Son yıllarda gidilen yerlerde “lokal gibi yaşama trendi” alıp başını gitti.
Hipster’lar adeta şehirleri ele geçirdi ve hakim oldukları mahalleler şehirlerin en alternatif, aynı zamanda da popüler yerleri olarak anılır oldu.
Hal böyle olunca, Instagram hesapları, Beyrut mu, Tokyo mu yoksa Londra mı olduğu anlaşılmayan 3. dalga kahvecilerdeki birbirinin aynısı latte fotoğraflarıyla dolup taştı. Bütün arkadaş çevremiz ve takip ettiğimiz tüm fenomenler, adeta Karaköy’den Karaköy’e seyahat etmek için uçağa binip gereksiz yere masraf yapıyor ve onlarca zahmete katlanıyor gibiydi.
Evet, elbette gittiğin yerin kültürünü ve günlük yaşantısını daha iyi anlamak için lokallerin gittiği mekanları keşfetmek, pazarlarına gitmek, onları gözlemlemek, marketten alışveriş yapmak vs. önemli. Sorunun başladığı yer burası değil zaten, sorunun başlangıcı her şey gibi bu olayın da fazla abartılıp asıl amacından saptırılması.
Yani Viyana’ya gidip şnitzel yemeyeceksek, Budapeşte’nin langoşunun tadına bakmayacaksak, Floransa’da her heykelin önünde dakikalarca dikilmeyeceksek ya da en ünlü müzesini görmeyeceksek, neden gidiyoruz ki zaten? Helsinki’ye gitmişken neden Finlandiya’nın yerel peynirli kahvesini denemiyor da, dünyanın artık her yerinde olan damıtma filtre kahveden içiyoruz?
Lokallerin mekan önerilerinde bulunduğu bazı seyahat uygulamaları var. Lokal gibi seyahat etmek isteyenler, bu uygulamalardan sıklıkla yararlanıyor. Geçen gün biraz araştırma yapmak için girip baktığımda, bana Budapeşte’de sırasıyla İtalyan, Çin ve Meksika mutfakları önerdiğini gördüm. Macar mutfağı dünyanın en iyi mutfaklarından biri, kendilerine has onlarca geleneksel yemekleri var ve bununla da övünüyorlar. Neden Macaristan’a bir turist olarak gelip İtalyan mutfağı deniyorum ki?
Yeni bir şehre gitmek, onu keşfetmek, sokaklarında kaybolmak insanı canlı tutan, yepyeni bir kültür öğreten, özgüvenini tazeleyen bir deneyim. Gittiğiniz yerin tarih müzesini gezmek, yerel yemeklerin tadına bakmak, “turistik” olsa da çok eğlenceli olan aktivitelere katılmak, sanat galerine dalmak, bisikletle ya da yürüyerek sokakları arşınlamak, gördüğünüz bütün güzel street art’ların önünde fotoğraf çekilmekse paha biçilemez.
Siz en iyisi, gidin, turist gibi gezin, lokalleri gözlemleyin; sadece “turist kazığı” yemeyin.
Yazan: Yeşer Sarıyıldız