KADERDE Amsterdam Havaalanı’ndaki çiçekçi dükkánından lale soğanı alıp İstanbul’a getirmek de varmış. İnsanın ağırına giden, yedi kilo lale soğanı taşımak değil, bunları simgesi lale olan bir şehre dışarıdan getirmek.
Aylardan aralık. Lale soğanı ekim mevsiminin sonu. Merak ediyorum, Osmanlı dönemine öykünen belediyelerimizin kaç tanesi İstanbul parklarını laleyle donattı?
* * *
Sana ayda 600 Euro maaş bağlıyoruz, yeter ki ülkene dön! Sizi üzerine para verip geri göndermek isteyen bir ülkede yaşamak ister miydiniz? Ben istemezdim. Gerçi Hollandalı Türklerden öğrendiğime göre talep bizim taraftan gelmiş. ‘Geri gideriz ama para isteriz’ diyen bizimkilermiş.
Öyle ya da böyle... Hollanda tüm AB ülkeleri içinde hoşgörü düzeyi en yüksek ülke olmasına rağmen göçmen olmak kolay taşınır bir kimlik değil. Burası Türklerin en yüksek oranda vatandaşlık aldıkları ülke. Her 100 Türk’ten 65’i Hollanda vatandaşlığına geçmiş. Almanya’da aynı oran yüzde 26’larda.
Bir başka tespit daha: Fransa parlamentosunda Türk yok; ama Hollanda’da 5 Türk kökenli milletvekili var; hatta ikisi Hıristiyan Demokrat Parti’den. Hollanda 15 milyon nüfuslu Avrupa Birliği içinde küçük-orta boy bir ülke. 370 bin kişilik Türk nüfus, parlamentoda 5 kişi ile temsil ediliyorsa bu ülkede kötü gidenlerin yanında iyi giden şeyler de var demektir.
Hollanda, göçmenlerine özgürlük ortamı sundu. 1700 vakıf, 320 Türk derneği kuruldu. Bugün ise radikal dinci grupların, sınırsız özgürlüklere tehdit oluşturabileceğini anlamış durumdalar. Geçenlerde İslam’a karşı kışkırtıcı konuşmalar yapan bir Hollandalı sinema yönetmeni bıçakla boğazı kesilerek öldürüldü. Normal koşullarda televizyonda seyretmeleri gereken bir Irak görüntüsünün, gözlerinin önünde kendi ülkelerinde gerçekleşmesi Hollandalıları sarstı. Nerede hata yaptıklarını sorgulamaya başladılar. Ve birdenbire ırkçı söylemler hortladı.
* * *
Amsterdam’da ODTÜ Avrupa Çalışmaları Merkezi ile Hollanda’nın çokkültürlülük enstitüsü FORUM’un düzenledikleri bir panele katıldım. Aynı oturumu paylaştığımız Hollandalı profesör, çokkültürlülüğün çöktüğünü, alt kültürler kuvvetlendikçe demokrasinin zayıfladığı tezini savundu. Bir Avrupa rüyası yoktu. Herkes kendi küçük rüyasını görmeye başlayınca da ortak değerlerde buluşmak zorlaşıyordu.
İstanbul’a sadece lalelerle değil, son 15 yıldır göklere çıkarılan çokkültürlülük akımının AB’de ciddi olarak tartışmaya açılmasına tanık olarak döndük.
Bakalım laleler İstanbul’un havasına alışacaklar mı? Yoksa tüm göçmenler gibi onların da ruhu geride mi kaldı?