AFPAK YAZILARI (2) Türkiye ve Pakistan: “Tek millet-İki ülke”...

İslamabad’ın tek 5-yıldızlı oteli olan otelimize dönmek üzere geceyarısı bizim Sefaret’teki yemekten ayrıldığımız sırada, Peşaver’deki 5-yıldızlı Pearl Intercontinental oteline yapılan intihar saldırısı haberi geliyor.

Haberin Devamı

İslamabad’da geçen eylül ayında aynı eylem, şehrin en gözde oteli Marriott’a da yöneltilmiş, orası da harabeye dönmüştü.


Peşaver, giderek hareketsizleşen ve alınan güvenlik önlemleri nedeniyle bir garnizon şehrini andırmaya başlayan İslamabad’a bir saat mesafede.Güvenlik gerekçeleriyle ikinci kez ziyaretini ertelemiş olan Cumhurbaşkanı Asif Ali Zerdari’nin gidemediği Lahore’a gitmek üzere olduğumuz sırada gelen bu haber,Pakistan’ın içinde bulunduğu ortamı yansıtıyor.


Ve, Lahore.İslamabad’ın ne fiziki görüntüsünden ne de psikolojisinden eser yok bu şehirde. Bir kere tarihi, ikincisi nüfusun 15 milyona dayanan gerçek ve capcanlı bir mekan. Kendimi Hindistan’a gelmişim gibi bir duyguya kaptırıyorum Pencap’ın merkezinde. Ne de olsa Hindistan sınırı 17 mil ötede, Yeni Delhi, İslamabad kadar uzak Lahore’a. Sikh’lerin Altın Tapınağı’nın bulunduğu Amritsar topu topu 35 mil. Hindistan olmayan Hindistan’da, Hint Alt-Kıtası’nın Müslüman merkezinde bulunma duygusunun esrikliği içimizi kaplıyor.

Haberin Devamı


Lahore’u görünce, Pakistan’ın içinde bulunduğu olağanüstü zor şartlara rağmen, ülkenin geleceği bakımından İslamabad’da duymamızın mümkün olmayacağı bir iyimserlik de zihnimizde uyanıyor.


***           ***       ***


İlk iş 20.Yüzyıl’ın en büyük Müslüman düşünürü, Türkiye’nin büyük dostu Muhammed İkbal’in mezarını ziyaret ediyoruz. Ardındanhemen yanıbaşındaki Padişah Camii”ni dolaşıyoruz. 1649 yapımlı ülkenin en geniş avlulu bir mimari harikası. Az ötede bir Sikh Tapınağı’nın kubbeleri bize göze kırpıyor.

Lahore’da Pakistan’ın güncel gerilimlerinden bir an için sıyrılıp, tarihin derinliklerine giriyoruz.


Biri kulağıma eğiliyor, tarihi Lahore Kalesi’ndeki Şiş Mahal’i gezerken, “Biliyor musunuz” diyor, “Tac Mahal’den sonra dünyanın en güzel mimarisi bu Şiş Mahal”dir.” Şiş Mahal, “Cam Saray” demek, onu da Tac Mahal’i yaptırmış olanAltı-Kıta’nın Türk-Moğol hükümdari Şah Cihan yaptırmış.


Sadece Hindistan Alt-Kıtası’nın Müslüman merkezi değil Lahore. Aynı zamanda, İngiltere’nin 1849’dan çekilip gittikleri 1947’ye dek tüm Hindistan’ı yönettikleri merkez. Son İngiliz Genel Valisi Lord Mountbatten’ın sarayı, bugün Vilayet Konağı. Pencap Valisi Süleyman Tasvir’le bir yandan nice anıların her köşesine sindiği eşsiz, enfes mekanda konuşuyoruz. Pencap Valisi, eski bir politikacı. Pakistan Halk Partisi’nden.Zaten Eyalet Sarayı diyebileceğimiz –pek bizdeti Vilayet Konağı gibi değil çünkü- her köşesi Zülfikar Ali Bhutto ve Benazir’in fotoğraflarıyla süslemiş.

Haberin Devamı


Pencap Valisi, uğruna yıllarca hapiste yattığı Zülfikar Ali Bhutto’dan söz ediyor. “Pakistan’da daha büyük bir adamdı. Vizyonuyl her şeyiyle. Nükleer silahlanmayı o başlattı. Ne kadar ileri görüşlüymüş. Eğer Pakistan nükleer silah edinmeseydi, bugüne kadar Hindistan, çoktan bizi bitirmişti. Çok önemli bir caydırıcılık sağladı” diye konuşuyor.


Resmi konuşmasını, son olaylara değinerek “Pakistan yaşamasını istemeyenler var. Ama Pakistan yaşayacak” diye bitirmişti.Ahmet Davutoğlu cevabı konuşmasında, “Pakistan’ın ayakta kalması, Türkiye’nin ayakta kalmasıdır. Pakistan’ın geleceği Türkiye’nin geleceğidir. Pakistan yaşayacak” diyerek sıcak bir jest yaptı.

