Paylaş
Bir kere, umurunda bile değil, “profesör” demişsin, dememişsin, öyle bir kadın...
Onu 50 yıllık hekim olması ilgilendiriyor, unvanlarla, sıfatlarla pek alakası yok...
“Ünlü olayım” ya da “Bu işten çok para kazanayım, yolumu bulayım”, öyle biri de değil...
Hatta tam tersi, kitabın ismine bile karşı çıkmış. Zaten kitabını da iki yayınevi önce reddetmiş, o ise bunun bir halk hareketi olduğuna inandığı için yılmamış, üçüncü yayınevini bulmuş, kitabın ismini de yayınevi “Karatay Diyeti” olarak koymuş.
Beni Üsküdar Amerikan Lisesi mezunu olması etkiledi, sonra geç evlenmesi. Mesleğine tutkuyla bağlı olması. Matematik felsefesi doktoru Ali Başak Karatay’la evlenmeden, İngiliz hükümetinin bursuyla İngiltere’ye gidiyor, 70’li yılların sonunda da Güney Afrika’ya. Cape Town’da Dr. Barnard’ın ekibinde kalp nakli yapılmış hastaları inceleyerek doçentlik tezini hazırlıyor. Dönüşte evleniyor. Birkaç yıl sonra maaile Amerika’ya gidiyorlar, kardiyovasküler araştırma laboratuvarında “senior scientist” olarak bilimsel araştırmalar yapıyor ve o laboratuvarı yönetiyor. Oğlunu doğurduğunda 40 yaşında. Oğlu, “glaciology doktorası” yapıyor, bu nedir demeyin, Grönland buzullarını inceliyor.
Esaslı bir aile yani.
Her yere yürüyerek gidiyor Canan Karatay. “Günde 3-4 km yürüyor. Fulya’da çalışırken, Moda’dan Kadıköy’e yürür, oradan vapura biner, tekrar Fulya’ya yürüyerek giderdi” diye anlatılıyor...
Doğruymuş.
Bugün hâlâ hastaneden eve yürüyerek gidiyor, kar, yağmur fark etmiyor.
Hayatı boyunca spor yapmış, bir sürü madalya kazanmış.
Yani dediği her şeyi kendi üzerinde uygulamış...
“Karatay Diyeti” noktasına gelene kadar dahiliye ve kardiyolojinin her aşamasını görmüş.
Canan Karatay, kolesterole şüpheyle bakanların uluslararası network’ünün Türkiye’deki tek üyesi. Bu konuda çözümün, kolesterol haplarından ziyade, yaşam biçimi değişikliği olduğunu vurguluyor. “Karatay Diyeti”nin bir halk hareketi olduğunu düşünüyor, halkın sağlığı için yazdığını söylüyor...
DEPRESYONU ÖNLÜYOR KALBİ KORUYOR
* Kim günde iki litre su içebiliyor?
- İsteyen herkes, kafasına koyunca rahat rahat içiyor. En az 2 litre olacak...
* Göbek yağlarını eriten rejim, kalça yağlarını da eritir mi?
- İnsülin direncinin kırılması demek, tüm yağların yavaş yavaş erimesi demek. İç organ yağlarıyla birlikte kalçalar, baldırlar, memeler, ense, boyun ve gıdık yağları, bel ve kol yağları da yavaş yavaş gidiyor. Yürüyerek, hareket ederek, yüzerek vücutta oluşacak sarkmaların önüne geçebiliriz.
* Probiyotik yoğurttan sonra, hapları da çıktı. Herkes alıyor. Tavsiye eder misiniz?
- O haplar konusunda bilgim yok. Ben, doğal yoğurt varken onu yiyin, ayran için derim...
* Balık yağı ve Omega 3 için ne diyeceksiniz? Günde ne kadar almak gerekiyor?
- Saf Omega-3, insan vücudunun yapamadığı temel yağlardan biri. O yüzden mutlaka destek olarak alınmalı. Balık yemekle alsak da, ülkemizdekiler sıcak deniz balıkları olduğu için, yeterli değil. Zaten her gün oturup da 1 kilo balık yememiz mümkün değil. Saf ve yalnız Omega-3 olacak. Omega-3 içindeki EPA ve DHA asitleri önemli, EPA her gün 2-3 gram alınmalı, DHA oranı zaten ayarlanmış kapsüllerde. Ayrıca yanında mutlaka güçlü bir antioksidan da olmalı.
* Neden?
- Çoklu doymamış dediğimiz, Omega-3, çok çabuk okside olur. Yani çabuk bozuluyor ve tehlikeli olan kimyasallar oluşuyor. Bu bozulmayı güçlü antioksidanlar önlüyor. Ayrıca buzdolabında saklanması gerekiyor Omega-3’lerin, çabuk bozulmasını önlemek amacıyla...
* 40 yaş ve sonrası grubu kadınlarının mutlaka alması gereken destek hangisi?
