Paylaş
Sürpriz sevmem, sürpriz parti sevmem. Gerçekten sevmem. Koy yan cebime değil yani. Korkarım. Düşünsenize, kafanızda bin bir düşünceyle eve geliyorsunuz, hiç halkla ilişkiler halinizde değilsiniz, hiçbir şeye hazırlıklı değilsiniz...
Ve... Ve...
Işıklar yanıyor bir sürü insan "Sürpriiiiiz!" diye bağırıyor, şampanya tam o sırada patlıyor, köpükler, kahkahalar, çığlıklar...
Ve siz orada dikiliyorsunuz...
Salonun ortasında...
Paspasın üzerindeki yalnız kedi gibi...
Şok oluyorsunuz...
Şaşkın şaşkın bakıyorsunuz...
Fikri bile ürkütücü, öyle değil mi?
* * *
En çok da neden korkarım biliyor musunuz?
Yüzümün alacağı ifadeden...
Onu kontrol edemeyeceğimden...
Yüz ifadesi deyip geçmeyin...
Çok önemli...
Yüz, tuhaf bir şeydir, konuyu yine sekse getirmek istemem ama sevişmek tam da bu yüzden çok özel bir şeydir, sevişirken yüzünün aldığı ifadeyi kontrol edemezsin; bırakırsın kendini, bakışların, gülüşün her şeyin değişir ve bunu karşındaki görür...
Seni görür...
Gerçek seni...
Belki de aşık olduğun adamın/ kadının yüzünün o şekli almasını istemediğin için, bir başkasıyla sevişmesini istemezsin...
Cümlesinden sonra, bu yazının ana fikrine nasıl geri döneceğimi inanın ben de bilmiyorum.
Ama deneyeceğim...
* * *
O yüzden sevgilimle, doğum günlerimizde, yıllarca kaçtık biz, tüydük, bazen yakın yerlere, bazen uzak yerlere gittik ve bol bol seviştik.
Yüzümüzün alacağı ifadeye aldırmadan!
Hatta birbirimizin yüz ifadesini, çıkardığı sesleri taklit ederek, gülerek!
Söz vermişliğimiz de vardır, birilerinin sürpriz parti gibi hain planları olursa, birbirimizi kurda kuşa yem etmeyeceğiz, haber vereceğiz...
Ki...
Yüz ifademizi kontrol edebilelim...
* * *
Ne var ki alçak sevgilim, bana ihanet etti!
Doğum günüme iki hafta kala Yonca’nın benim için düzenlediği sürpriz partiye yataklık etti.
Evet, arkadaşlar dün oldu...
Yukarıda anlattığım her şey, gerçek oldu...
1-) Müthiş bir hismiş! Şüpheleniyorsan can sıkıcı olabilir ama benim gibi gerçekten en ufak bir fikrin bile yoksa, dünyanın en eğlenceli şeyi. Yüzünü kontrol etmeyi bırak, elin ayağın boşalıyor, ağlıyorsun, gülüyorsun, tamamen saçmalıyorsun. Ama süper.
2-) Bu kadar insanın bir araya gelip senin için bir şeyler yapması acayip hoşuna gidiyor. Fevkalade özel hissediyorsun. Duygulanıyorsun. Ulan ben buna değmem aslında diyorsun. Çok güzel takılarım, iç çamaşırlarım ve jartiyerlerim oldu.
3-) Pastam, Asuman’ın eseriydi, sutyenden fırlayan memeler. Bana yakışır. Frambuazlı ve böğürtlenli. Tadı da, şekli de enfesti.
Yaratıcı ve seksi arkadaşlarım var Dubai’de.
Bu yıl beni erken doğurtan, yanık tenli bu güzel kadınların hepsine tek tek teşekkürü borç bilir, yanaklarından öperim.
En çok da hain plancı Yonca Tokbaş’ı...
Ben ondan alırım intikamımı nasıl olsa!
Kalk gidiyoruz!
Bedenine oturan minicik dar elbisesi ve hasır çantasıyla çıka geldi.
