A 380’de beş çılgın Türk

Saat sabahın beşi.

Singapur Changi Havaalanı’nın önünde A 380’nin ilk seferine katılacakları görmek için gelen bir iki meraklı dışında kimse yok.

İçerisi de beklediğim kadar kalabalık değil.

Omuzlarına ağır kameralar yüklemiş birkaç kameraman, alelacele haberlerini geçmeye çalışan birkaç muhabir, bir köşede yazısına nokta koymaya çalışan genç bir gazeteci, bir de tabii Singapur Havayolları çalışanları.
/images/100/0x0/55eaef7af018fbb8f8a02b41
Lacivert elbiseler giymiş soluk benizli adamlarla yerel giysiler içerisinde olduklarından da ince gözüken porselen tenli kadınlar.

İçlerinden biri yolcu olduğumuzu anlar anlamaz koşarak yanımıza geliyor ve işlemlerimizi yaptıracağımız kontuara doğru ilerlerken dayanamayıp kendimizi nasıl hissettiğimizi soruyor.

Gülümseyerek "İyi" diyoruz.

Bu cevabın beklediği cevap olmadığı yüzünün gölgelenmesinden belli.

Biraz sonra yanımıza Newsweek dergisi adına çalıştığını söyleyen başka biri yanaşıyor. Soru gene aynı soru.

Bu kez daha şiddetli biçimde "İyi" diyor, hatta "Çok iyi" diye ekliyoruz. Ama olmuyor, aynı melun gölge bu kez onun yüzünü kaplıyor.

Gün boyu, gerek uçuş öncesi toplandığımız salonda gerek uçuş boyunca bu lanet soru ile yüzlerce kez karşılaşacak, cevabımızı iyiden harikaya, harikadan mükemmele mükemmelden şahaneye devşireceğiz.

İşin sırrını çözdük.

Biz dünyanın en büyük uçağının Singapur’dan Sydney’e yapacağı ilk sefere katılmanın heyecanını yaşıyoruz. Ama o kadar. Oysa yedisinden yetmişine Singapur Havayolları çalışanlarıyla, bu uçuşa açık arttırma yoluyla aldıkları biletlerle katılma hakkı kazanan dört yüz küsur uçak sevdalısı, sanki Sydney’e değil de Ay’a gideceklermiş gibi bizim asla anlayamayacağımız farklı bir şey yaşıyor.

Pasaportlarımızın barkodsuz olması nedeniyle ezberi dağılan ve adından Ortadoğulu olduğu anlaşılan bir hanım kız, ağır aksak işlemleri tamamladığında, rahat bir nefes alıyor, bizi nefis bir kahvaltının beklediğini varsaydığımız üst kata doğru yollanıyoruz.

Ve büyücek bir salonu dolduran fena bir kalabalıkla karşılaşıyoruz.

Kimler yok ki?

Meksikalısı, Güney Afrikalısı, Amerikalısı, Hintlisi yedi düvelden yetmiş bir milletin dört yüz yetmiş bir adet olduğu söylenen uçak delisi ile yedi düvelden yetmiş bir milletin bu delileri izlemek için gönderdiği basın ordusu.

Kadın nüfusu parmakla sayılacak kadar az.

Olanlar da ya iş icabı gelmiş ya da kocalarının peşine takılmışlar.

Elimizdeki programa bakılacak olursa, yedi buçuğa doğru Singapur Hava Yolları’nın CEO’su bir konuşma yapacak ve ardından uçağa alınıp sekiz saatlik yolculuğumuza başlayacağız.

Bu arada herkes ama herkes apronda duran A380’nin fotoğrafını çekmeye çalışıyor.

Arkasında kocaman uçağın durduğu camekanın önünde poz verenler, diğerlerini yararak iyi bir açı yakalamaya çalışanlar, bir iki poz çekmekle yetinmeyip cama yapışanlar, sabırla onların sırasını savmasını bekleyenler, önlerindekinin omuzlarının üzerinden kameralarını uzatanlar, flaşlı çekenler, flaşlı çekilmez diye ders verenler, ders verenlere terslenenler, fotoğraf makinesiyle yetinmeyip videolara sarılanlar, videolarının yanı sıra ses alma cihazlarını açanlar, yaşadıklarını olur da unuturlarsa diye ağızlarına dayadıkları alete mırıl mırıl gördüklerini anlatanlar.