- Yine Omega-3. Yaşlanmayı önlüyor, üremeyi düzenliyor, döllenmeyi kolaylaştırıyor, âdet kramplarını önlüyor, genel eklem ağrılarını gideriyor, depresyonu önlüyor, kalp ve damar hastalıklarından koruyor. Bu konuda çok araştırma var...
Şu meşhur kolesterol tartışması
* Gelelim bu kolesterol meselenize. Ne zaman, “Bu işte bir bit yeniği var” deyip bu konuya dalmaya karar verdiniz...
- Ben Amerika’dayken bunlar zaten konuşuluyordu. Ama Türkiye’ye döndüğümde baktım ki, herkes çatır çatır kolesterol ilacı yazıyor. Ben farklı düşünüyorum. Verilmemesi gerektiğine inanıyorum. Ben hiçbir hastama vermedim, Amerika’da vermedim, burada da vermiyorum. Fizyolojiyi ve patolojiyi bilenler kolesterolün her vücut için çok gerekli olduğunu bilirler.
* Ama bunun aksini iddia edenler var...
- Herkesin düşüncesi kendine. Benim hastalarım bana inandılar. Herkes doktoruna sorsun ve istediğini yapsın, ben başka bir şey söylemiyorum.
* Peki, sizinle aynı şekilde düşünmeyenler arasında, ciddiye aldıklarınız, araştırmaya değer gördükleriniz hiç mi yok?
- Hayır, hiç yok. Çalışmaları çok iyi takip ediyorum, çeşitli ülkelerde bilim adamlarıyla yazışıyorum, ne dediğimi iyi biliyorum yani...
* Peki ya tavsiyelerinize uyup, kolesterol haplarını bırakanlara bir şey olur diye korkmuyor musunuz?
- Bakın, ben bunları yeni söylemiyorum ki. Kitap çıktı diye, millet yeni duydu. Oysa senelerdir söylüyorum ve uyguluyorum. Hastalarım da 95 yaşına kadar gayet rahat yaşıyor. Benimle bu kolestrol tartışmasına girenlerin de kitabımı doğru dürüst okuduklarını zannetmiyorum, kulaktan dolma şeylerle saldırıyorlar bana. Oysa, ben dünyadaki en büyük problemin şişmanlık ve obezite olduğunu söylüyorum. Dünya Sağlık Örgütü de, Birleşmiş Milletler de bunu söylüyor, Avrupa Kardiyoloji ile Dünya Kalp Vakfı da. Şişmanlık, vücuttaki o yağ birikimi, her türlü hastalığı tetikliyor. Kanser de yapıyor, şeker hastalığı da yapıyor, kalp hastalığı da, felç de. Ve bu durum, Amerikan tarzı beslenmeden sonra ortaya çıktı. Benim kitabım da bu yüzden bir halk hareketi aslında... Halkın sağlığını tehdit eden yiyeceklerin ve yaşam tarzını deşifre ettiğim için...
BANA KARŞI ÇIKANLARIN KİTABIMI OKUMADIĞINI BİLİYORUM
Bana karşı çıkanların kitabımı açıp bir sayfa okumadığını biliyorum. Dedikodu olarak biliyorlar. Oysa ben her şeyin temelini anlatıyorum. İçinde 250’den fazla referans var. Hiçbir şeyi kafamdan uydurmadım. Türklerin yapabileceği şekilde uyarladım...
Çocuğumuz şeker nedir bilmedi
* Gelelim şekere...
- Çocukları şekerle tanıştırmamamız gerekiyor. Ben oğluma hiç şeker vermedim mesela. Bilmedi, hâlâ yemez. Kola gibi asitli içecekler de içmedi, Amerika’da yaşadığı halde. Bence dünyanın en tehlikeli içeceği...
* Neden?
- Karaciğer yağlanması yapıyor. Oğlum, Amerika’da doğum günü partilerine giderler, renkli meyve suyu verirler ya, hani safi boya, bizimki içmezdi. Telefon ederlerdi bana, “Oğlunuz hasta mı, neden içmiyor?” diye. Şaşırırdı Amerikalı hanımlar. Hiç cips de yemedi mesela. Alışveriş merkezlerini dolaşırdık, renkli renkli şekerler olurdu, bakardı, “Biz bunu sevmiyoruz değil mi anne?” derdi, “Hayır oğlum sevmiyoruz” derdim.
* Bu da hayat mı canım! Çocuk dediğin şeker de yiyecek...
- Yooo. Tehlikeli şeyler yemiyordu. Ben çocuğumun ağzına emzik de vermedim, biberon da. O pis plastikleri niye vereyim, zararlı onlar...
* Enteresan bir anneymişsiniz. Çocuk için de zor olsa gerek...
- Çocuk zor olduğunu bilmiyor ki! Çocuğa ne sunarsan sevgiyle onu istiyor. Babası ona şiirler okudu, ben kitaplar okudum, çok sevdik, ama hiç şeker vermedik.
YARIN; ALTI SİHİRLİ FORMÜL
Paylaş