Paylaş
Şili Devlet Başkanı Salvador Allende, Amerikan destekli ordu darbesine karşı omzunda silahı, başında baretiyle direniyor.
*
Yıl: 2020...
*
Seçime hile karıştırdığı gerekçesiyle halkının protestolarından korkan Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko, elinde silahla konutuna giriyor.
*
İki silahlı başkan arasındaki devasa fark şudur:
*
- ALLENDE... Amerikan destekli darbecilere karşı şanla şerefle direniyor. Tepeden tırnağa onuru temsil ediyor.
*
- LUKAŞENKO ise... Halkının itirazından ödü koptuğu için süper tedirgin. Halkından korkan başkan olarak görülüyor.
*
Allende tarihe emperyalizme başkaldıran başkan olarak geçti. Lukaşenko’ya gelince... O tarihe bile geçemeyecek.
MEDYATİK VAKALAR
- FATİH PORTAKAL: Emekliye ayrılmış. Hayırlı olsun. Güzel bir emeklilik geçirsin... Kişisel bir başarısı var mıydı? Elbette vardı! Ancak bu kişisel başarıda ülkenin içinde bulunduğu politik atmosferin payı çok yüksekti. Alanında rakipsiz kalmış olmanın semeresini bol bol yedi. Üstelik habercilik alanında çığır falan açarak değil, daha çok ahkâm keserek... Başarısı, bu çerçevede bir başarıydı yani.
- ERSOY DEDE: TRT ekranında ana haber sunma işini iyi başaracağına inanıyorum... Bunun için yeteneği var. Ekrana yakışıyor. Başarılı olur olmasına da... Bunun koşulları var: Mesela alabildiğine kuşatıcı olmak gibi... Mesela sosyal medyada laf alıp vermekten uzak durmak gibi... Mesela propagandist olmaya yanaşmamak gibi... Ayrıca böyle davranmasını gerektiren bir durum da söz konusu: TRT gibi bir platformda görev yapacak. Başarılar diliyorum kendisine.
E AMA ÇÜŞ YANİ
YARIM milyona yakın takipçisi olan bir haber organizasyonu, sosyal medyada şu başlığı atmış:
*
“AHMET HAKAN 30 AĞUSTOS YASAĞINI SAVUNDU.”
*
Öyle net, öyle kesin, öyle keskin bir hüküm vermişler ve bunu öyle arkasında durarak yansıtmışlar ki... Neredeyse ben bile inanacaktım.
*
Bir anlık afallamanın ardından kafamı hızlıca sallayıp kendime geldim.
Ve başladım hatırlamaya:
*
30 Ağustos’un hepimizi birleştiren en büyük zaferimiz olduğunu yazmıştım... 83 milyonu çiğnemeden 30 Ağustos’un yasaklanamayacağını yazmıştım... 30 Ağustos’un yasaklanmadığını ama bir kısıtlamanın söz konusu olduğunu yazmıştım... Kısıtlamanın önceki bayramlardan farklı olmadığını yazmıştım... Hatta ve hatta bazı etkinliklerde hiçbir kısıtlama yapılmayıp 30 Ağustos’ta kısıtlama yapılmasının tepki çektiğini de yazmıştım.
*
“Çüş” falan diyorum ama bu türden operasyonlar çekenlerde bir eşek sevimliliği de göremiyorum hani.
ONURSAL KOORDİNATÖR
“ONURSAL” kelimesini severim.
Telaffuz ederken insana kendini iyi hissettirir.
Sırası geldiğinde cümle içinde kurmaya gayret ederim. Sırası gelmezse CHP’li Onursal Adıgüzel’den söz ederek bu ihtiyacımı gideririm falan...
*
Ve fakat...
Güzelim sözcüğün prestiji, benim gözümde perişan olmuş durumda.
Neden mi? Anlatayım:
*
İzmir’in Gaziemir ilçesi belediye başkanı Halil Arda, eşi Deniz Arda’ya bir unvan bağışlamış.
Şöyle bir unvan:
“Onursal koordinatör/dış ilişkiler ofisi”.
Eşi Deniz Hanım da bu unvanı sergileyen bir kartvizit bastırmış.
*
Halil Bey, ayrıca “onursal” koordinatör yaptığı eşine makam odası falan da ayarlamış belediyede. Sekreter, şoför falan vermiş mi bilmiyorum.
*
Halil Bey ve Deniz Hanım’ın çok şanslı insanlar olduklarını söyleyebilirim.
Düşünsenize:
Kendileri CHP’de değil de AK Parti’de siyaset yapıyor olsalardı.
Şimdiye kadar ne görgüsüzlükleri kalırdı ne de nepotizmleri...
*
Ayrıca “onursal koordinatörlük” gibi mavraya epey açık bir unvanın üzerinde ne tepinilirdi ama!
Neyse ki AK Partili değiller.
Neyse ki CHP’liler.
Aman aman. Hafazanallah!
APOLİTİK KALSAYDIN KEŞKE GÖKHAN
“APOLİTİK sanatçılar mı? Politik sanatçılar mı?” diye sorulsa...
Cevabım kesinlikle “politik sanatçılar” olur.
Çünkü sanatçı dediğin etrafında olup bitenlerle, politikayla, dünyayla ilgili olmalıdır.
*
Ama Gökhan Özoğuz adlı sanatçının git gide daha da politikleşmesi sürecini izlerken...
“Keşke bu çocuk apolitik olarak kalsaydı” diyorum.
Çünkü büyük bir cahil cesareti var ve buna yaslanarak çok büyük çamlar deviriyor.
*
Soru, “Apolitik Gökhan mı? Cahilce politik yorumlar yapan Gökhan mı?” diye sorulursa...
Cevabım kesinlikle “apolitik Gökhan” olur yani.
ÖLÜM ORUCU VE İKİ AVUKAT OLAYI
ÖLÜM orucu adı verilen kahrolası yöntemi deneyerek seslerini duyurmak isteyen iki avukat var. Bunlar ölümün kıyısına kadar gelmişler.
*
Daha önce yazdım, yine yazıyorum:
*
Ölüm üzerinden ses duyurma eylemine şiddetle karşıyım. Bu yöntemi deneyenlere kahraman muamelesi yapanların çok aşağılık bir iş yaptıklarına yürekten inanıyorum. Ölüm orucunu romantize edenlere lanet ediyorum. Ölüm orucu adı altında kendilerini öldürmeye kalkanları asla tasvip etmiyorum.
*
Durduğum yer böyle bir yerdir ama buna rağmen ben bu iki avukatın ölmesini değil yaşamasını istiyorum.
Keşke yetkililerimiz de olaya böyle yaklaşsalar.
Paylaş