‘Yazılmamak’ ama düşünmek kaydıyla

ÖNCEKİ gün CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arayarak şunu sordu:‘‘ Geçen hafta Almanya'da yediğiniz yemekte Başbakan Schröder şöyle bir şey söyledi mi?’’

Söylediği şey benim de dikkatimi çekmişti.

DOĞRU MU ÇEVİRDİ

19 kişilik yemekte Almanca bilmeyen tek kişi ben olduğum için bana İngilizce bilen bir tercüman vermişlerdi.

Baykal'ın söylediği şey, benim de dikkatimi çekmiş, hatta tercümanın doğru çevirip çevirmediğini anlamak için başka Türk işadamlarına da sormuştum.

Onlar da biraz nüansla doğrulamışlardı.

Ancak Schröder bunları yazılmamak kaydıyla söylediği için, biz de yazmamıştık.

Yemeğe katılan işadamlarından biri veya bunu ikinci elden duyan biri, Baykal'ı arayıp bilgi vermiş.

Ben sözüme sadık kalıp yine de o bölümü yazmıyorum.

Ancak yemeğin bu ‘‘off the record’’ bölümünden gelen ciddi bir mesaj vardı.

O da şu:

Türkiye, aralık ayındaki Kopenhag zirvesinde tam üyelik müzakerelerine başlamak için bir tarih almak istiyorsa, bugünden itibaren müthiş bir tam saha prese başlamalı.

Çünkü TBMM'nin aldığı tarihi kararların tek başına bu işi çözemeyeceği anlaşılıyor.

Baykal'a, ‘‘Bunun sorumluluğu size ait olmaz. Ama yarın seçimlerde iyi bir sonuç alıp, sorumlu bir mevkiye oturduğunuz takdirde, kucağınızda tatsız bir olay bulabilirsiniz’’ dedim.

SEÇİM ERTELENEMEZ

O da, ‘‘Farkındayım, ben üzerime düşeni yapacağım’’ dedi.

Ama yetmez.

Önümüzde oldukça sert ve rekabetçi geçeceği anlaşılan bir seçim kampanyası dönemi var.

Yunanistan Dışişleri Bakanı, Kıbrıs'ın üyeliği konusunda 10 ülkeyi kapsayan yoğun bir ziyaret programına başlıyor.

Bütün siyasetçileri seçim meydanlarına koşan bir Türkiye buna nasıl karşılık verecek?

Bazıları buna çare olarak şunu öneriyor:

‘‘Seçimi erteleyelim...’’

Hayır, Türkiye'nin seçimi ertelemesi söz konusu bile edilmemeli.

Bunu ne halka, ne medyaya, ne de dünyaya anlatabilmek mümkündür.

FEDAKÁRLIK

Öyleyse ne yapmak gerekir?

Benim önerim şu:

Bazı siyasetçiler, kaybetme pahasına fadakárlık yapmalıdırlar.

Biliyorum, bir siyasetçiye bunu anlatmak mümkün değildir.

Ama bir siyasetçi biliyorum ki, bugünkü haleti ruhiyesi bunu yapmaya müsait.

Mesut Yılmaz...

Soruyorum.

Acaba Mesut Yılmaz, Anadolu'da seçim kampanyası yapmak yerine, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin başkentlerini gezerek, ikna turu atsa ne olur?

Alacağı oylar mı azalır?

Bu tutumu, onun seçimlerden umudunu kestiği, daha baştan ‘‘havluyu attığı’’ şeklinde mi yorumlanır?

Yine soruyorum.

Böyle yorumlansa ne olur?

Hiç şüphesiz bu bir siyasetçi için çok büyük, hatta göze alınması imkánsız bir fedakárlıktır.

Ama, siyasetin vasatlık çukuruna düştüğü, küçük hesapların büyük oy umudu olarak görüldüğü bu ülkede, inanın böyle şerefli bir siyasi şövalyeliğe ihtiyaç vardır.

İsterse kimse oy vermesin.

Ama hepimiz biliyoruz ki, yarın bir gün tarih, seçimin toz duman meydanlarında atılan nutukların bir cümlesini bile hatırlamayacak, ama böyle soylu bir fedakárlığı asla unutmayacaktır.

Siz de politikacılar gibi mi düşünüyorsunuz? Bunu çok safça, hatta aptalca bir teklif gibi mi görüyorsunuz?

BÖYLE Mİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ

Seçim meydanından, televizyon ekranından nutuk atmayan adama oy vermem mi diyorsunuz?

Böyle düşünüyorsanız, inanın ki, sizler de bu sıradanlık ve aleladelik bataklığına gömülmüşsünüz demektir.

Ben kendi payıma oy verirken böyle fedakárlıklara, Türkiye'nin geleceğini kurtaracak böyle Don Kişot'luklara, böyle risklere bakacağım...
Yazarın Tüm Yazıları