ÖYLE bir havaya girdik ki Cumhurbaşkanlığı seçimi yüzünden Türkiye’de neredeyse hayat durdu.
Bundan başka konu konuşulmuyor. Herkeste "dur bakalım" havası hákim. Ertelenen görüşmeler, iş seyahatleri, sözleşmeler... İş toplantılarının en aşağı yarı zamanı bu konuya ayrılıyor. Atamalar durmuş, sanki dünyada Türkiye’nin cumhurbaşkanı seçiminden başka mesele yok!
İktisatçılar uzun bayram tatillerinin ülke ekonomisinde yol açtığı kayıpları hesaplamayı severler. Bunun da ondan aşağı kalır tarafı yok. Bürokrasi felç, özel sektör ağırdan alıyor, herkes nefesini tutmuş bekliyor.
* * *
Cumhurbaşkanlığı oylaması öncesinde konuşulanlar ıstırap verici. Ne yazık ki bu ülkenin toplumsal hafızasında Ecevit’in "motel hükümeti" kurdurma yöntemi çirkin bir anı olarak hálá yaşıyor. 367 uğruna iktidar partisinin benzer yöntemlere başvurabileceği akıllara gelmişse, bu da hayra alamet değil. İş dünyasında duymaya alıştığımız transfer ücreti dedikodularının bu kez dünyanın en normal şeyinden söz eder gibi Meclis’e dönük olarak yapılmasına kulak vermek, güven toplumu olma özlemimizi karartıyor.
Öte yandan İstanbul, genel seçim havasına girdi bile. CHP ile DSP birleşmesi sağlandığı takdirde yüzde 25’lere yakın oy alacağını öngörenler olduğu gibi, CHP’nin üstelik de kentte kalesi olarak bilinen bazı belediyelerde yapılan anketlerde ciddi oy kaybına uğradığı görülüyor.
Yapılan tahlil ve tahminlerde AKP’nin de oy kaybına uğrayacağını söyleyenleri küçümsememek lazım. İşsizlik çok ciddi bir sorun olmayı sürdürüyor. Yabancı yatırımcıların ülkeye var olanı satın alma yoluyla girme tercihi, normal koşullarda yabancı sermayenin yaratması beklenen istihdamı sağlamıyor. Borsaya dışarıdan gelen sıcak paranın artışı ise ekonomik riski artıran bir faktör olmayı sürdürüyor.
Bu tabloya bir de insanların güvenlik sorununu eklemek lazım. Şehirde en az bir kere hırsızlık vakası yaşamayan neredeyse kalmadı. Deprem travması yetmezmiş gibi, şimdi de insanlar eve hırsız girecek korkusuyla uykularında diş gıcırdatıyorlar.
Kime oy vereceğini bilmeyenlerin sayısı hiç olmadığı kadar yüksekse ortada tuhaf bir durum var demektir. Hayat bize yansıtıldığı kadar toz pembe değil. Geçen seçimlerde AKP’ye kayan tepki oylarının bu kez marjinal sayılabilecek partilere gitmesi kimseyi şaşırtmamalı.
* * *
İtalyanlar yakın geçmişte geleneksel partilere karşı duydukları güven eksikliğini porno yıldızı Cicciolina’yı parlamentolarına seçerek göstermişlerdi. Benzer gelişmeler bizde de olabilir. Seçimler yüzde 10 gibi yüksek bir barajla gerçekleşmeseydi, ÖDP gibi marjinal partiler çok farklı sonuçlar alacaktı.
Umarız bu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ortaoyununa benzetildiği son örneği yaşıyoruz. Sivil toplumun asıl talebi, bu değişimi sağlayacak yönde oluşmalı.
Herkes aynı şeyleri konuşuyor, tüm köşe yazarları aynı konuda yazıyor, bu okuduğunuz sütun dahil. Ne yazık... Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaratıcılığımızı öldürüyor.