Gördükleri ne derseniz...

Apronda bizi bekleyen iri bir uçak.

Etraftaki hengame o kadar büyük ki, neredeyse onların benim göremediğim bir uçan daire gördüklerine inanacağım.

Evet büyük bir uçak ama ne bileyim, büyük bir uçak işte.

Ama bunca insan da deli değil ya.

Anlaşılan benim algılamamda bir terslik var.

Hani dünyanın en uzun boylu adamının tek başına çekilmiş bir fotoğrafını görür ve ne var bunda der geçersin de adamın yanında normal boyda biriyle çekilmiş fotoğrafını gördüğünde uzun boy ne demek çözersin ya, her halde bana da olan bu.

A 380 tek başına, onun için özel olarak yaptırıldığı söylenen körüğün önünde kuzu kuzu duruyor. Yanında başka bir uçak olsa belki ben de zil takıp oynamaya, önünde poz vermek için kıvranmaya başlarım kim bilir?

ONLAR UÇAKSEVER

Grubumuz 6 kişi.

Davet Akbank Wings kartının daveti.

Wings uçtukça mil kazandıran beş parmağında on marifet yeni bir kart. Piyasaya çıkalı henüz altı ay olmuş. Ve yöneticiler hem yeni kartın tanıtımını yapmak hem de piyasaya çıktığı ilk gün Wings ile en çok işlem yapan üç kişiyi ödüllendirmek amacıyla bu geziye katılma kararı almış.

Talihliler tahmin edilebileceği gibi üç erkek. Biri Kayseri’den Ekrem, diğeri İzmir’den Onur, üçüncüsü ise İstanbul’dan Metin...

Üç talihli dışında bir de biz varız: Ben, Sabah’tan Ceren ve Wings’i hayata geçiren Mine Könüyman.

Ama uçaktaki tek Türk yolcuların bizler olmadığını biliyoruz. Bizim dışımızda 5 kişi daha olduğu ve onların da biletlerini diğerleri gibi e-bay’dan açık arttırma yoluyla aldıkları söyleniyor.

Ama kimdirler, neyin nesidirler hiçbir bilgimiz yok.

Yemeden içmeden üşenmeden, internetten A380 uçuşunu kovalayan Türklerin hangi Çılgın Türkler olduklarını öyle merak ediyorum ki salonu dolduran herkese alıcı gözle bakıyorum.

İleride duran bıyıklı amca mı?

Berideki kara yağız delikanlı mı?

Biraz sonra Ceren kalabalığı yararak yanıma geliyor: Ben o mudur bu mudur diye bakınırken o çoktan çılgın Türkleri bulmuş. Bizi de yanlarına götürüyor. Karşıma genç bir çift ile onların yakın bir arkadaşları çıkıyor. Ne birinin bıyığı var ne öteki kara yağız.

Özgür Güneri, Finansbank’ta çalışan genç bir bankacı. Uçaklara ne zaman gönül verdiğini kendisi bile hatırlamıyor. A380’nin ilk uçuşunun biletlerinin internette satılacağını duyduğunda onca işinin gücünün yanında açık arttırmaya katılmış. Orada bulunmaktan o kadar mutlu ki, yerinde duramıyor. Bu yolculuğa katılacak dördüncü bir arkadaşları daha varmış ama teknik nedenlerden son anda katılamamış.

Peki beşinci çılgın nerede?

Onu da uçağın içinde bulduk: Enver Özsezen.

Bu yaptığımı ancak uçak severler anlar diyor. Yoksa İstanbul’dan kalkıp Singapur’a onca yolu sadece dünyanın en büyük uçağı ile uçmak için gelmek delilik. Zaten kendi de gitsem mi kalsam mı diye düşünürken kayınbiraderinin sürprizi sayesinde bilet sahibi olmuş. O kadar mutlu, o kadar mutlu ki bunları bize anlatırken bir yandan da uçağın kalitesinden söz ediyor. Sessizliğinden, kabinlerin rahatlığından, üst katın ferahlığından...

Biraz sonra kaptanın sesi Sydney’e ineceğimizi söylüyor.

İlk sefer bitti.

Kuş gibi Sydney’e indik.
Yazarın Tüm Yazıları