DEPREM uzmanlarının TV’lerde tartıştığı gibi şimdi hukuk uzmanları birbirine taban tabana zıt görüşleri aynı heyecanla savunabiliyorlar.
Kaldı ki Türkiye’de herkes kendi çapında hukuk uzmanı... En beğendiğimiz ortak laf ise “Yetki gaspı!” Evdeki TV kumanda aletini eline alan eşine diyor ki: “Yetki gaspı yapma, ver şunu bana”! Bir de “görev alanı” var. Eskiden hırsız şikâyetinde karakollar “Benim görev alanım değil” diye topu başka karakola atardı. Şimdi herkes her olayda “Onun görev alanı değil, benim görev alanım” havasında. Bu da iyi, demek sorumluluk bilinci arttı! “Yargıtay, Danıştay, HSYK, Başsavcı, özel savcı” kavramları TV’lerden uzanıp çocuklarımızın günlük yaşamına kadar girdi. Ne güzel, hukuk nosyonuyla büyüyor gelecek kuşaklar... * * * Türklerde bilinen en eski hukuk aracı terazi değil, kılıçtır. Bu yüzden hukuk dediğin bizde biraz da bilek gücüne dayanır! Kim kimin bileğini bükerse, onun hukuku geçerli olur. Yasalar ve hükümler kılıcın gücüne göre şekillendi yüzyıllarca. Eski Türk töresine göre en kutsal yemin, dini kitap veya simge üstüne değil, kılıç üstüne edilirdi. “Gök girsin, kızıl çıksın” denirdi. Gök, mavi çelikten esinlenerek kılıç simgesi için kullanılırdı. “Sözümü tutmazsam, kılıçla öleyim” demekti yeminin anlamı. Kılıcın yukarı doğru kalkan ucu Gök Tengri’ye bağlanırdı. Çünkü gücü veren de, alan da Gök Tengri’ydi. Yönetimdeki “Beyler” güçlü ve kudretli oldukları sürece dilediklerini yapmakta sakınca görmezlerdi, onlara göre Tanrı’nın desteği arkalarındaydı. O yüzden en sevdikleri hukuk kuralı “Astığı astık, kestiği kestik”ti. Güçlü oldukları sürece sorun yoktu. Zaten Tanrı desteğini keserse gücü ellerinden alırdı. Beyler, adil olmak zorundaydı. Ama bu, adalet kılıcına sığınanlara ve boyun eğenlere verebildikleri bir adaletti. Osmanlı’ya gelindiğinde “kılıç gölgesindeki adalet” yerini hukuk aleti olarak top ve tüfeğe bıraktı. Türkiye’nin ilk geçerli Anayasası 1908’de Hareket Ordusu’nun top ve tüfek tehdidi altında ilan edildi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu kez “Beyler” iktidara oy gücüyle gelmeye başladılar. Yine de hukuk alanında “kılıç ya da top tüfek” yerini epeyce korudu. Hızlı geçiş yaparsak, 60’larda “Oy bende, Meclis çoğunluğu bende, halk benim arkamda” diyen bir iktidar yargı yetkisini de üstlenmeye kalkınca yine “top tüfek” devreye girdi. 1961 Anayasası 27 Mayıs darbesinin süngülerinin gölgesinde, üstelik “en demokratik anayasa” sıfatını alarak yazıldı. Sonra yine toplu tüfekli darbelerin tehdidi altında birkaç kez değişti. Şimdi “sivil anayasa” yapılmak isteniyor. Referandumla. İyi, demek ki hukuk artık halka “inecek!” * * * Hukuk’taki son depreme dönersek, H’nin ortasında biraz boşluk var gibi. Sanki biraz sallanırsa, eğilip bükülecek gibi duruyor Hukuk’un H’si. İnşallah bir sakata gelmez bu depremde! TV’lerde sık sık söylendiği gibi “Yargı ile iktidar arasında kılıçlar çekildi!” Döndük yine bildiğimiz en eski hukuk aletine, yani kılıca!... Ben de bu yüzden diyorum ki: “Bu memlekete hukukun üstünlüğünü getiremezsek, gök girsin, kızıl çıksın” olacağız.