Yılın en pahalı hindisi

Kendimi bildim bileli şöyle bir durum var hayatımda; her şeyin en pahalısı, en kazığı hep bana rast gelir. Ayakkabı alırım, ertesi gün indirime girer.

Haberin Devamı

Herkesten daha az elektrik, su, doğalgaz kullanırım; en yüksek meblağlı faturalar bana gelir.
Ne zaman iki kuruş kıyıya koysam; bir yerden borç çıkar, iki daha üstüne koyar, tekrar eksiye geçerim.
Millet lokantada balık yer, ben köfte yerim; benim hesap daha yüksek gelir.
Tasarruf edeyim diye neyin ucuzuna kaçsam sonucu hüsran olur.
Ve yine oldu.
Adetten ya, her sene olduğu gibi yine hindi için araştırmalara başladım.
Gezdim, dolandım marketleri, lokantaları. O yetmedi internetten araştırdım. O da yetmedi telefonla bir sürü yeri aradım; en ucuz, hazır nazır hindi, pilav nerede diye. Çünkü bu sene kendim pişirmeye üşendim.
Ve buldum; bilmem kaç lira. Aaaa süper.
“Her şey dahil mi, kestaneli pilav falan?”
“Tabii hanımefendi.”
“Kaçta alayım?”
“Ayıp ettiniz, biz evinize yollarız.”
Kardeşim Ayça’yı aradım. “Hahha salak bir ton para verdin hindiye, bak ben aldım üç kuruşa.”
“Ama benimki altı kilo Ayşe.”
“Hehe benimki de öyle, 10 kişiyiz dedim lokantaya.”
Ve yılbaşı akşamı saat sekiz, hindi bekleniyor, ne gelen var, ne giden.
Arıyorum; telesekreter.
Paralarını bankayla yollamıştım gündüzden.
Şok! Ayşe kazıklandın. Al sana internet hindisi!
Millet gelmiş; aç. Sürekli içki ikram ediyorum; “hadi” demesinler diye.
Sonra kaçarak gizlice sokak, market tarayıp aldım başka bir hindi;  kendileri çiğ. Yanına pirinç, kuş üzümü, bla bla...
Geldim eve, atsam fırına? Yok, sabaha kadar pişmez.
Düdüklü? Sığmaz.
Kes hindiyi beş parçaya; sırayla düdüklüde haşla. Pilavı yap. Sonra fırına.
Saat 10; hindinin biri fırında diğeri arazi. Ve kapı; ding dong.
“Ben hindici, geç kaldım, kusura bakmayın.”
Bildiğim küfürleri ettim, yetmedi, kafamdan yenilerini üretip onları da söyledim. Paket de el kadar.
“Bu ne?”
“Hindi abla”
“Oğlum, bu kaç kilo?”
“Pilavıyla beraber ikiyi bulur. Bu özel bilmem ne hindisi.”
Saat olmuş 12; millet bağrınıyor, biz daha anca sofradayız.
Benim rezil hindimin üstüne minik hindiyi tırtıklayıp attım.
Ve...
Kimse hindileri ellemedi, sırf meze yendi.
Benim gibi bir gurmenin karizması çizildi, karalandı, içine edildi. Cebimden çıkan paraları yazmıyorum.
Bir ay boyunca zorunlu sebze diyetine girmek zorunda kaldım diyeyim, artık durumu siz anlayın.

Haberin Devamı

Yuh!

Haberin Devamı

Sevgili Hande Yener’e Allah’tan sabır ve başsağlığı diliyorum. Baba acısını iyi bilirim. Konsere çıkmadı diye yuhalayanlara da ben “yuh” diyorum.

Hindi nasıl doldurulur?

Bu tarif bir aşçıbaşının değil, yıllar önce yitirdiğimiz bir mizahçıbaşının, İsmet Çelik’in tarifi.
Önce şöyle semiz bir hindi alınır. Tüyleri yolunmuş olan hindinin kulağına eğilip, “Senin için i.ne diyorlar. Ayrıca hatun falan da satıyormuşsun” denilerek hindi iyice doldurulur.
Dolduruşa gelip iyice dolan hindi hemen fırına verilir. Nasıl tarif ama?

Japon Ayşe

Kovayım. Kendimle oynamasam duramam.
Donsuz kalırım, kremsiz kalmam. Nerede estetik, teknoloji; ben orada.
Ben orada derken her tarafım estetik değil. Zaten görünen köy kılavuz istemez. Taş gibi olurdum aksi takdirde.
Yılbaşından bir gün önce beyazlarımı boyatmak üzere kızımla kuaföre gittim.
Bir gün önce Seda’ya (Sayan) çıkmıştım ve ince kaşlarımın suratımı ne kadar sert gösterdiğine takılmıştım.
Daha doğrusu benim kaşlar doğuştan kalkık, fazla havadalar.
Millet botoksla kaldırıyor, ben botoksla indiriyorum.
Sordum kuaföre; burada buna bir çare var mı diye.
“Wow, bir numarayız, bu konuda Belkıs Hanım var, dehşet dehşet.”
Belkıs aldı beni yukarı; boyadı, çizdi, vitamin verdi, iğne yaptı.
Süper.
Sabah ben bir kalktım, gözler tamamen kapalı. Alerji olmuşum, Belkıs kahroldu.
Ama olsun, yılbaşı gecesi maske taktım. Ay tam “Eyes Wide Shut” filmi.

Yazarın Tüm Yazıları