Yılmaz, açık konuştu

ARTIK açıklık zamanı. Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın, perşembe akşamı Şarık Tara'nın düzenlediği toplantıda yaptığı gibi açık konuşup, birbirimizi ikna etme zamanı.

Kızmak yok, alınmak yok.

Eğer Türkiye Avrupa Birliği dışında kalırsa ne olur?

Yılmaz, bugüne kadar çok az politikacının cesaret ettiği açıklıkla tabuları tartışmaya açtı.

Yoksulluk çemberini kıramayan, Kıbrıs'ta batağa saplanan, ulusal bütünlük sorunuyla boğuşan bir ülke durumuna düşme riski kapıda.

Avrupa hedefi bu riskleri azaltan bir hedef.

İdam cezasını kaldırmak, insanların ana dillerinde öğrenim ve yayın haklarını sağlamak, Türkiye'nin sadece Avrupa Birliği'ne üyelik için Türkiye'nin atması gereken adımlar mı?

Hayır.

Eğer bugün idam cezasını kaldırmamız gerektiğini konuşuyorsak, bu sadece Avrupa Birliği üyeliği için değil. Yaşayan her varlığın hakları konusunda duyarlılığı artan uygar bir toplumsal zihniyetin talebi bu. Bizim talebimiz.

Kaldı ki, bu konuda birçok uluslararası anlaşmanın altında imzamız da var, olmayanlarda da taahütümüz, sözümüz var.

* * *

ANA dil önündeki engellerin kaldırılması da Türkiye'nin yıllardan beri, önce illegal ortamlarda gizlice, daha sonra açıkça tartıştığı bir konu.

Sorun bizim sorunumuz. Bu sorun Türkiye'ye yönelik siyasi oyunların hayata geçirilmesine, terörle hırpalanmasına zemin hazırlamadı mı?

Zaten, çözüm için ekonomik ve sosyal önlemlerin alınması gerektiği konusunda toplumsal uzlaşmaya varmadık mı? Evet, işte şimdi bu yuvarlak sözlerin içini doldurma zamanı.

Avrupa takvimi de maddi müşevvik.

Kaldı ki, demokrasinin gerçekten yerleşmesi, demokrasi kültürünün aileden başlayarak yaygınlaşmasının tek koşulu olan eğitimin dilinden bir topluma zarar gelmez. İnsanların kendi dillerini ilerletme çabaları topluma zenginlik katar.

Toplumsal bütünlüğe zarar, siyasal istikrarı tehdit, ulusal güvenlik riskinin sınırlarını ise yasalar belirler.

* * *

BAŞBAKAN Yardımcısı Mesut Yılmaz konuşmasında, Avrupa Birliği sürecine şüpheyle yaklaşanların endişelerini de anlamak gerektiğini söyledi.

‘‘Türkiye istenenleri yapsa bile Avrupa Birliği, hiçbir zaman Türkiye'ye üyelik vermeyecek. Biz ise verdiklerimizle kalacağız’’ düşüncesi hakim bu çevrelerde.

Yani, boşu boşuna idam cezasını kaldıracak, ana dil öğrenimini serbest bırakacak ve hatta ana dilde yayın olanağı tanıyacağız. Türkiye'de çok farklı etnik kökenler var, herkes kendi dilini konuşmaya, yazmaya başlarsa bütünlüğümüzü koruyamayacağımızdan korkuluyor.

Anlaşılır bir endişe ama bir sorum var. Bu bütünlük nasıl bir şey? Gönüllü olması gereken bir ulusal bütünlük değil mi sözünü ettiğimiz?

Bunu, yasaksız bir zemin üzerinde daha derinlemesine sağlayamaz mıyız?

Ortak hedeflerimizi güçlendirmek en güvenli yol. Avrupa Birliği de Türkiye'nin ortak projesi.

Bu hedefin kalkmasıyla doğacak boşluğu muhalefetin dolduracağından kimsenin şüphesi olmamalı.

Ama esas kırılma noktası Kıbrıs. Avrupa'nın zoruyla Kıbrıs'ın bir Yunan adası haline getirileceği kuşkusu var. Ve haklı bir kuşku.

Ama Kıbrıs'ın bugünkü konumu Türkiye'nin çıkarlarını koruyor mu?

Bugün izlenen yöntemle bin yıl geçse de Kıbrıs çözüme kavuşamaz. Türkiye için de bir sorun olmaya devam eder.

* * *

TÜRKİYE, büyük bir değişim seferberliğinin sıkıntılı ama heyecan verici sürecini yaşıyor. Bu dönüşüm sürecini hızlandırmak hepimizin sorumluluğu.
Yazarın Tüm Yazıları