 

Haberin Devamı

***                   ***                ***


Pakistan’ın “yaşam ünitesi”ne bağlı yaşaması şu anda “dünyanın bir numaralı sorunu”.Ama bu galiba doğumundan beri kaderi Pakistan’ın.Lahore’de yaşayan ve son yıllarda dünyada Afganistan, Pakistan, el-Kaide, Taliban dendi mi, dünyanın bir numaralı uzmanlarının başında gelen Ahmed Raşid’in son kitabı “Descent into Chaos- The U.S. and the Disaster in Pakistan, Afghanistan, and Central Asia”yı(Kaosun Doğru Çöküş- ABD, Pakistan, Afganistan ve Orta Asya’da Felaket) yola çıkarken yanıma almıştım.Şu satırlarını okuyun meramımı anlarsınız:


“Hindistan’ın taksim edildiği ve Müslüman çoğunluklu eyaletlerinin alelacele çekilen Britanya imparatorluğu tarafından yeni bir ülke yaratmak için birleştirildiği 1947 Ağustos’undan beri Pakistan, hiç bitmeyen kimlik krizinin tam ortasına yerleşmiş olan keskin bir güvenliksizlik duygusuyla başedebilmek için uğraşmıştır. Bunun sonucunda, ordunun iktidar tekelini ele geçirdiği bir milli güvenlik devletine dönüşmüştür. Ordu, ulusal çıkarı başdüşman Hindistan’ı uzakta tutmak, nükleer silah geliştirmek ve Afganistan’da kendisine dost bir devlet yaratmak olarak tanımlamıştır.Ulusal güvenliğin gerçek göstergeleri olan siyasi kurumların gelişmesi, anayasa ve müreffeh bir ekonomiye sahip olmak ikincil önemde addedilmiştir.Ülkenin siyasetine hep iki ilişki hükmetmiştir: askeri güç ile sivil toplumun ve İslam ile devletin arasındaki...”

Haberin Devamı


Bu sözcükler tanıdık geliyor olabilir. Pakistan’ın şu anda Washington Büyükelçisi olan tanınmış aydın Hüseyin Hakkani’nin 2005 baskılı kitabının adı da: “Pakistan- Between Mosque and Military” yani “Cami ile Asker Arasında Pakistan*...

Aslında kendisine bumerang gibi gelip vuran ve tüm küresel güvenliği tehlikeye düşüren İslamcı örgütler, Pakistan derin devleti olan askeri istihbaratın, bilinen baş harfleriyle ISI’dan bağımsız değil.


Bunun başlıca nedeni, yukarıdaki alıntıdaki zihniyette yatıyor; Afganistan’ı Hindistan nüfuzu altına bırakmamak. Kiminle konuşsanız, her olan-bitenin altında
Hindistan’ı buluyor.Hatta Taliban’ın ve şu anda Ordu ile amansız bir çatışma içinde giren Taliban ve el-Kaide gibi unsurların da Pakistan’ı zayıf düşürmek istenen Hindistan’ın işi olduğuna inanılıyor.

Haberin Devamı


Amerikan nefreti ve düşmanlığı da bundan payını alıyor. Pakistan ahalisi Amerika’nın Hindistan’ı desteklediği ve amacının Pakistan’ı zayıf düşürerek Orta Asya’ya ve Çin’e doğru konuşlanmak olduğu kanısında.


Türkiye’deki “ulusalcı” kafa yapısını aratmayacak ölçüde “komplo teorileri” cirit atıyor Pakistan’da.


Bu arada temel mesele, Pakistan devletini ayakta tutmak.


***        ***      ***


Pakistanlılar kadar, birçok ülkenin ve bu arada Türkiye’nin meselesi bu. Lahore’da Ahmet Davutoğlu, ülkenin ana muhalefet lideri Navvaz Şerif’i ziyarete gitti. General Müşerref’in 1999’da darbeyle devirdiği eski başbakan, şimdinin ana muhalefet liderinden altı ay sonrasının başbakanı olarak söz ediliyor.


Ahmet Davutoğlu ile başbaşa görüşmesinden önce Navvaz Şerif”i dinliyoruz. “Türkiye ve Pakistan tek millet-iki ülkedir” diyor. Azerbaycan ile “tek millet-iki devlet” idik, şimdi Lahore’de Pakistan’la “tek millet-iki ülke” olduğumuzu işitiyorum.


Davutoğlu da, “Türkiye ile Pakistan’ın kaderinin ortak olduğunu” söylüyor ona. “tek millet”in ve “iki ülkenin geleceklerinin ortak olduğunu” ekliyor.


Yani, Türkiye, Pakistan devletini ayakta tutmak için elinden geleni yapacak. Bu ihtiraslı hedefin önemini, Türkiye’nin Pakistan bakımından pek fark edilmeyen ama çok önemli rolünü aramızda tartışıyoruz.


Lahore ve Pakistan gözlemlerine yarın devam edeceğiz...

Yazarın Tüm Yazıları