Paylaş
Etkinliğin düzenlendiği salona girdiğimde önce Pamukkale Şarapçılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin patronu Yasin Tokat’la karşılaştık:
- Sizine sektörüm adına teşekkür ediyorum. Özellikle üzerimizdeki vergi yükünün biraz olsun azalmasında katkınız büyük.
Teşekkür edip, Pamukkale Şarapçılık’ı Yasin Tokat’tan dinlemek istedim, söze Denizli Güney’den girdi:
- Biz Denizli Güneyliyiz.
Oradaki doğa ve iklim koşulları şaraplık üzüme çok elverişli. Yıllardır uğraşıyoruz. Şimdi artık sektördeki oyuncuların büyük bölümü Güney’i keşfetti.
- Sizin ne kadar bağınız var?
- 350 dönüm ama 600-650 dönüme çıkacağız. Bölgedeki köylülerin bağları toplam 20 bin dönüme ulaştı.
- Yıllık üretiminiz ne kadar?
- 3 milyon şişenin biraz üzerinde. Fiyatlarımızı ulaşılabilir düzeyde tutmaya özen gösteriyoruz.
- Cironuz ne kadar?
- 2009’da 10 milyon Euro dolayında gerçekleşti.
- İhracat yapabiliyor musunuz?
- Fransa ve Almanya’ya satışlarımız var.
- İhracatınız ne düzeyde?
- Aslında bir dönem üretimimizin yüzde 40-45’ine ulaşmıştı. Şimdi yüzde 10’lara düştü.
- Neden?
- Döviz kurlarının düşük seyretmesi ihracatımızı olumsuz etkiledi. Ayrıca Almanya’da bazı gruplar Türk marketlerini dolaşıp, “Alkollü içki satandan alışveriş yapmayız” diye gözdağı veriyor.
- Etkili oluyor mu bu baskı?
- Daha önce ürün verdiğimiz bazı marketler alkollü içkiden tümüyle çıktı.
Tokat, bir de kısa süre önce gerçekleşen vergi düzenlemesinin kendilerine etkisine dikkat çekti:
- Siz Nurtekin Yazgan’ın (Yazgan Şarapçılık) “Şarabın vergisi düştü sanmayın, sırtıma 1 milyon lira yük bindi” sözlerini kaleme almıştınız. Aynı durum bizde de söz konusu. Hükümet şarapta yüzde 63’lük nisbi ÖTV’yi sıfırlamıştı. Litre başuna maktu vergi de 1.75 liradan 1.95 liraya çıkmıştı.
Pahalı şarapta indirim yaşandı. Ancak, bizim gibi fiyatı düşük tutanlarda şişe başına 20 kuruşluk vergi artışı meydana geldi. Bizim de vergi yükümüz arttı.
Tokat, konuyu değiştirmiş, vergilerden dert yanmaya geçmişti ama ben Almanya’daki Türk marketlere “alkollü içki satmayın” baskısına takıldım...
Efes Türkiye Genel Müdürü Tuğrul Ağırbaş, “Mahalle baskısı yüzünden
4 yılda 17 bin alkollü içki satış noktası bu işten çekildi” demişti...
Tokat’ın anlattıkları, “mahalle baskısı”nın Almanya’daki Türkler’e kadar uzandığını ortaya koyuyor.
Çayhan da gitti
ECZACIBAŞI Holding’in Basın Danışmanı Cem Tanrıkılıcı, geçen gün esaj gönderdi:
- Erhan Çayhan’ı kaybettik.
Çayhan da birçok ekonomi gazetecisi gibi yolu Dünya Gazetesi’nden geçenlerdendi. Sonra yolu Cumhuriyet ve Sabah’a da düştü. Bir ara İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Başkan Yardımcılığı görevinde de bulundu...
Son yıllarda kabuğuna çekilmişti... Azrail onu Mısır’da tatildeyken yakaladı, salı günü İstanbul’da toprağa verildi...
Erhan Çayhan’a Allah’tan rahmet, ailesi ve dostlarına sabır diliyorum...
Erdoğan: Baltayı taşa vurduk mu
ANADOLU Aslanları İşadamları Derneği’nin (ASKON) geçen cumartesi günü gerçekleşen genel kurulunda plaket alan gazeteciler arasında ben de vardım...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, önce ASKON Başkanı Mustafa Koca’yı, ardından Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’u dinledi. Bir saat kadar da kendisi konuştu. Erdoğan, plaket sırası bana geldiğinde takıldı:
- Baltayı taşa vurduk mu?
Soruyu o günkü konuşmasıyla ilgili algıladım:
- Fazla sayılmaz...
Sonra düşündüm... Bir gün önce gazete patronlarına seslenmişti:
- “Köşe yazarıma söz geçiremiyorum” demeni anlamam. Parasını sen vermiyor musun?
Erdoğan’ın bu sözler “Piyasayı bozan, gerilim yaratan yazılar yazan yazarını işten at” çağrısı şeklinde algılandı. Böyle bir algı da çok doğaldı...
Erdoğan, salı günü partisinin grup toplantısında asıl amacını anlatmaya çalıştı:
- Ben, “Şu yazarı at, benim istediğimi al” gibi bir çağrıda bulunmadım. Bazı patronların, “Ne yapayım, yazarıma söz geçiremiyorum” yakınmalarından söz ettim. Bunu kabullenemediğimi söyledim.
Erdoğan, önceki hafta yazarlar konusunu gündeme getirdiğinde, piyasaların bozulmasını, borsanın düşmesini “gerilim yaratan kalemler”e bağlamıştı...
Konuşmayı dinlerken, “Hangi gazete, televizyon sahibi piyasanın bozulmasını ister” sorusu aklıma takıldı. Medya sahibi grupların halka açık şirketlerinin listesini çıkardım.
* DOĞAN GRUBU: Hürriyet Gazetecilik, Doğan Gazetecilik, Doğan Burda, Çelik Halat, Ditaş Doğan, Petrol Ofisi, Milpa, Doğan Holding, Doğan Yayın Holding.
* CİNER GRUBU (Habertürk): Park Elektrik.
* ÇUKUROVA GRUBU (Akşam-Show TV): Turkcell, Kaplamin.
* DOĞUŞ GRUBU (NTV, CNBC-E): Garanti Bankası, Garanti Factoring, Doğuş GE GYO, Garanti
Yatırım Ortaklığı, Doğuş Otomotiv.
Piyasalar bozulduğunda, bu şirketlerin hisselerinin değeri de genellikle iner. Gazeteleri, televizyonları yönetenler, piyasaların bozulduğu dönemlerde reklamların aşağı doğru inmeye başladığını da çok iyi bilir...
Kısacası ne patronlar, ne de çalıştığımız kuruluşları yönetenler ortada hiçbir şey yokken, maksatlı şekilde piyasaları bozacak yayınlar yapılmasını istemez.
Yazarların çoğu da buna özen gösterir...
Eğer bana ASKON’daki sorunuz yazarlara yönelik sözlerinizle ilgiliyse Sayın Başbakan... O gün atladığım yanıtı gecikmeli olarak veriyorum:
Evet, balta taşa denk geldi...
Paylaş