiyonun sanki başka ellerden çıkmış gibi gözüken ve pek olumlu konuşulmayan tasarımları.
Kadınların “stil sahibi erkek var da biz mi görmedik” geri dönüşlerini ele almadan bu konuyu kapatmam doğru olmazdı.
Erkekler gözünden bakıldığında kadınlar son derece ızdırap verici olsa bile çoğunlukla topuklu ayakkabıyla dolaşmalı.
Erkekler için spor ayakkabı, babet çoğunlukla kabul edilebilir değil mesela.
Listeleri çok uzun...
Tayt giyilmesin, bol giyilmesin, ergenlerin geleneksel kıyafeti olan jean üzeri crop top’lar giyilmesin, fazla kiloluysa mini giyilmesin...
Kısacası istiyorlar ki tüm kadınlar Victoria’s Secret mankeni gibi olsun, tercihen “Temel İçgüdü” filmindeki Sharon Stone gibi dar ve seksi kıyafet altında giyilecek stilettolar’la dolaşsın.
Peki iyi güzel de “Kendinizi Brad Pitt sanma sanrısına nereden kapıldınız” sorusuna yanıt verebilene ise henüz rastlamadım.
Tahminimce 45 yaş civarında ve diğerinden daha genç olan bey aynen şunu söylüyordu:
“Abi her yerde siyah tayt görmekten fenalık geldi. Etrafta bir tane güzel giyimli kadın yok. Ya o bakmaya tahammül edemediğim siyah tayt, ya bol pantolon, göbekler açık. Yemin ediyorum bak. Bak abi bir etrafına. Baksana. Gündüz bu, akşam o. Hayır bir de alışverişe tonla para veriyorlar.”
Ben de yürüyüş yaptığım için haliyle üzerimdeki siyah tayta baktım ve gülerek yanlarından geçip yürümeye devam ettim.
Ama beyefendi serzenişinde çok haklı. Ben bu serzenişi yıllar önde Washington DC’de arkadaşımdan duymuştum.
“Şu Lululemon’ı çıkarana beddua edelim, ortada kadın kalmadı. Gece gündüz şu aptal taytları giyip dolanıyorlar” demişti ve inanılmaz derecece gülmüştüm kendisine.
Artık durum bizde de aynı.
Hep zarafete inanan ve giyinmekten çok zevk alan bir kadın olarak bu çukura bazen ben de düşüyorum.
İstanbul malum; yaza yatıp kışa uyandığın, içinde bahar barındırmayan, anı anına uymayan, kısacası bu konuda asla kendisine güvenilmeyecek bir şehir.
Yani 1 ay içinde kazakların, dış giyimlerin, trençkotların hayatımıza geri girmesi an meselesi.
Haliyle dolapları karıştırıp sezona hazırlıklı olmakta fayda var.
Gelin bu sezon oldukça minimal, kapsül bir gardıropla sonbahar ve kış sezonunu geçirmeyi hedefleyin.
Mesela giyim dolabınızı tüm kışı en fazla 30-35 kusursuz parçayla geçirerek ve tüm parçaları kendi içinde kombinleyebilecek şekilde dönüştürebilir misiniz?
Bunu hep birlikte deneyelim mi?
Aslına bakarsınız bu fikir bende yaklaşık üç kıştır var. Uzun zamandır klasik gardıroba evrilmeye çalışıp kıyafetlerimi eliyorum da eliyorum. Hacim olarak o kadar küçülebildim mi, açıkçası hayır. Ama giydiğim kıyafetlerin ortalamasına bakınca üzerimdekiler hemen hemen aynı. Yani yapılmayacak bir şey değil. Sadece biz kadınların kıyafetlerimizle olan gönül bağı, olması gerekenden daha fazla yer kaplıyor.