1965 yılında Brüksel’de doğan Mike Carson, Brüksel Avrupa Koleji’nden sonra İngiltere’de Manchester Üniversitesi’nde eğitim gördü. 21 yaşında Kraliyet Donanması’na katıldı ve çok zaman geçmeden kendini, hepsi donanma hakkında ondan daha bilgili olan 22 kişilik bir birliğin başında buldu. Carson,
“İşte liderliğin ilk tadını orada, en son teknolojilerle donatılmış yepyeni bir fırkateyn olan HMS Campbeltown’da aldım” diyor.
Carson, 1999’da donanmadan ayrıldıktan sonra Fontainebleau, Fransa’daki INSEAD İşletme Okulu’nda MBA eğitimi aldı. Daha sonra da McKinsey & Company’nin Londra ofisinde Strateji Danışmanı olarak işe başladı. 2006’da, işletmede dönüşümsel liderlik alanında kapsamlı olarak çalışmak için kendi firmasını kurdu.
2012’de dört iş arkadaşıyla, çoğunlukla büyük küresel şirketlerin insan kaynakları açısından dönüşmesi için hizmet veren Aberkyn isimli bir ortak teşebbüsü, McKinsey & Company ile birlikte kurdu. Aynı zamanda İngiltere Kilisesi’nde lisanslı vaiz olan Mike Carson, zirve öncesi sorularımızı yanıtladı.
Kimsenin bilmediği engin bir liderlik felsefeleri varAskerlik yaptınız, kilisede lisanslı vaizsiniz, futbolla ilgileniyorsunuz ve danışmanlık yapıyorsunuz. Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?Kendimi diğer liderlere ilham vererek, onların da kendi bünyelerindeki insanlara ilham vermelerine olanak tanıyan bir lider olarak tanımlıyorum.
The Manager - Futbolun Dahi Liderleri’ni yazmaya nasıl karar verdiniz? Babam beni küçük yaşta Manchester City’nin maçını izlemeye götürdüğünden beri futbola tutkum vardır. Kitabım liderlik ve futbola olan tutkumun kesişiminden ortaya çıktı. Ancak bu kitabı yazmamın asıl nedeni, önde gelen futbol takımlarının teknik direktörlerinin inanılmaz bir öyküsü olduğuna inanmamdı.
Bence İngiltere Premier Ligi’nden büyük baskı altındaki bir futbol takımına liderlik etmek olağanüstü bir görev. Bana göre bu, kazanda kaynayan su veya yağ gibidir; böyle bir durumda merkezinizi sabitlemek son derece zordur. Haberlerde sadece pozisyonun penaltı olup olmadığı veya hakemin doğru karar verip vermediğiyle ilgilenilir. Aslına bakarsanız teknik direktörler çok daha derin işlerle uğraşır ve neredeyse kimsenin bilmediği engin bir liderlik felsefelerine sahiptir. Bu yüzden bir bilgisayar oyunu teknik direktör rolünü canlandırmaya çalıştığında, özellikle oyuncu alıp satma ile takım seçmeye odaklanır. Ancak bu kısım gerçekte teknik direktörlerin rolünün yüzde 20’si kadardır.
Tüm bunların anlatılması gereken ve tüm alanlardaki liderlerle özdeşleşebilecek bir öykü olduğunu düşündüm. İngiltere Lig Menajerler Derneği bu kitabı yazmamı isteyip sponsor olduğunda, hem çalışmakta hem de yakın geçmişte görev yapmış olan Premier Lig teknik direktörlerine ulaşıp birçoğuyla birebir ropörtaj yapma fırsatım oldu.
Her ikisinin de görevi ilham vermekŞirketler ve futbol takımları, CEO’lar ve teknik direktörler arasında nasıl bir bağ var? Şirketler, futbol takımlarından ne öğrenebilir?Şirketler ve teknik direktörler arasındaki bağ esas olarak, insanlar, insanların birlikte çalışmasını sağlamak ve bir takım olarak beraber hareket etmekle ilgilidir. Her çeşit şirket ve organizasyonun insanların yakın işbirliğine bağlı olduğunu ve insanların, gelişip potansiyel olarak akışın içinde bulunduğu yerlerde daha iyi çalıştığını keşfettim. Herhangi bir organizasyondaki en büyük görevlerden biri oradaki insanlara ilham vermek, aynısı teknik direktörler için de geçerlidir. Tabii ki aradaki fark teknik direktörlerin birçok işletme liderinin aksine kâr ve zarar yönetme görevleri olmamasıdır.
Ancak üst düzey yeteneği yönetip idare etmek, birebir liderlik etmek, bir perspektifi korumak, morali bozulmuş bir takımı canlandırmak gibi insan yönetmekle alakalı birçok konuda paralellik olduğu açıktır.
Sizce hangi teknik adamlardan iyi bir CEO olurdu? İş hayatında liderlik edemeyecek tek bir tane teknik direktörler karşılaşmadım. Kâr-zarar idare etme becerileri hakkında yorum yapmayacağım ancak insanlara liderlik etme konusunda, tanıştığım bu insanlar kendi alanlarında en üst seviyede yer alıyor.
Zirvede kalmak isteyen yöneticilere neler tavsiye edersiniz?Rol modeline ve esin kaynağına sahip olmak kritik önemdedir; zor zamanlarda bir perspektifi korumak olmazsa olmazdır; ve çeşitli paydaşlarla ve en önemlisi de takımınızla ilişkinizde merkezinizi korumak, yani kendinize ve felsefenize sadık kalmak, önemlidir. Bunlar zirveye çıkmak ve orada kalmak isteyen teknik direktörler için esastır. Son olarak Sir Alex Ferguson’ın Manchester United’da yaptığı gibi bir kulübü zirvede tutmak, gençlere tutarlı ve hedefe yönelik bir şekilde yatırım yapmakla olur.
Gücü ve tutkuyu kontrol altına alın
40 yıldır Manchester City taraftarısınız. Siz takımınızın nasıl yönetildiğini düşünüyorsunuz?Büyük yatırımdan sonra kulüp için heyecan verici bir dönemdeyiz. Taraftarların karanlık zamanlardaki sadakatleri, Şeyh Mansur tarafından desteklenen yatırımcıların, kulübün büyük ama kupa kazanmamış, potansiyeli olan bir kulüp olduğunu görmelerini sağladı. Bu durum artık tersine döndü, City’nin büyük sahnede oynadığını görmek heyecan verici! Neredeyse her seferinde kendiliğinden akan ve hücuma dayalı futbol tarzlarını görmek daha da heyecan verici. Ayrıca benim gibi bir iş adamı için kulübün bu kadar iyi yönetildiğini görmek memnuniyet verici.
Türk takımları ve teknik adamlar hakkında bir yorumunuz var mı? Türk futbolunda taraftarların ve oyuncuların gösterdiği tutku beni her zaman şaşırtıyor. Birçok Türk gibi, Türk kulüplerinden birinin Şampiyonlar Ligi’nde gerçekten başarılı olduğunu görmek isterim. Potansiyellerini neden hâlâ bu yönde gerçeğe dönüştürmediklerini merak ediyorum... Teknik direktörlere olan tavsiyem açık: Gücü ve tutkuyu kontrol altına almak ve bunu kazanacak performansa dönüştürmek.