"Hadi gidiyoruz?" dedi.
"Nereye?" dedim.
"Plaja..." dedi.
(Siz kışı yaşıyorsunuz ama Dubai 30 derece, burada yaz bütün baştan çıkarıcılığıyla devam ediyor.)
"Deli misin, çalışıyorum!" dedim, "Alya okulda, fırsat bu fırsat, kaset çözüyorum..."
"Onu bunu anlamam" dedi "İşi kırdım, sen de iki saat ara vereceksin, benimle birlikte plaja geleceksin" dedi, "Erkekler seks ve kriz hakkında konuşacağız, sen ve ben, denizin kenarında, güneşleneceğiz, güzelleşeceğiz, dertleşeceğiz..."
Birden durdum.
Teklif cazip geldi.
Her şeye ara vermek iyi gelebilirdi.
"Tamamdır" dedim, "Kendimi sana teslim ediyorum. Hadi söyle, napim?"
"Yukarı çık, bulabildiğin en küçük bikiniyi giy gel!"
"Peki" dedim.
Merdivenleri hızla çıkarken, "Yanımıza içecek bir şeyler alalım" diye seslendim.
"Sen merak etme, o iş tamam" dedi.
Bembeyaz kum, turkuaz bir deniz ve uçsuz bucaksız, bomboş bir sahil...
Hafifff bir de rüzgar var.
Kendimizi ahşap şezlonglara attık.
Çantasından iki sandviç çıkardı ve bir termos.
"Süpersin!" "Kahve mi?" dedim.
"Ben Fransızım, bu da buzlu şarap!" dedi.
Güldüm.
"Canım çok sıkkın..." dedi.
"Hayrola?" dedim.
"Kriz yatak odamızı vurdu!" dedi. "Kocam onu rahat bırakmamı istiyor. ’Senin sorunun ne, neden sürekli seksten bahsediyorsun ve üzerime geliyorsun?’ diyor. Beni fazla sevişgen olmakla suçluyor, 40’ı geçmişim, hormonlarımın azalması gerekiyormuş. Tam tersine artıyormuş. Dünya batıyormuş, kriz varmış, ben hálá seks diyormuşum!"
Arkadaşıma baktım ve "Bayılıyorum her şeyi bu kadar açık seçik anlatmana" dedim.
"Bana bak durum ciddi!" dedi "Ya kriz yatak odamızı vurdu ya da 17 yıllık evlilik başımıza..."
"Neden seninle bu kadar çok sevişmesini istiyorsun?" dedim.
"Bilmem, libido mu acaba?" dedi, "Ben böyle azgın bir kadınım!"
"Dalga geçme" dedim, "Düşün, sevişince ne oluyor?"
"Ne demek ne oluyor?" dedi, "Adam gözümün içine bakıyor, bana bir takım şeyler söylüyor, dokunuyoruz, sarılıyoruz. Biliyorsun duyarlı erkeklerden değil o, seni seviyorum demez, hediye almaz, iltifat etmez. Lanet olası yabani kocamla, kurabildiğim tek iletişim bu: Seks!"
"Yani sen aslında seks değil, şefkat istiyorsun! Adam sana ilgi göstersin istiyorsun..."
"Doğru söylüyorsun" dedi.
"Ve üzerine gittikçe gidiyorsun. Sürekli seviş benimle, seviş benimle diyorsun."
"Haklısın. Gitmeyeyim değil mi üzerine?"
"Sonsuza kadar kaçmasını istiyorsan git..."
"Teşekkür ederim, mesaj alınmıştır, şimdi farkına vardım yaptığım salaklığın" dedi.
* * *
Biz iki kadın plajda o gün, uzun uzun erkekleri ve ilişkileri konuştuk.
Özeleştiri yaptık.
Yaşlanınca nasıl kadınlar olacağımızı birbirimizi anlattık.
Hayattan çalınmış iki saat...
Bu kriz ortamında...
Beyaz şarap eşliğinde...
Çok iyi geldi.
Size de tavsiye ederim.
.
Paylaş